​BAYRAMDA NEDEN MEZARLIĞA GİDERİZ?

Erol ERDOĞAN 01 Eyl 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
İlk gençlik yıllarımda, arifeden başlayarak ramazan ve kurban bayramı günlerinde insanların mezarlıklara koşturarak yıllar önce defnettikleri akrabalarının kabirlerini ziyarete gitmelerini tuhaf bulurdum.

İlk gençlik yıllarımda, arifeden başlayarak ramazan ve kurban bayramı günlerinde insanların mezarlıklara koşturarak yıllar önce defnettikleri akrabalarının kabirlerini ziyarete gitmelerini tuhaf bulurdum. Açıktan seslendirmesem de “Hayatta olanlarla doğru dürüst bayramlaşmıyorsunuz, koşarak buralara geliyorsunuz.” şeklinde söylendiğim olurdu. Bana göre insanlar, bayramlaşmanın gereğini yapmıyorlar, komşu ve akrabalarıyla gerektiği şekilde bayramlaşmıyorlar ama mezarda cansız yatanlarla bayramlaşmaya gidiyorlardı. Bu bir yozlaşmaydı. Böyle düşünürdüm.  

Mesela annem her bayram öncesi İstanbul Zeytinburnu bölgesindeki mezarlıklarda yatan anne ve babasını (ebem ve dedem) ziyaret etmek istiyordu. “Anne, şimdi ölülerle bayramlaşmanın sırası mı?” diye içimden geçirirdim. Bayram öncesi İstanbul’da ne kadar mezarlık varsa ziyaretçilerin akınına uğrardı. Özellikle arife günlerinde mezarlık bölgelerinde trafik adeta durur, mezarlıklarda iğne atsan yere düşmezdi. Kimi Yasin okur, kimi mezarın toprağını havalandırır, kimi çiçekleri sular, kimi yeni çiçekler dikerdi. Sadece İstanbul’da değil tüm şehirlerde ve köylerde de durum aynıydı. Bizim köyde de insanlar bayram öncesi mezarlıklara bireysel olarak ziyaret ederler sonra da bayramın ikinci gününde köylü topluca mezarlığa gider ve orada geleneksel bayram ziyaretlerini gerçekleştirirler, dua yaparlar ve sureler okurlardı. İlk gençlik yıllarımdan anlattığım hâl devam ediyor, bayramlarda yine mezarlık ziyaretleri büyük bir ilgiyle devam ettiriliyor. 

Yaşım ilerledikçe bayram günlerinde insanların mezarlıklara koşarak gitmesini tuhaf karşılayışıma dair düşüncenin beni terk ettiğini anladım. O ziyaretler makul, gerekli, doğru gelmeye başlamıştı. Ben de herkes gibi her bayramda kendimi mezarlıkta bulmaya, çocuklarımı da mezarlığa götürmeye başlamıştım. 

Düşüncem neden değişti? Bu değişim hikâyesini kime anlatsam muhtemelen yaşımın ilerlemesiyle ilişkili olduğunu düşünecektir. İnsan ölüme yaklaştıkça düşüncelerinde değişme ve olgunlaşma olduğu doğru ama benimki biraz farklı oldu. 

Yavaş yavaş anlatayım. Babam 15 Şubat 1990’da vefat ettiğinde üniversitede hazırlık sınıfındaydım. Ondan üç yıl önce 3 Şubat’ta da dedem vefat etmişti. Üç yıl arayla ailemizin iki büyüğünü kaybettik. Sonraki yıllarda bayramın o sevinçli günlerinde evde babamın olmayışı hepimizde bir eksiklik oluşturmaya başladı. Bayram günlerinde ayaklarımın mezarlık yoluna doğru gönüllüce kaymasının ilk işaretleri böyle oluştu. Babaannemi 1999’da, Nazife Halamı 2006’da, Osman Amcamı 2009’da kaybettik. Bunların hepsi 40 yaşıma ulaşmadan oldu. Aile büyüklerinin mekânı evden mezarlığa doğru kaydıkça mezarlık yoluna daha sık girmeye başladık. Her bayramda ailecek gittik mezarlığa. Bazı bayramlarda hem arife günü hem bayram günlerinde gittik. Bayram olmasa bile memlekete gittiğimde de mezarlığa uğradım. Her gidişimde Kur’an’dan sureler okudum, toprağını temizledim, çiçeklerini suladım. 

Mezarlık ziyareti, kabirdeki insana Kur’an okumak veya dua yapmanın ötesinde daha büyük bir şey. İnsan mezarlığa gidince toprağın altındaki ile fiziken yaklaşıyor, duygu dünyasında hemhâl oluyor, hatıralarına dalıyor; yaşadığı bayram iklimine mezardaki annesini, babasını, dedesini, halasını manen dâhil ediyor. Böylece fiziki âlemdeki bayram buluşmasındaki eksikler duygu dünyasının gayretiyle tamamlanmış oluyor. Kimi hayatta kimi mezarda olsa da aile bayramın o neşe ikliminde bir araya geliyor.  

Dedemi, babaannemi, babamı, halamı, amcamı kaybettikten sonraki bayramlarda, insanların yoğun şekilde mezarlıklara koşturmasının anlamı ben de iyiden iyiye değişti. İnsanlar doğru bir şey yapıyorlardı. 

Bayramlarla ilgili okumalarım da bayram-mezarlık ilişkisine dair bendeki değişimi hızlandırdı. Her ne kadar çocuk ve genç de olsam bayrama sadece ‘bayram namazı’ çerçevesinde bir anlam yüklüyor, bayramın iklimine katkı sunan diğer sosyal-kültürel unsurları bayramın dini yönünün dışında kalan ‘seküler’ hareketlilik olarak değerlendiriyordum. Oysa bütün o hareketlilikler, aktiviteler, ziyaretler, oyunlar, buluşmalar, bir araya gelmeler, ikramlar bayramların eda edilmeye başlandığı ilk yıldan itibaren anlam olarak bayram ibadetinin içinde vardı. Bütün bunları Hazreti Peygamber Efendimizin hayatını okudukça, onun hayatına dair örneklikleri yakından inceledikçe ve bayramın tarihine vakıf oldukça anlamıştım. 

Yaşım kırkı geçtikten sonra ise Barış Manço’nun meşhur bayram şarkısını farklı bir ruh hâliyle dinler oldum. Bayramın bendeki anlamıyla birlikte o şarkının kulaklarımdaki yankısı değişti. Barış Manço’nun bayram şarkısı “Bugün bayram erken kalkın çocuklar, giyelim en güzel giysileri” kısmından dolayı çocuk şarkısını niyetiyle dinleniyor olsa da kocaman adamların şarkısı aslında. 

Şarkının şu kısmı ne kadar ağır, ne kadar hüzünlü;

“Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki 

Yalnız sen anlarsın 

Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın.”

Rivayet doğruysa Barış Manço bu şarkıyı bir bayram günü kaybettiği annesine ithafen yazmış. Bayramı annesiz geçirmenin hüznünü anlatan bir nevi ağıt. Şarkının sözlerini okuyunca o ağır hüznü adeta yaşıyorsunuz. 

Barış Manço’nun bayram şarkısının sözlerinin tamamı şöyle; 

“Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki

Yalnız sen anlarsın

Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın

Bugün bayram erken kalkın çocuklar

Giyelim en güzel giysileri 

Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi 

Sen yaz geceleri yıldızlar içinde 

Ara sıra bize göz kırparsın 

Sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın 

Bugün bayram çabuk olun çocuklar 

Annemiz bugün bizi bekler 

Bayramda hüzünlenir melekler 

Gönül alır bu güzel çiçekler”

İşte böyle. Bizim memleketlerde bayramlar önce mezarlıklara uğrar. Sonra dağlara, taşlara, kedilere, ağaçlara, çocuklara, kadınlara, yaşlılara herkese ama herkese dokunur, o bereketli ve neşeli ikliminin içine alır. Yetim mezara annesinin ya da babasının başına gidince yetimliğinden sıyrılıp kendini anneli-babalı hisseder. Çünkü bayramdır, eli mezar taşındadır, bayramın kokusuyla gelmiştir oraya, toprağın altındakinin kendisini duyduğunu umuyordur. 

*

Yazı, 2015 yılında yayımlanan Oruç Mevsimi adlı kitabımda yer almıştı. Bayram vesilesiyle paylaşmak istedim. Kurban bayramı hepimiz için güzelliklerin habercisi olsun. Bayramınızı tebrik ederim.