DEPREM KADER DEĞİLDİR

Berk MÜHÜRDAROĞLU
Tüm Yazıları
Anadolu coğrafyasının jeolojik evriminde bir zamanlar sular altında olduğunu hepimiz biliyoruz.

Evet deprem kader değildir. 

Anadolu coğrafyasının jeolojik evriminde bir zamanlar sular altında olduğunu hepimiz biliyoruz. Ülkemizin topraklarını kaplayan bu okyanusa Tetis Okyanusu, Anadolu'nun bu okyanusun içinden yükselerek çıkması sürecine Anadolu'nun (Türkiye'nin) Tetis Evrimi adı verilmektedir. Tetis Okyanusu, Pangea Kıtası'nın parçalanmasından sonra oluşan Laurasia ve Gondwana kıtaları arasındaki üçgen şekilli, büyük ve batıya doğru daralan boşlukta oluşan okyanusun adıdır. Anadolu, bu okyanus içinden yüzeye çıkmıştır ve bu yükselme süreci, geleneksel olarak iki aşamada incelenir: Paleo-Tetyan Faz ve Neo-Tetyan Faz. Bunlardan ikincisi sırasında, yaklaşık olarak iki adet okyanus oluşur ve birbirinden ayrılmaya başlar: Bitlis Okyanusu ve Zagros Okyanusu (kimi zaman Bitlis-Zagros Okyanusu olarak da bilinir). Bu okyanus, günümüzden 5 ila 11 milyon yıl kadar önce, Geç Miyosen Dönem'de Afrika’dan kopan Arap levhası yukarı, yani kuzeye doğru hareket etmesi ve bu okyanusu bulunduğu boşluğu kapatmasıyla yok oldu. Bu plaka, gidecek yer bulamayınca, bu sefer kabarmaya başladı ve bugünkü Güneydoğu Anadolu’daki sıradağları oluşturdu. Zaten dağların oluşumu, bu şekilde plakaların birbirine çarpması sonucu oluşan kırılmalar ve bükülmelerle meydana gelir. Bir diğer örneğini, Afrika levhasının kuzeye hareketi sonucunda görüyoruz: bu hareket, Toros Dağları'nı oluşturmuştur. Belli bir süre boyunca Arap levhasının hareketi Bitlis Okyanusu'nun kapanmasına ve sıradağların oluşmasına neden olduktan sonra, bu sefer Anadolu’yu batıya itmeye başlamıştır. Anadolu da bu sırada koparak batı yönde bir hareket kazandı. 4 milyon yıldır süren bu hareket Anadolu’yu doğu-batı yönünde ikiye böldü. İşte Bingöl’den başlayan ve Ege Denizi'ne kadar uzanan bu kırığa, Kuzey Anadolu Fay Hattı denir. Fay hattı olarak isimlendirilen olgu, biraz önce bahsettiğimiz gibi yer kabuğunun kırılmasıdır. Bu hatlar, bildiğimiz anlamıyla yer kabuğunda meydana gelen "kırık"lardır! Bu kırıkların arası boş olduğu için içerisine su dolar, su magmanın olduğu sıcak kayaçlara kadar iner, ısınır ve tekrar ısındığı için demlikten fışkıran sıcak su buharı gibi yukarı fışkırır. Bizler de bunlara kaplıca deriz. Kuzey Anadolu fayının geçtiği bütün şehirlerde kaplıcalar vardır: Erzincan, Reşadiye, Havza, Adapazarı gibi...

Türkiye her yıl ortalama 20 milimetre batıya ilerler. Tabii fay hattının her iki yüzeyi de pürüzlü olduğu için bazen birbirine takılır, kenetlenir ve gitmesi gereken yolu gidemez. Örneğin 200 yılda ortalama 4 metre ilerlemesi gereken fay takıldığı için ilerleyemez, takılan girinti ve çıkıntılar da 200 yıllık birikime dayanamazsa bir anda kırılır ve bu da çok büyük sarsıntılara neden olur. İşte deprem, tam olarak budur; 200 yılda olması gereken yaklaşık 4 metrelik hareket birkaç saniye içinde olunca buna deprem adını veririz. Çünkü bu aşırı hızlı hareket, aslında yer kabuğu için halen son derece yavaş olsa da, üzerinde yaşayan biz organizmalar için sarsıcı etkiler yaratır. Bu sarsılmaları biz deprem olarak algılarız. Yani depremler, teknolojik araçlarla üretilemezler; devasa kara parçalarının adeta tırnağınızın kıyafetinize takılması ve kuvvet uygulamanız sonucunda bir anda kırılması gibi büyük hareketleri sonucu oluşur. İnsanın ürettiği hiçbir teknoloji buna yön veya şekil veremez. “North Anatolian Fault” olarak belirtilen çizgi Kuzey Anadolu Fay Hattı'dır. O hattın üst kısmı Avrasya levhasıdır, alt kısmı da Anadolu levhasıdır. Fay hatlarının, bu levhalar arasındaki bölgeler olduğunu hatırlayınız. Üst kısım jeolojik olarak daha sabittir ve hareket etmesi çok daha zordur. Bu sebeple Anadolu levhası, güneyden gelen yoğun baskı nedeniyle büyük bir stres altında kalarak batıya doğru hareket eder. 

Bahsettiğim gibi bazen fay hattında takılmalar olur ve itildiği için hareket etmesi gereken levha hareket edemez. Basınç iyice artar ve bir anda aniden fayın birbirine takılan yüzeyi kırılıp fay bir anda kendini 2-5 metre "ileri atar". Yani levha 100 senede yavaş yavaş gitmesi gereken 2 metrelik yolu 30 saniyede alır ve bu da büyük sarsıntılara yol açar. İşte 17 Ağustos 1999 gecesi, saat 03:02'de meydana gelen tam olarak budur. Atım 4-5 metre kadar olmuştur ve bu hareket 45 saniye kadar sürmüştür. Nasıl ki bir ağacın dalı üzerine kar birikir, birikir, birikir... Sonra aniden çatırt diye kırılır ve ağacı çok sert bir şekilde sallar... İşte deprem de bunun jeolojik versiyonudur. 

GÜNÜN SÖZÜ: DEPREM NEDEN, ÇÜRÜK YAPI SONUÇ