ARABULUCULUK UYGULAMASI ÇÖKÜYOR!

Micheal KUYUCU 04 May 2022

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Yaklaşık üç veya dört sene önce bir kanun çıkartılarak bazı davalarda tarafların arabulucuya gitmesi zorunlu hale getirildi.

Bu sistemin revize edilmesi şart

Yaklaşık üç veya dört sene önce bir kanun çıkartılarak bazı davalarda tarafların arabulucuya gitmesi zorunlu hale getirildi. Bu kanunun amacı aslında adliye koridorlarındaki yoğunluğu azaltmak ve anlaşmazlık yaşayan tarafların bu anlaşmayı kendi aralarında halletmelerinin önünü açmaktı. Ama geçen zaman bunun öyle uygulanmadığını gösterdi ve özellikle iş mahkemelerinde arabuluculuk sistemi patronun asistanlığını yapan arabulucuların cirit attığı bir mekanizmaya dönüştü.

Kanunla zorunla hale getirilmişti

“7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. Maddesine göre; Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”

Yani kanun derki eğer patronun seni işten kovarsa sen işe iade veya benzer bir dava açmadan önce arabulucu olarak görev yapan bir hukuk bürosuna gideceksin, oradaki bir avukatla anlaşacaksın, o avukat senle gelecek ve o iş yeri veya anlaşmazlık yaşadığın kişi veya kurumla senin anlaşmazlık yaşamana neden olan konuda arabuluculuk yaparak o konunun adli dosyalara taşınmadan çözülmesine yardımcı olacak.

Yani bir başka deyişle kanun, “bana gelmeyin siz kendi aranızda anlaşın, eğer anlaşamazsanız o zaman adliyeye gidin” diyor. Teorik olarak güzel. Böylece adliyelerdeki mahkeme ve dosya sayısında da azalma olacak, hakimlerin yerine profesyonel hukukçular bu anlaşmazlığa neden olan konuların çözülmesine yardımcı olacak. Ama gel bak bakalım olay böyle mi işliyor?

Uygulama çöktü

Olay maalesef böyle yaşanmıyor.  Her konuda olduğu gibi bu konuda da teoride güzel tınısı olan bir şey uygulamaya gelince çuvallıyor. Arabulucu olmak için avukatların bir sınava girmesi ve o sınavdan belli bir puan alması gerekiyor. O puanı alan avukatlar bu görevi yapabiliyor. Ancak bu sistemin yürümediğini özellikle pandemi döneminde gördük. İşçi çıkartma yasağı olmasına rağmen şirketler olayları kılıfına uydurarak binlerce işçinin işine son verdi. Bunu değişik biçimlerde kılıfına uydururken arabulucuları da birer asistan gibi kullandılar. Nasıl mı? Anlatayım.

Şu an bir şirket bir elemanın işine son vermek istediğinde bunu arabulucu ile yapmak zorunda. Ya işçi ya da şirketin kanuna göre bir arabulucu bulması lazım. Ama iş öyle yürümüyor. Şirketlerin, sermaye sahiplerinin sürekli çalıştığı arabulucular var. Bir operasyon yapmak istediklerinde o arabulucuyu çağırıyor ve ona “bu işçiyi işten çıkartacağız, istediğimiz şartlarda anlaşmamız için yardımcı olur musun” talimatını veriyor. Arabulucular o şirketlerin nerdeyse kadrolu elemanları gibi. Dışarıdan gelseler de patronların sadık birer elemanı gibiler. Bazı şirketler işi kılıfına uydurmak için işçinin T.C. kimlik numarası ile arabulucu başvurusunda bulunuyor ve personelin karşısına şirketin kadrolu arabulucusunu getiriyor. İşini kaybetmenin stresi ve tazminat alır mıyım almaz mıyım stresi altında olan işçi bir psikolojik yıkım içinde olduğu için hiçbir şey yapamadan olayları sadece seyrediyor.

Şirketlerin bu arabulucuları toplantılara giriyor ve patronun elemanı gibi davranıyor. Arabuluculuk görüşmelerinde arabulucu patronun şartlarını çaktırmadan işçiye dayatıyor ve ona bunu kabul etmesini öneriyor. Tabii ki bunu da yaparken ara ara timsah gözyaşları dökerek işçinin yanındaymış gibi poz veriyorlar. Antin kuntin görüşmelerle, psikolojik baskılarla arabulucu işçiyi ikna ediyor ve olay patronun istediği gibi sona eriyor. Toplantı bitiminde arabulucu bir tutanak tutuyor. Bu tutanak mahkeme kararı gibi işlev görüyor. İşçi o an arabulucunun ve patronun gazabına uğrayıp ortamı terk ediyor.

Bu canlandırma çok tipik bir olay, özellikle işe iade davalarının olmaması için şirketlerin uyguladığı bir yol. Arabulucu bu işi karşılığında o dava konusunun ekonomik tutarı neyse onun üzerinden belirli bir oranda hizmet bedeli alıyor. Bu parayı da genelde şirket sahipleri ödüyor.

Arabuluculuk Sistemi sermaye sahibinin güdümünde

Arabuluculuk sisteminin sahip olması gereken bazı ilkeleri var. Bunları Ülkem Baş çok güzel bir şekilde tabloda akademik bir dille özetlemiş. Ama bu ilkelere kaç arabulucu uyuyor?

Bu uygulama örneğinde de görüldüğü gibi arabuluculuk sistemi tamamen sermaye sahibinin lehine işleyen bir olay. Bunun hakla hukukla bir alakası yok. Aslında teoride güzel ama Özal’ın da dediği gibi “benim vatandaşım işini bilir” misali olay döndü dolaştı sermaye sahiplerinin istediği yöne döndü.

Bunun için bazı düzenlemelerin yapılması lazım. Sosyal devlete aykırı olan birkaç kuralın değişmesi lazım. Mesela;

Kanunda Düzenleme Yapılaması

Neden arabulucuyu hep sermaye sahipleri yani şirketler buluyor? Bunun kesinlikle yasaklanması lazım. Bu arabulucular şirketlerin adeta ofis boy’ları olmuş. Onlar için ek bir gelir kapısı da olan arabuluculuk hizmetinden güzel güzel nemalanıyor. Burada kanuna bir ek madde konularak “Arabuluculuk yapan avukatın o şirketle daha önce hiçbir maddi ve manevi bağının olmaması” şartının getirilmesi lazım. Öyle kadrolu arabulucularla olmaz bu iş. Avukatlar para kazanmanın yolunu bulmuşlar, buna ses çıkartmıyor. Avukat dostlarımız kusura bakmasınlar ama bu arabuluculuk yapanların yüzde doksanından fazlası “bir arabuluculuk işi gelse de para kazansak” modundalar. Şirketlerden arabuluculuk işi kapmak için dört gözle bekliyorlar. Böyle bir vaziyette hangi arabulucu o şirketin vakasında tarafsız olabilir?

Arabuluculuk toplantılarına bir tarafsız gözetmenin gelmesi veya video olarak kaydedilmesi gerekiyor. Burada sermaye kesimine karşı olan kişilerin yaşadığı psikolojik mağduriyetin giderilmesi adına bir tarafsız gözlemcinin olması gerekir.

En önemlisi,

Arabuluculuk hizmetinde bulunan bir avukat o şirketle önceden hiçbir ticari alışverişi olmamalı ve aynı şirketle sadece bir kez arabuluculuk hizmetinde çalışmalıdır. Öyle her vakada aynı arabulucu ile çalışarak kadrolu kanka arabuluculuk uygulamasının önüne geçilmesi gerekiyor.

Ve son olarak

Arabuluculuk tutanakları tıpkı bir mahkeme kararlarında olduğu gibi temyize gönderilme hakkına sahip olmalıdır. Arabulucu geldi, orada iki laf edildi ve oldu bittiye getirilerek hazırlanan tutanakların kutsal kitap muamelesi görmemesi lazım. O arabulucu tutanağına 30 günlük bir itiraz hakkı verilmelidir. Hatta eğer taraflardan biri haksızlığa uğradığını düşünüyor ve o arabulucu toplantısından sonra fikir değiştirebiliyorsa 30 gün içinde mahkemeye gidebilme hakkına sahip olmalıdır. Bu tutanaklar padişah fermanı muamelesi görmemelidir.

Bekir Bozdağ’a önerimdir

Bir de bu arabulucu arkadaşların hangi şartlarda arabuluculuk yapabilecekleri gibi kuralların revize edilmesi gerekiyor. Öyle bir sınava gir, sonra puanı tuttur sonrada saldır modu olmaz. Bana sorarsanız benim Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’şu önerim olacak. Arabuluculuk hizmetini sadece hukuk fakültelerinde eğitim gören, mesela yüksek lisans veya doktora eğitimi gören öğrenciler ile yine hukuk fakültelerinde çalışan akademisyenler bakmalı.

Bu iş piyasada çalışan avukatlara verilmemeli. Bu etik sonuçlar getirmez. Hem etik ihlaller azalır hem de akademik dünyaya ve hukuk fakültelerine de bir katma değer motivasyon yaratır. Ben eminim bir doktora eğitimi alan hukukçu veya bir hukuk akademisyeni bu arabuluculuk hizmetini piyasada avukatlık yapan avukatlardan daha iyi yapacaktır.