​BAHAR!

Adnan KARAKAŞ 28 Mar 2017

Adnan KARAKAŞ
Tüm Yazıları
Soğuk ve yağışlı hava hayatlarımızdan çekiliyor.

Soğuk ve yağışlı hava hayatlarımızdan çekiliyor. Yağmur, kar ve fırtına. Artık olumsuz hava koşullarından bahsetmeyeceğiz. Yağmurların felç edemeyeceği, kar yağışının esir alamayacağı hayatlarımızı rüzgârın önüne kattığı bir yaprak olmaktan nasıl çıkaracağız? Cevap beklediğim bir soru değil. Ama nihayetinde bir soru işte. 

Diyorum ki; kış çoktan eşiğimizi terk etti. Her birimizi tir tir titreten soğuk ondan bize kalan son hatıra gibi. Sararması uzun sürmeyecek. Çünkü tabiat yeniliyor kendini. Toprak yeşeriyor. Çiçeklere duruyor ağaçlar. Canlanıyor her yanımız. Canı çekilmiş, sararmış bir hatıranın etkisi uzun süreli olmaz; azar azar geçer. İşte yeryüzüne yaklaştıkça yaklaşan, yaklaştıkça küremizi ısıtan güneş bunun kanıtı sanki. Ve pırıl pırıl gökyüzü. 

***

Her değişim sancılıdır denir. Mevsimlerin değişmesi de öyledir. İnsanı içine alan baharın getirdiği en büyük sancı mayıştıran yönü olsa gerek. Canlılığı mayıştırarak sağlıyor sanki. Düşünün ki, bahar yorgunluğu diye bir olgu var. Bahar uykusunu da ben ekleyeyim. Fakat insanlık zaten uzun süredir mayış mayış. Son birkaç yıl içinde yanımızda yöremizde olup bitenleri şöyle bir göz önünden geçirin. Doğrudan doğruya ölüm, doğrudan doğruya katliamlara karşı baharın mayıştırıcılığı tek başına büyük bir canlanmanın belirtisi olabilir mi? Bu soruya da cevap beklemiyorum... Fakat büyük canlanma olmadan zulmün hedefinde bulunan insanlar için baharın gelmeyeceğini vurgulamak gerek. Görecelilik mevsimleri de zehirlemiştir…

*** 

Mevsimlerin değişmesiyle birlikte insanda giyim kuşam ve beslenme alışkanlıkları ile birlikte pek çok şey değişir. Eskiden olsaydı mevsimin değişmesiyle birlikte sebze ve meyvelerin de değişeceğini söylerdim. Ama artık bu hükmün gerçeğe karşılık gelmediği cümle âlemin malumu. Her sebze ve meyve her mevsim yetiştirilebiliyor. Kimi bunu gelişmişlikle açıklıyor; kimi tabiata müdahaleyle. Uzmanlar da bu konuda fikir birliğine varabilmiş değil. Ancak sağlıkçılara göre, her şeyi mevsiminde tüketmek gerek. Domatesi, biberi, patlıcanı yazın; portakalı, elmayı, lahanayı kışın... 

İşte tam da burada kafama iki soru takılıyor. Ama önce kısa bir açıklama yapmak gerek. Adana'da fırınlar denetimden geçirildi geçenlerde. Ekmekte Genetiği Değiştirilmiş Organizmaya rastlandığı iddiası gündeme geldi. En önemli besin kaynağımız ekmekte GDO olduğuna dair bir şüphe bile büyük tehlike. Bana sorarsanız, bundan daha büyük bir sorunumuz var, azizim: GDO'lu insan. Farkındayım, GDO'nun açılımıyla insanı yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan tamlama pek sevimsiz. Ancak anlatmak istediğimiz de bu sevimsiz durum değil mi zaten? Şimdi kafama takılan sorulara gelelim. Bir: Ekmeği hangi mevsimde tüketmek gerek? İki: GDO'lu ürünü kullanmayarak ekmeği temizleyebiliriz, peki GDO'lu insanı nasıl temizleriz? (Evet, bu sorulara cevap arıyorum)

Her mevsim gibi bahar da insana rabbin bahşettiği bir nimet, bir lütuf. Lütfun farkında olanlar da var, olmayanlar da. Yukarıda bahsi geçen o GDO'lu insanlar, ne zamandır baharla tehdit ediyorlardı bu milleti. GDO’lu insanlar dediğim, tahminde zorlanmamışsınızdır, Fetö’cüler. Tehditle, zombilere dönüştürdükleri katiller sürüsüne moral ve umut veriyorlardı. "Baharı bekleyin"miş. Bu ülkeyi cehenneme çevirmek istedikleri yaz, cehennemlerine dönüşmüştü. Kışın dondurucu soğuğu bile ateşlerini harladı. Baharın serinliği de kendilerine dokunacak değil... Siz mevsimlerin rabbin bir lütfu olduğunu unutmayın kafi…