DEPREM SONRASI MALİ VE PARASAL GENİŞLEME NASIL OLMALI?

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
06 Şubat depremi üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.

02 Mart’ta Ankara İYİ Parti merkezli 10 şiddetinde siyasi deprem Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş’ın enkaz kaldırma çalışması ile tatlıya bağlandı. Malum iki Başkanımız da 06 Şubat Depremindeki başarılı çalışmalarıyla hem tecrübe hem de sempati kazanmışlardı. Sayın Akşener’in başrolünü oynadığı tek kişilik müsamere Altılı Masanın liderleri ve muhalif seçmenin katılımıyla büyük bir kumpanya olarak mutlu sonla bağlandı. Bütün Millet İttifakı unsurlarına seçimlerde başarılar dileyelim. Gelelim esas depreme…

06 Şubat depremi üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Bu süre zarfında hükümet bazı destek paketleri açıkladı. Bunlardan ilki depremde ölen vatandaşların borçlarının kamu bankalarından silinmesi oldu. Daha sonra hayattaki depremzedelerin kamu bankalarına kredi borçları altı ay ertelendi. Büyük bir katılımla oluşturulan yardım kampanyasına Merkez Bankası 30 milyon, kamu bankaları da toplam 39 milyon TL bağışladı. Yardımların toplamı da 120 milyon TL’ye ulaştı. Hükümet şehirlerin hızla yeniden kurulması için inşaat ihalelerine başladı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın beyanına göre 1 sene içinde kalıcı konutların yapılması planlanıyor. Aynı zamanda Merkez Bankası politika faizini 50 baz puan daha düşürme kararı aldı. En son olarak da, Sanayi Bakanlığı’nın aldığı kararla teşvik kapsamına giren firmalardan teşvike konu olan miktar üzerinde bir seferlik yüzde 10 ilave vergi tahsil edileceği bildirildi. Çeşitli yabancı uzman ve ajansların hesabına göre depremin maliyeti 80 ile 100 milyar dolar arasında değişecektir. Hükümetin bu paketleri yeterli midir? Yeterli değilse ne yapması gerekir? Bugün bunları özetleyeceğim.

DEPREM ENKAZI DURURKEN ENFLASYON ÖNCELİK MİDİR?

Başlangıç olarak şunu söyleyeyim: İngiltere büyüklüğünde bir plaka 3 metre kaymış, arka arkaya iki büyük deprem 11 il ve 14 milyon insanın bütün hayatını sil baştan değiştirmişken, resmi rakamlarla 50 bine yakın insanımızı kaybetmişken, hiçbir hükümet çıkıp da enflasyonu düşüreceğiz, bunun için kemerleri sıkacağız, demez. Bunun zamanı daha önceydi: Eylül 2021’den bu yana popülist politika değil de enflasyona karşı bir program uygulansaydı, Türkiye küçülmezdi ama büyüme oranı yüzde 2-3 arası kalırdı. Bugün işsizlik yüzde 13 civarında sabit olurdu. Dolar taş çatlasa 9 TL, enflasyon da kabaca yüzde 10-12 arası kalırdı. Merkez Bankası rezervleri de bugünkü gibi SWAP sonrası -43 milyar dolar değil ama SWAP’a ihtiyaç duyulmayacak bir düzeyde olurdu. Ama şimdi, deprem sonrasında yüzde 55 enflasyon, yüzde 10 küsur işsizlik ve yüzde 5 büyüme ile yakalandığımız bu durumda kimse enflasyonu düşürmekten bahsetmez. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri çok iç açıcı olmamasına rağmen…  Öyleyse genişletici bir para ve maliye politikası uygulanacaktır, uygulanmak da zorundadır. Bu daha yüksek bir enflasyona yol açacak olsa da, enflasyon önceliğimiz değildir. Sorun genişletici politikanın hangi kaynaklarla ve hangi kanallardan uygulanacağında düğümlenmektedir. Bu politikayı nasıl yürütmeliyiz ki, attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değsin?

DEPREMZEDELERİN GENEL DURUMU

Afet bölgesine giden tanıdıklarımızdan, sosyal medyada konuşan ve yazan depremzedelerden ve yetkili kurumların açıkladıklarından öğrendiğimize göre depremzedelerin en büyük iktisadi sorunları kredi ödemeleridir. Hükümet depremzedelerin doğal gaz ve elektrik faturalarını altı ay ötelediğini duyurmuştu. Durum daha açıkça şöyledir: Sıradan hane halkının oturduğu ev yıkılmış, doğal gaz, kanalizasyon ve elektrik şebekeleri çökmüş, insanlar def-i hacet giderecek tuvalet bile bulamazken enerji şirketleri olmayan evin olmayan doğal gazının parasını istiyorlar! Hükümet de bunları altı ay öteliyor! Benzeri bir durum konut kredileri için geçerlidir. Eski öğrencilerimden birisi yeni girdiği ve depremde ağır hasar gören evinin kredi taksitlerinin ödemesi için bankaların aradığından söz etti! Ortada ev kalmamış, insanlar sokaklarda yatıyor kalkıyor, bankalar da kredi tahsilâtı peşinde, olacak iş değil... Başka bir sorun da esnaf ve küçük işletmelerin başını ağrıtıyor: Küçük işletmelerin işletme sermayesi ve varsa yatırım kredilerinin taksitleri var. Öte yandan ortada ne dükkân kalmış, ne han, ne hamam! Dükkân sağlamsa da ne müşteri var, ne de çalışacak işçi! Bankalar da “Kredi borcunuzu ne zaman ödeyeceksiniz?”, diye arıyorlar!

HÜKÜMET NE YAPTI, NE YAPMALIYDI?

Hükümetin yardım kampanyası önemliydi: Toplumda birlik duygusunu pekiştirip moralleri yükseltmek açısından faydalıydı. Ama toplanan paranın yarısı Merkez Bankası ve Kamu Bankalarının kaynaklarından gelmekteydi. Şöyle düşünün: 2022 sonunda üç kamu bankasına 20’şerden 60 milyar TL sermaye desteği sağlanmış, şimdi bunun 39 milyar TL’sı kampanyada bağışlanıyor. Bu bankaların sermayesini düşürürken, depremzedelerin temel problemine bir çözüm oluyor mu? Hayır. Ödenmeyen krediler aynen kalmış durumda. Muhtemelen bunlar altı ay sonra batık kredi olarak kaydedilecektir. DASK’ın yetersiz olduğunu da hepimiz biliyoruz. Yani Kamu bankaları hem sermaye kaybetmiş durumdadır, hem de muhtemel batık kredileri oluşmuştur! Bu bankaların finansal rasyolarında ciddi bozulma anlamına gelir. Sadece kamu bankaları mı? Hayır, özel bankaların da batık kredileri artacaktır. O yüzden tırın tırın arıyorlar depremzedeleri… Hem bankaların bilançolarının düzeltilmesi hem de depremzedelerin borç yükünden kurtarılması gerekir. Bu nasıl olacak? Eğer Merkez Bankası 30 milyar TL’yi kampanyaya bağışlayacağına bununla depremzedelerin bütün borçlarını kapatsaydı, hem bankaların bilançoları düzelecek hem de depremzedeler borç yükünden kurtarılacaktı. “Hocam 30 milyar TL yeter mi?” Basit bir hesap yapalım: 30 milyar TL 18,9 kurdan yaklaşık 1,6 milyar dolar eder. Merkez Bankası son bir buçuk yılda dolar kuru 19 TL’nın altında olsun diye 60 milyar dolar üstünde piyasaya satış yapmış durumda. Sadece 2023’ün ilk iki ayı içinde 9 milyar dolar piyasaya sattığını görmekteyiz. Bu kampanyaya bağışladığının 6 mislidir. Madem dolar satacaksın, sattığın dolar karşılığında piyasadan çektiğin TL ile vatandaşın ilk önce yatırım ve işletme sermayesi kredi borçlarını, sonra konut borçlarını silersin. En iyisi depremzedelerin bütün kredilerini silmektir. Gerekirse para basar ve ödersin. “Hocam enflasyon azmaz mı?” Merkez Bankası son bir buçuk yıldır zaten bunu yapıyor, o kadar ikaz ettiğimiz halde… Bugün esas para basması gereken zamanda vatandaşın borçlarını ötelemekten başka bir şey yapmıyorlar.

Deprem aynı zamanda büyük bir vergi kaybına ve ek kamu harcamalarına da yol açacaktır. Bunu nasıl karşılayacağız. Daha Mart ayı içindeyiz. Maliye Bakanı Sayın Nebati'nin bir talimatına, gerekirse Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir Kararnamesine bakar. 2023 yılı kurumlar vergisini bir defalığına yüzde 25’e çekersiniz. Bütün firmaların bilançoları, 2022 yılı faaliyet ve kârları elinizdedir, vergi matrahı bellidir. Sadece oranı arttıracaksınız. Mart sonuna kadar bu ek yüzde 5’lik vergiyi de tahsil edersiniz. Onun yerine Hükümet teşvik almış girişimcilerin, nitelikli yatırım yapan firmaların teşviklerinden yüzde 10’luk bir kaynak yaratma peşindedir. Buradan gelecek para hem nitelikli firma ve girişimciler ile sıradan firmalar arasında eşitsizlik ve adaletsizlik yaratacaktır, hem de attığınız taş ürküttüğünüz kuşa değmeyecektir. Sadece kurumlar vergisi mi artsın? Hayır, beyanname ile gelir beyan eden özel kişilere de bir seferliğine ekstra yüzde 5 vergi konsun. Böylece Hükümet biraz olsun ciddi bir kaynak elde edebilir. “Aman Hocam, şimdi seçim var! Fincancı katırlarını ürkütmeyelim!” Eğer iktidar partisi zenginlerden gelecek oy kaybını düşünüyorsa 14 milyon depremzeden kazanacağı oyları da hesap etmelidir. Ankara’da bu benim yaptığım hesabı yapabilecek yetkili yok mu? Niye önermiyorlar?

Benim önerim uygulanırsa depremzedeler rahatlar, bankaların bilançoları düzelir, hükümet de ekstra oy kazanır. Enflasyon mu? Enflasyon artacak, bundan da belli bir miktar oy kaybı olur. Ancak devletin varlığı bu günler içindir. Yaralar sarılmalı, moraller yükseltilmelidir. Enflasyonun patlaması da şu an öncelikli sorunumuz değildir.