ARTIK, MİKROFONU GÖREN DEĞİL, KONUYU BİLEN KONUŞACAK

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Toplumsal (sosyal) bilimlerin en büyük özelliği olan nesnellik, pozitif bilimlere birçok konuda öngörü ve sezgi sağlamaktadır.

Hem ulusal hem de küresel anlamda etkilendiğimiz KOVİD-19 salgını etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Ama “bitti” demek için henüz çok erken. Bu dönemde, korona kadar tehlikeli olan şey, rehâvet duygusudur. Hem ülkemizde, hem de dünyâda bunun aksi görüntülerle karşılaşıyor olsak da, tehlikeyi kontrol altına tutacak olan bilinçli insanların çoğunlukta olduğunu düşünüyorum.

Bu sürecin elbette birçok kalıcı sonucu olacak. Bu sonuçların bâzıları olumsuz olacağı gibi, olumlu sonuçlarını da göreceğiz. Salgının en üst seviyede olduğu günlerde de çeşitli mecrâlarda belirttiğim husûsu burada daha ayrıntılı ele almak istiyorum. Salgınla mücâdelenin yönetiminde en yetkili kişi olan Dr. Fahrettin Koca’nın başkanlığında kurulan ve onun sevk ve idâresinde çalışan “Bilim Kurulu”, bütün üyeleriyle topluma çok önemli bir mesaj verdi ve örnek oldu. Bu mesaj, bir konuda o konunun uzmanlarının konuşması, yorum yapması ve bilgi vermesinin gerekliliğidir. Bu mesajın dolaylı olarak verilmesinin daha kalıcı olduğu düşünüyorum.

Bilim kurulunun dolaylı tavrı

Başta Sağlık Bakanımız olmak üzere Bilim Kurulu’nun bütün üyeleri kendilerinden emin ve sâkin tavırlarıyla, evden çıkamayan kamuoyunu teskin etmede rol model oldular. Bu süreçte kamuoyunun şâhit olduğu ve kolaylıkla benimsediği husus ise; sabah ekonomi, öğlen magazin, akşam siyâset ve haftasonu da futbol hakkında konuşan kişilerin ortalıkta gözükmemesi oldu.

Toplum olarak “bilenin konuşması”nın ne kadar aydınlatıcı ve sansanyonu engelleyici olduğunu gördük. Bundan sonra, kanal kanal gezip, her mikrofon uzatıldığında konuşan aynı kişilerin, eskisi kadar çok olmayacağı ve giderek azalacağını ümit ediyorum.

İkinci bir adım

Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, bir tıp insanı olmasının verdiği bilgi ve tecrübe ile, her sağlık sorununun bir nekahat ve rehabilitasyon dönemi olduğunu çok iyi bilmektedir. Ulusal ve küresel boyuttaki salgına yapılan müdahale ile kontrol altına alınan virüs ile mücâdelede şimdi “ameliyat sonra bakım” dönemine geçtik. Bu, kontrol altına alınan orman yangınlarından sonra yapılan “soğutma” çalışmaları gibi, en az ilk müdahale kadar önemlidir. Hastanın beslenmesi, çevresiyle olan iletişimi, çevresindekilerin sergileyecekleri tavır, sosyal ve psikolojik destek, moral-motivasyon gibi birçok unsur, o hasta için ne kadar gerekliyse, KOVİD-19 ile mücâdelede o kadar önemli bir sürece girmiş durumdayız.

Bu süreçte, yine bilimsel bir tavır ile ikinci bir adım atıldı ve “Toplumsal Bilim Kurulu” oluşturuldu. İlk toplantısını Pazartesi (8 Haziran 2020) günü yapan Toplumsal Bilim Kurulu’nda öne çıkan en önemli özellik toplumun bilinçlendirilmesinde ve yönlendirilmesinde fikir ve sezgiye duyulan ihtiyaç olmuştur.

Fikir ve sezgi

Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca’nın altını önemle çizdiği fikir ve sezgi, salgına karşı başarılı bir yönetim sergileyen mevcut bilim kurulunun süreci getirdiği noktada, hem bu kurula destek vermek hem de sürecin ilerleyen adımlarında ortaya çıkması muhtemel sorunları öngörmek olacaktır. Değişken bir üye grubuna sâhip olması öngörülen Toplumsal Bilim Kurulu’nun en önemli görevi, laboratuar ortamlarında yapılan testlerle elde edilen nesnel sonuçların aksine, soyut ve öznel fikir ve sezgilerin bir araya getirilerek kamuoyunu bilinçlendirecek tavsiyelerde bulunmak olacaktır.

Toplumsal (sosyal) bilimlerin en büyük özelliği olan nesnellik, pozitif bilimlere birçok konuda öngörü ve sezgi sağlamaktadır. Sokakta, çarşıda, pazarda, okulda, otobüste, parkta, câmide, misâfirlikte nelerin olup bittiğini gözlemlemek ve bu gözlemlerden toplumun geneline hitap edecek öngörüler çıkarmak, sosyal bilimcilerin uzun eğitim ve birikim ile kazandıkları bir alışkanlık ve doğal hâle getirdikleri bir reflekstir.

Psikoloğun görmediğini sosyolog; sosyoloğun gözünden kaçan şeyi yakalayan sosyal antropolog; sosyal antropoloğun kendince anlamlandırdığı bir göstergenin farklı bir yönünü gören iletişimci; aynı gözlemi dinî açıdan yorumlayacak ilâhiyatçı ve ekonomik açıdan yorumlayacak iktisatçının bir araya gelerek ortaya koyacağı fikirler, sürecin yönetiminde büyük destek sağlayacaktır.

Bu kurulların diğer bir görevi de, artık toplumda “her şeyi bilenin konuştuğu” dönemin bittiği ve “işi bilenin fikrini söylediği” dönemin başladığını uygulamalı olarak olarak göstermektir. Bu görevin yerine getirilmesinde başta televizyon ve radyo kanalları olmak üzere, ulusal medyanın tavrı da büyük önem taşımaktadır.