BOZKURT'TAN KILIÇDAROĞLU'NA "KÜRT SORUNU" VE TEHLİKELER

Faruk AKTAŞ 24 Eyl 2021

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Esasen Türkiye'de Kürt sorunun nedeni de, kaynağı da özellikle "milli şef" İsmet İnönü döneminden itibaren hayata geçirilen Mahmut Esat Bozkurt'un bu yaklaşımıdır.

“Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler; bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı.”

Bu sözler 1920-1943 tarihleri arasında CHP milletvekilliği yapmış, iki dönem adalet bakanlığı görevini yürütmüş ve Türkiye’de ırkçı, ayrımcı ve asimilasyoncu hukuk sisteminin oluşmasında en büyük pay sahibi isimlerden biri olan Mahmut Esat Bozkurt’a ait.

Esasen Türkiye’de Kürt sorunun nedeni de, kaynağı da özellikle “milli şef” İsmet İnönü döneminden itibaren hayata geçirilen Mahmut Esat Bozkurt’un bu yaklaşımıdır.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz hafta sarf ettiği ve hali hazırda iç politikanın en önemli gündemi haline gelen “Kürt sorununu HDP ile çözebiliriz” ifadeleriyle Mahmut Esat Bozkurt’un ifadelerini karşılaştırdığımızda aradan geçen 70-80 yıl içinde CHP’nin olumlu yönde ciddi bir değişim geçirdiği varsayılabilir.

Varsayılabilir diyorum çünkü önü arkası incelendiğinde esasen her iki yaklaşımın birbirinden farkının olmadığı aksine her iki yaklaşımın da aynı amaca hizmet ettiği görülecektir.

Şöyle ki…

Dile getirdiğimiz gibi Türkiye’de Kürt sorunun nedeni de kaynağı da Mahmut Esat Bozkurt’un yukarıdaki ifadesiyle CHP tarafından yürürlüğe konan ırkçı ve ayrımcı devlet yaklaşımıdır.

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan Kürt isyanlarının ve terör hareketlerinin başka nedenleri de varsa da esasen tümü bu yaklaşıma tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Bu açıdan bakıldığında Kürt sorunu ekseninde yaşananlardan sebep olma yönü itibariyle CHP’nin birinci derecede sorumluluğu vardır.

Şimdi CHP ve diğer bir kısım muhalif kesimler, “geçmiş geçmişte kaldı” diyerek Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını demokratik bir yaklaşım olarak sunma çabasındalar.

Ancak Kılıçdaroğlu ve mevcut CHP yönetiminin, kendi partilerinin sebep olduğu Kürt meselesinin, geçtiğimiz 10-15 yıl içinde AK Parti hükümetleri tarafından çözümüne yönelik atılan adımlarda nasıl engelleyici bir yaklaşım sergiledikleri anımsandığında burada bir dönüşümden ziyade farklı hesapların olduğu görülecektir.

Denilebilir ki, 10-15 yıl önceki CHP ve Kılıçdaroğlu da değişti ve bugün “demokratik bir yaklaşım” içine girerek sorunun çözümü konusunda sorumluluk üstlenen bir çizgiye yöneldiler.

Ancak bu eksende yürütülen siyasi hesaplar ve yaklaşımlar bunun aksini gösteriyor.

Şöyle ki…

Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi “Kürt sorunu” derken “demokratikleşme ve insan hakları” gibi kavramlardan söz etmiyor.

Çünkü Kürt sorununun ana kaynağını oluşturan bu sorunların önemli bir kısmı AK Parti hükümetleri tarafından onlara, onların tüm engelleme çabalarına rağmen çözüldü.

Hali hazırda devam eden sorun büyük ölçüde terör sorunudur.

İşte bugün gelinen aşamada CHP’nin terör sorununu “Kürt sorunu” diye siyasi arenaya taşıması terörizme meşruiyet sağlamaya hizmet edecektir ki bu durum Türkiye’nin bekâsı açısından, CHP’nin müsebbibi olduğu “Kürt sorunu”ndan da hali hazırda devam eden terör sorunundan da çok daha tehlikeli bir durumdur.

Bugün PKK ile masaya oturun ve “ne istiyorsunuz?” diye sorun.

Alacağınız yanıt “Kürtlere statü”dür.

Tabi “Kürtler”e tabirini de “kendilerine” diye okumak lazım.

Zira örneğin Kuzey Irak’taki Kürtlerin bir statüsü vardır, “federasyon”a kavuşmuşlardır ki hali hazırda oradaki Kürt yönetiminin en büyük düşmanı PKK’dır.

Dertleri oradaki Kürt partileri zayıflatarak orada da kendi egemenliklerini hâkim kılmaktır.

 Aynı şekilde Suriye’nin kuzey ve kuzey doğusunda, kendi güdümleri altında olmayan Kürt grupları “kılıçtan geçirdikten” sonra “Kürtlere statü” demeye başlamışlardır ki söz konusu Kürt grupların yönetime dahil olmasına izin vermemekteler.

PKK, Türkiye’ye karşı kullanılmak için Tahran tarafından desteklendiği için bir tek İran’daki Kürtler için “statü”den falan bahsetmiyor.

Yani PKK’nın terör faaliyetlerinin ne hak hukukla ne de Kürtlere herhangi bir statü verilmesiyle falan da alakası yok.

AK Parti hükümetleri döneminde atılan adımlarla ve demokratikleşme aşamaları sayesinde PKK’nın ve HDP’nin halen terör hesaplarına bahane olarak gündemde tuttukları “Kürt sorunu” adı altında talep ettikleri şey açıkça “özerklik”tir.

Bu çerçevede kendileri için bir statü kazanmaktır.

Kuşkusuz ondan sonraki adım da Doğu ve Güneydoğu’nun önemli bir bölümünü Türkiye’den ayırmaktır.

Bugün Doğu ve Güneydoğu ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşayan, HDP’ye oy verenler dahil tüm Kürtler arasında herhangi bir araştırma yapılması Kürtlerin kahir ekseriyetinin ne statü, ne özerklik ne de Türkiye’den ayrılma gibi bir taleplerinin olmadığı görülecektir.

HDP, terör örgütünün legal kanadı olarak PKK’nın bu taleplerini “Kürt sorunu” kavramı altında Türkiye’ye kabul ettirme misyonuyla görevlidir ki bu “legal kanat” tabiri daha geçtiğimiz günlerde bizzat terör örgütü elebaşlarından Cemil Bayık ve Duran Kalkan tarafından kullanıldı.

Bu anlamda, CHP’nin PKK’nın legal kanadını “meşru” olarak gösterip aynı şekilde HDP ile iş birliği içinde PKK’nın taleplerini “Kürt sorunu” adı altında siyasi arenaya taşıması vahimdir, tehlikelidir.

O nedenle CHP’nin bir an önce “Kürt sorunu” kavramıyla neyi kast ettiğini, kast ettiği Kürt sorunu dışında PKK ve terör sorunuyla mücadele konusunda ne düşündüğünü açık ve sarih şekilde kamuoyuna izah etmesi şarttır.