BEL BÜKEN YÜKLER (1)

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Göçmen ya da mülteci diye nitelendirdiğimiz ve aramızda yaşayan insanlara dair toplumsal tepki (negatif yönde) git gide ivme kazanıyor.

Göçmen ya da mülteci diye nitelendirdiğimiz ve aramızda yaşayan insanlara dair toplumsal tepki (negatif yönde) git gide ivme kazanıyor. Özellikle İstanbul, Fatih, Aksaray, Yenikapı, Kumkapı, Beyazıt, Haseki, Çapa, Cerrahpaşa, Topkapı, Esenyurt, Zeytinburnu yöresinde yaşayan halk bu durumdan oldukça rahatsız.

Net veri aldığım, bildiğim yerleri yazıyorum. Keşke bu insanlara, ilk olarak Türkiye'ye ilk geldiklerinde aralarında yaşayacakları topluma dair uyum sağlama, yaşam kültürü vb. gibi bazı temel konularda birtakım eğitimler, psikolojik anlamda da bazı destekler kalifiye anlamda daha iyi verebilseydi. Yetersizmiş ki bugün bunlar yaşanıyor. İnsaniliğimize amenna! Fakat asıl olan toplumsal huzur, işte burada bir sorun var günümüzde...

Bugün itibarı ile özellikle 'Orta Doğu' kökenli savaş mağduru mültecilerin davranışları yaşadıkları toplum arasında 'kanıksanır' bir halin tam tersine bir istikamette yol alıyor gibi. Onlara tanınan bazı haklar da kamuoyunda tartışma konusu. Hal dilleri, konuşmaları yani en basit haliyle insani davranışlarına dair bile bir alerji var kamuoyunda. Çok serzeniş duyuyorum. Özellikle o kesime. Hasıraltı etmenin alemi yok! Mülteci/göçmen kapsamındakilerin tümünü aynı kategori içinde değerlendirmiyorum lakin aralarındaki iyi insanların hal ve davranışları göze çokça batan olumsuzlukların gölgesinde kalıyor. 'İstisnai' duruma dönüşmüş daha doğrusu...

Batı veya Avrupa'nın bu tür insanlara karşı olan 'negatif' tavrını eminim siz de, ben de fazlaca tasvip etmiyoruz. Aşağılamalarını, etnik veya dini yönden ayrım yapmalarını da... En basit ve son örneğini Ukrayna-Rusya savaşında gördük. Ukrayna'dan ayrılmak isteyen ve Ukrayna vatandaşı olmayanlara sergiledikleri gayri insani tavırları da... İşin o boyutu da hiç hoş değil.

O cenahta durum buyken, asıl bizde hoş olmayan başka bir hususun altını çizelim, hali hazırda yıllardır Avrupa'dan ve Batı ülkelerinden daha fazla göçe, mülteciye maruz kalmamıza rağmen, bizlerde bu konulara dair halen okkalı bir altyapının yerli yerine oturmamış gibi bir görüntü verme meselesi. Bu hiç şık durmuyor. Yok efendim mülteci/göçmen yasası var, şunu bunu yapamıyorsunuz. İyi de toplumun suçu ne? Asıl olan bu ülke insanının huzuru iken! Her halükarda çözüm üretmek lazım...

Biraz araştırma yaptığımda Avrupa ve Batı ülkelerinde bu konulara dair dikkatimi çeken bazı önemli hususlar oldu. Bizde de olması gereken. Örneğin, oralardaki ülkelerinden birine göçmen ya da mülteci olarak giderseniz veya iltica ederseniz onlar size karşı nasıl davranırlar, nasıl bir yol izlerler?  Hemen, "hadi gel, gir toplumun arasına, kaynaş, yaşa sevgili kardeşim mi" derler.

Ha, uygulamada veya gittikleri ülkelere kabulde göçmenin statüsü ayrı, mültecinin ayrı, iltica edenin statüsü farklı olabilir, fakat hepsinde ortak, değişmeyen ne var mesela? Şimdi bildiğim, araştırdığım kadarıyla yukarıda sorduğum sorulara cevap niteliğinde bazı bilgileri sizlerle paylaşacağım. Çok fazla detaya girmeden ve ana hatlarıyla.

Gelişmiş Avrupa ülkeleri üzerinden olacak paylaşacağım bu bilgiler de. Oralarda bu tür konulara dair uygulamalar üç aşağı beş yukarı hep aynı zaten. Söyleyeceklerimden sonra sizler de onların bu mülteci ve göçmenlere dair çalışmalarının, kendi toplumlarına ne derece katkı sağlayıp, sağlamadığı hususunda da bir fikir sahibi olacaksınız eminim.  Ya da artıları, eksileri konusunda...

Efendim, bir kere çoğu okkalı Avrupa ülkesine gittiğinizde size 'iltica' etmiş gözüyle ve o statü kapsamında bakıyorlar. Önce devletin bazı organlarına gidiyorsunuz, emniyet ve bağlantılı yerlere daha doğrusu. Gerekli bilgileriniz alınıyor, onlar da size söyleyeceklerini söyleyip ardından sizi direk kamp adı verilen yerlere yolluyorlar.

Ki, bu kamplar öyle şehrin içinde değiller. Şehirden en az 30, 40 belki 50 km veya daha fazla mesafedeki bir köy ve kasabada bu tür yerler. Bizim öğrenci yurtları gibi düşünün, ortak kullanım alanlı yerler bir nevi. Büyük binalar. Öyle, 'git, yan gel yat' türünden rahat yerler değil. Bazıları odalar halinde ikişer, üçer kişilik koğuşlar gibi. Yaşam şartları pek iç açıcı da değil. 

Oturma (ikamet) izniniz çıkana dek, o süreç devam ederken siz böyle bir yerde kalıyorsunuz. Kamp dışına çıkmanız da yasak bu arada. Öyle, "aa canım sıkıldı, ben biraz şu yakındaki şehir merkezine kadar ineyim, bir hava alıp geleyim hele!" diyemeyeceğiniz bir yer yani. Ta ki ikamet (oturma) izniniz çıkana kadar -ki, o izinler de ortalama 3,5 ay da hatta 1 yıl da bile çıkabiliyormuş- kaldığınız o kampın 10,15 km uzağını geçecek şekilde daha öteye gitme imkanı da yokmuş. O da, gerekçeniz makul görülüp, kamp sorumlusundan bir kaç saat ile sınırlı izin belgesi ile.

Bu günlük bu kadar, konuya dair yarın da yazmaya devam edeceğim. Sağlıcakla kalın.