CHP VEYA MHP BU KAVGAYI VEREBİLİR MİYDİ?

Alican DEĞER 25 Tem 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Bu örgütün nerelere kadar uzandığını gördükçe ürperiyorsunuz di mi? Şimdi en koyusundan, en ılımlısına kadar, Recep Tayyip Erdoğan muhaliflerine bir soru soracağım: Başka kim böyle bir örgütle böylesi bir şiddette mücadele edebilirdi?

 

Bu örgütün nerelere kadar uzandığını gördükçe ürperiyorsunuz di mi? Şimdi en koyusundan, en ılımlısına kadar, Recep Tayyip Erdoğan muhaliflerine bir soru soracağım: Başka kim böyle bir örgütle böylesi bir şiddette mücadele edebilirdi? Başka kim, tüm devlet kademesini en ufağından en üstüne kadar harekete geçirebilirdi? Ve başka kim, sokaktaki insana bu kadar hakim olurdu? Tek bir hedefe yönlendirebilirdi? Neden-sonuç ilişkisi kurmadan, lafı dolandırmadan cevap verin ne olur. Anlaşılan bu örgüt biraz daha sabredebilse, darbe yapmasına bile gerek kalmayacakmış. Zaten kendiliğinden ordunun ve polisin bütün kademelerini ele geçireceklermiş. Bürokrasinin diğer katmanlarını da keza.

Gelin sesli düşünelim:

Sizce CHP’nin bu örgütle mücadele şansı var mıydı? İstediği kadar “Biz tehlikeyi önceden görmüştük” desin. Hiç bir şekilde bu gizlilikle mücadele edemezdi. Edemezdi çünkü, yetiştikleri kültürel iklim nedeniyle ne olduğunu anlayamazlardı bile. Romantik demokrasi böyle durumlarda işe yaramıyor. Üstelik örgüt, “Solcular Müslümanları yok ediyor” yaygarası yapacaktı. Kabul edelim, CHP’nin bu söyleme karşı başarı şansı hiç yoktu. Üstelik partinin çok parçalı yapısı böylesi kökten bir operasyonda mutlaka çatırdardı. Ya MHP iktidar olsaydı? MHP, Devlet Bahçeli’nin keskin söylemlerine rağmen bu örgütle mücadele edebilir miydi? Bu beni sadece gülümsetir. Kendi içinde bile Fetullahçı kavgası verirken devletin içine bu derece işlemiş bu örgütle nasıl mücadele etsinler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi kurucusu olduğu partinin kimi unsurlarını ikna da bile sıkıntı çekti zaman zaman. Eğer mücadele talimatını veren o olmasa kimse harekete geçmezdi. Geçse bile bu keskinlikte olmazdı. Mücadele başlayınca, darbeye girişmek zorunda kaldılar. Yoksa hiç üslupları değildir açıktan birşey yapmak.

Bu ne pişkinlik

Tamam herkesi kandırdılar. Hatta kandırılmadık kimse bırakmadılar. Ama ne olur ifadelerine bir bakın. Şimdi hepsi aldatıldığını iddia ediyor. Darbeci katillerin ifadeleri ufak ufak sızıyor. Bir kısmı FETÖ’cü olduğunu itiraf ediyor. Ama önemli bir kısmı meğer aldatılmış.. Aldatılarak, darbe hazırlığına girişmişler. Aldatılarak, cuma gecesi birliklerine çağırılmışlar. Aldatılarak, hücum yeleklerini giymişler, silahlanmışlar. Aldatılarak, kışladan çıkarılmışlar. Aldatılarak, askerlere emir vermişler, halkın üzerine ateş açtırmışlar. Aldatılarak, insanları katletmişler. Meğer hepsi aldatılmış.

Generali de aynı şeyi söylüyor, astsubayı da. Yahu kardeşim gerçekten bu ifadelere inanacak bir tek kişiyi bulabileceğinizi düşünüyor musunuz? Bu işe artık kan bulaştı. Hep de masum insanların kanı. Sokaktaki insanların kanı. Çoluğunu çocuğunu evde bırakıp sokağa çıkanların kanı. Bunun adı açık seçik olarak pişkinlik.

Hava Harp Okulu’nda garip bir gün

Ben Florya’da doğup büyüdüm. Liseyi Yeşilköy’de okudum. Yeşilyurt sokaklarında az gezmedim yani. Demek istediğim Hava Harp Okulu’nun anılarımda yeri çoktur. Hep bir seçkin olmuşlardı. Sınıf arkadaşlarımız subay çocuklarıydı Yeşilköy 50’ci yıl Lisesi’nde. O yüzden Hava Harp Okulu dendi mi içim bir sızlar. Bu darbe girişimi onun adını bu kadar kötü bir şekilde gündeme getirdi. Benim de aklıma 2000’li yılların başları geldi. Beni aldı bir gülme. Aslında o günlerden belliymiş. Ama ben de anlamamışım. (İsterseniz salak diyebilirsiniz -)) ) Anlatıyım da siz de gülün. Herhalde 2003-2005 yıllarından biriydi. Show Tv Haber’de yöneticiyim. Telefonum çaldı. Gür bir erkek sesi: “Hava Harp Okulu Komutanını bağlıyorum” dedi ve karşımda başka bir gür erkek sesi belirdi.

Gerçekten o. Bir sürü yıldızlı generallerden biri. Hani Cem Yılmaz anlatıyor ya, “Orrr General” diye. Adını gerçekten hatırlamıyorum. Gerçi hatırlasam da vermem. Çünkü konu dışı. Bir zihniyeti belirtmek için anlatıyorum bunları çünkü. “Nasılsınız?” faslından sonra beni okula davet etti. Ben de “Hayırdır” diyerek kabul ettim ve randevu günü ve saati okulun kapısındaydım. Komutanın misafiri olarak. Böyle gidince pek bir itibarlı karşılanıyorsunuz gerçekten. Komutan odasına geçtik. Ben bekliyorum, ne gelecek diye. Öyle ya boş yere çağırmadılar beni her halde. Ak Parti iktidarının ilk yılları. Ortalık gergin.

10-15 dakika sohbetten sonra, Komutan ciddi bir şekilde sözü aldı ve “Size birini tanıştırmak istiyorum” dedi. Kapıdan genç bir hanımefendi girdi. Adını unutmadım. Ama onun da adını vermem. Komutan tanıştırdı ve “Bu arkadaşımız, televizyon programları yapar. Sunucudur. Kendisine yardımcı olabilir misiniz?” deyiverdi. Az daha kahkahayı patlatıyordum. Televizyon yöneticileri bu duruma alışkındır. Bir sürü kelli felli kişi, spiker olma arzusundaki ‘yakınlarının’ baskısına boyun eğerek bunu yaparlar. Ama böylesini ilk kez görüyordum. Komutan ciddiydi. Neyse konuştuk. Ben aynen girişimdeki gibi aynı törensel bir şekilde uğurlandım. Sonuç: Ne olacak? Hanımefendiye iş bulamadık.

Gizli örgüt zor iş azizim

Gizli örgüt olmanın en önemli sıkıntısı hiyerarşinin nasıl belirleneceği. Sen örgüt imamı, ben örgüt imamı. Hangimiz daha bir İmam? Sen abi, ben abi. Hangimiz abi gibi abi? Belli değil. Rütbe sistemi yok. Ama yerine birşey koymak lazım. Bilen biliyordur kimin ne olduğunu. Ama herkes bilmiyordur. Düşünsene bir işin düştü. Filanca kuruluşta bir şeyin halledilmesi lazım. Eh, o kadar da gizli örgüt üyesisin, bir hayrı olsun di mi? Kimin ne olduğunu nasıl bulacaksın? Bulamayacaksın tabii. Üye listesi yok ki internete girip bakasın. Çaresiz yapacağın şey kendi ‘Abi’ni bulmak. O Abi’nin kendi ‘Abisi’ni bulması. ‘Büyük abi’nin o kuruluşun abisini bulması. O ‘abi’nin de oradaki işi yapacak kişiye ulaşması lazım. Belki bir iki de ‘İmam’ karışacak işe. Ölme eşeğim ölme. Yaz gelecek yonca bitecek.

Bunun çaresini bulmuşlar.1 Dolar. Varsa “1 Doların” örgüttensin. İşte sana kimlik. Harf kodu da hiyerarşiyi belirliyormuş. Acaba nasıl bir vesile bulup da doları ortaya çıkartıyorlardı? “Hadi gel tek mi çift mi oynayalım” mı diyorlardı? Deli gibi. Bu bir dolarlık ta zor bulunur bir para. Amerika’da çok. Ama bizde biraz sıkıntılı. Özellikle düğün mevsimlerinde ortalıkta bir dolarlık kalmaz. Çünkü herkes toplar. Ortalığa saçmak için. Bu noktada örgütsel bir iaşe sıkıntısı çıkabilir. Bunu da düşünüp aşmak lazım. Sonra bir başka sorun da bu kimliğin çok kolay taklit edilebiliyor oluşu. Üzerinde soğuk damga, ıslak imza falan yok. Aşır bir düğünden çalgıcıların bir dolarlıklarından. Bir de “F” serisi buldun mu tadından yenmez. Sonra göster her önüne gelene. Nereden bilsinler okunmuş dolar ile okunmamış doların farkını. Bakınca aynı para. Bütün bunları düşününce, bu örgütün başka bir haberleşme yolu bulması lazım gibi geliyor. Saatti, yüzüktü gibi. Yoksa alnına 1 dolarlık yapıştırarak ortalıkta gezemezsin ya.