Vakıf Katılım web

DEMET AKALIN'A NEDEN RANDEVU VERİLMİŞ (MİŞ)

Micheal KUYUCU 25 Oca 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Geçen hafta Türkiye'nin Nabzı adlı programda ilginç bir şey yaşandı. Konu yine döndü dolaştı kutuplaşmanın da etkisi ile AK Parti – CHP kavgasına geldi.

Fırsat buldukça Habertürk kanalını izliyorum. Şu sıralar en ateşli ve sıcak konuları bu kanalın akşam tartışma programlarında yakalıyorum. Çevremdeki pek çok kişi de benim gibi düşünüyor. Habertürk arada bir Ekrem beye kıyak geçse de tarafsız habercilik konusunda kötü değil. Yani tüm taraflara eşit söz hakkı vermeye çalışıyor gibi bir izlenimi var.

Geçen hafta Türkiye’nin Nabzı adlı programda ilginç bir şey yaşandı. Konu yine döndü dolaştı kutuplaşmanın da etkisi ile AK Parti – CHP kavgasına geldi. Konuklardan biri Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’na randevu vermediğini ama şarkıcı Demet Akalın’a randevu vererek onunla görüştüğünü söyledi. Diğer konuk ise “Demet Akalın bu ülkenin önemli bir kesimi tarafından takip edilen bir sanatçısıdır” ifadesini kullanarak ona cevap verdi. Ülkenin geldiği hale bakın. Neymiş efendim neden Demet’e randevu verildi neden Ekrem’e randevu verilmedi. Elma ile armutu kıyasladıkları yetmiyormuş gibi bir de saçma sapan bir gündem yaratıyorlar. Cumhurbaşkanının kime randevu verip vermeyeceğini kimse tayin edemez, sadece onun değil, benim de sizin de kısaca hiçbirimizin kime randevu verip vermeyeceğimizi öyle saçma bir biçimde eleştirmeye hakkı olamaz. Demet Akalın randevu almış mış ta filan da falan da.

Bakın bir şey söyleyeyim mi size? Son beş yıldır Demet çok havalandı bu nedenden dolayı ben ondan eskisi gibi artık haz almıyorum, hatta tavırlarına da gıcık oluyorum ama ortada bir gerçek var: Demet Akalın bu ülkenin popüler müziğinde son 20 yılda ciddi başarılara imza atmış bir şarkıcısıdır. Toplam albüm satışları nerden baksanız 10 milyon adeti geçmiştir. Konserler, video kliplerin izlenme sayısı filan… Bunları da hesaba katarsak bu kişinin erişimi, toplumdaki marka değeri ve temsil ettiği insan sayısı hiç ama hiç de hafife alınacak kadar değildir. Yani Cumhurbaşkanının Demet Akalın’a randevu vermesi kadar doğal bir şey olamaz. Kaldı ki o randevu sadece Demet Akalın’a verilmedi, bir başka yorumcu, yani Hande Yener’e de o görüşmede randevu verildi. Demet + Hande’nin toplam erişimini sayarsak bir siyasi parti kadar eder. Burada sanatçılar mı küçük gösterilmeye çalışılıyor, yoksa Cumhurbaşkanı mı? Yoksa belediye başkanı mı yüceltilmeye çalışılıyor? Ben onu da anlamadım.

Bu yüzden TV kanallarından sıkıldık artık

İşte TV kanalları partilerin taraftarlığına soyunan yazarlar, çizerler, düşünürler böyle saçma sapan konularla insanların beyinlerini ve o televizyon kanallarının ekranlarını işgal ediyorlar. Ben sırf bu yüzden artık TV kanallarındaki bu haber kavga programlarından soğumaya başladım. Bunu bir tek ben değil, milyonlarca insan düşünüyor, bundan emin olun.

Ayrıca bir cumhurbaşkanının da iki önemli popüler müzik yorumcusu veya başka sanatçılarla görüşmesi kadar doğal ve güzel bir şey olamaz. Ama buradan Cumhurbaşkanından bir de ricam olacak. Bugün Demet ile görüştükten sonra mesela üç ay sonra da Ahmet’le de görüşsün. Görüşü ne olursa olsun herkesle görüşsün, ki eşit olsun her şey. Bunu da zaten yaptığını Fazıl Say buluşmasında da göstermişti.

Haliç Üniversitesinden iddialı bir transfer haberi

Türkiye’de özellikle üniversite eğitiminde çok ciddi sıkıntılar var. Vakıf üniversiteleri rekabetçi bir piyasa düzeni yaratmak yerine “paracı” bir düzen yaratma eğilimine girdiler, bu eğitimin kalitesini daha da aşağıya çekti. Oysa öyle olmamalı, vakıf üniversiteleri nasıl ki reklamlar vererek ve öğrencileri “kandırarak” kendilerine çekmeyi planlıyorsa bu öğrencilere iyi eğitim vermek için de gerekeni yapmalılar. Bunun da en önemli uygulaması bünyelerinde kaliteli, nitelikli iyi hocalar bir başka deyişle akademisyenleri tutmak olmalı. Yani üniversiteler iyi akademisyenler, iyi hocalar, marka isimler ile çalışmalı ve o isimlerin öğrencilere en iyisini sunarak birer nitelikli genç olarak mezun olmasını sağlamalı. Hep söylüyorum, kampüs filan boş iş. O üniversitede kaç hoca var. Kaç nitelikli akademisyen var, kaç marka isim var? Bunu yıllardır yazıp çizip konuşuyoruz.

Geçen gün, kendi kendime “ne olacak bu Türk akademisyenliğin hali” diye düşünürken bir haber aldım. Daha önce pek çok başarılı işlere imza atan, en son İstinye Üniversitesinin kurucu rektörlüğünü yapan ve çok da güzel bir üniversite kurulmasında ciddi başarılara imza atan İstinye Üniversitesinin rektörü Prof. Dr. Melih Bulu, Haliç Üniversitesine transfer olmuş. Son yapılanması ile iddialı işlere imza atan Haliç Üniversitesi böylece akademisyenlik birimine önem verdiğini göstermiş oldu. Bu tarz akademisyen transferleri Türkiye’de hem eğitimin kalitesini arttıracaktır hem de üniversitelerin öğrencilere sundukları hizmetlerde söylemlerin de altını dolduracaktır. Ben mademki devlet, vakıflara yani özel sermayeye üniversite kurma hakkı verdi, bu üniversitelerin piyasa koşullarının hep kötü özelliklerini değil iyi özelliklerini kullanarak eğitimin kalitesini arttırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmaları da istiyorum.  Akademisyenler arasında en iyi olma çabası yaratılmalı, iyi nitelikli hocalar kötülerin yerini almalı. Kadroyu kapan hoca uyumamalı. Daha iyi olmak için çabalamalı. Üniversiteler de futbol takımları gibi, ya da özel sektördeki diğer alanlarda olduğu gibi akademisyen transferi yapmalı, kötü olanı göndermeli, yerine iyi olanı getirmeli. Bu İK’ya kalite getirir, üniversite eğitimine kalite ve performans getirir. Bunu gündeme getirmeme sebep olduğu için Haliç Üniversitesini tebrik ediyorum.

AGİ ödemeyen şirket var mı?

Asgari Geçim İndirimi olarak adlandırılan (AGİ)’ler belli olmuş. Geçen hafta TRT Haber’in internet sitesinden baktım rakamlara. 2020 yılı için en düşük AGİ ücreti 220 lira 73 kuruş oldu. En yüksek ise 375 lira 23 kuruş oldu. Bu rakamlar hiç de kötü rakamlar değil. Elbette bu konu günlerce tartışılabilir, ancak benim aklıma takılan başka bir şey var. Bu AGİ ücretlerinin maaşa ilaveten ödenmesi gerekiyor mu gerekmiyor mu? Benim bildiğim bir çalışan net maaş + AGİ ücreti almalı. Yani mesela bir çalışan net 3000 TL maaş alıyorsa 220 TL’de AGİ ücretini ilaveten almalı. Bunu inceliyorum, uygulayan şirketler de var, uygulamayan şirketler de var. Bunu uygulamayan şirketler bunu neden uygulamıyor çok merak ediyorum. Personelin üç kuruşuna göz dikenlerin de suçu yok mu bu ekonomik krizde? İnsanların parasını, yani hak edişini verme sonra da “devlet işçisini önemsemiyor” diyenlere prim ver.

Burada kimse kusura bakmasın devletin de pasifliği var. Hala bu ülkede SGK konusunda dolap çeviren, çalışanların tazminatlarını vermek istemeyen şirketler ve patronlar varken biz hangi büyümeden bahsedebiliriz? Bu çakalların kovalanması lazım.

İstanbul Uluslararası Arp Festivaline ev sahipliği yaptı

2009 yılında elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden dünyaca ünlü arp sanatçısı Ceren Necipoğlu’nun anısına düzenlenen Ceren Necipoğlu İstanbul Uluslararası Arp Festivali, sanatçının ablası A. İmre Tüylü’nün önderliğinde, “Sanat ve müzik aşkı, gençlerle yol bulsun!” sloganıyla bu yıl ilk kez 15 - 19 Ocak 2020 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti.

Festival kapsamında, farklı ülkelerden sanatçıların katılımıyla Solo Arp ve Oda Müziği Yarışmaları da düzenlendi. Ödüllerini, festivalin sanat yönetmeni, uluslararası arp sanatçısı Florence Sitruk’un elinden aldı. İki farklı yaş kategorisinde düzenlenen Solo Arp Yarışmaları’nın Young Hope (12- 16 yaş) kategorisinde Giedra Julija Tutkute birinci olurken Bahar Zeynep Aşçı ile Ada Canata ikinciliği paylaştı. Çok güzel bir etkinliğe imza atılmış oldu. Arp unutulan bir enstrüman. Gençlerin haberi bile yok bu enstrümandan, popüler müzik deseniz başka moda girmiş durumda. Hem bir arp sanatçısı anılmış oldu hem de Türkiye bu narin enstrümana sahip çıkılan uluslararası bir etkinliğe imza atmış oldu. Bu etkinliklerin sayısı daha fazla olmalı.

Number 1 Mustafa Koç’u andı

Number 1 Grubu geçen gün çok güzel bir programa imza attı. Başarılı iş adamı Mustafa Koç’u ölüm yıldönümünde çok özel bir programla andı. Number 1 TV ve Number Türk TV ortak yayınında sunulan programda efsane müzik adamı Ömer Karacan, Mustafa Koç’un sevdiği şarkılardan özel bir seçki sundu. Programda Mustafa Koç’un hayatından çok ilginç kesitler sunuldu. Bir önemli iş adamı hakkında yapılan çok anlamlı hem de çok güzel bilgilendirici bir program oldu. Medya bu tarz şeyleri unutmuşken Number 1 Grubunun bu programı ne yalan söyleyeyim beni hem mutlu etti hem duygulandırdı hem de medyanın körlüğü adına gelecek adına umutlandırdı.