​ANLAM ARAYIŞINA DEVAM

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
İnsanın anlam arayışından söz etmiştik ya. Bu arayışı gönülden hisseden dostlarımızın ilgileri, biraz daha derinleşmeyi gerektirdi.

İnsanın anlam arayışından söz etmiştik ya. Bu arayışı gönülden hisseden dostlarımızın ilgileri, biraz daha derinleşmeyi gerektirdi. 

Soru soran yegâne canlı olarak insan, yeryüzündeki varlığına bir anlam yüklemek ister. İster, çünkü varlık nedenine bir mana yükleyen insan, belirsizlikten kurtulur ve mutlu olur. Varlık nedeniyle yüz yüze gelemeyen kişi, dünyanın en büyük acı kaynağı olan ölümü anlayamaz, başa çıkamaz ve ölümün gölgesinde bir hayat yaşar. 

Kuşkusuz anlam arayışımızın yolu akıldan geçer. Akıl, iki temel yolla arayış içindedir. Birincisi, somut, dünyevi, dokunulabilen, ölçülebilen, kaynağı bilim ve temel hareket noktası mantık olan yoldur. Böylece insan, gerek kendi muazzam fiziki varlığını, gerekse çevresini anlar. Bu anlama sürecine bilimin verileri, gözlemler, deneyler ve kuşaklar boyunca aktarılan bilgi birikimi yardımcı olur. Sonuçta insan, kendisi ve çevresinin maddi varlığına hâkim oldukça haz kökenli maddi mutluluğu yakalar. 

Bilim ve Din

Ancak insanın bilim yoluyla çözemediği, baş edemediği ölüm ve sonrası gibi gerçek ötesi olaylara da bir anlam yükleme ihtiyacı vardır. Böylece aklın anlam arayışı sürecindeki ikinci yolu devreye girer. Bu, insanın somut olanın ötesindeki esasa, içeriğe yönelmesi ve gerçek anlamı arama yolculuğudur. Bu yolun kaynağı din, temel hareket noktası vahiydir. Bu yolun sonunda ise insan, kendisi ve çevresine anlam verdiği, mutlak gerçekle buluştuğu oranda ruh kökenli, gerçek mutluluğu yakalar. 

Aklın iki yolla bizi ulaştırdığı sonuçlar, birbiriyle buluşur. Bilim, maddi dünyanın sebep ve sonuçlarını; din, somut dünyanın ötesindeki manayı anlamamızı sağlar. Böylece varlığın maddi ve manevi yönü birbirini tamamlar. Yani ki biri olmadan diğeri eksiktir. 

Bugünün insanının temel sorunu, haz odaklı maddi mutluluğun peşine düşmesi ve mana odaklı mutluluğu ihmal etmesidir. Giderek keskinleşen kapitalizm, akıl ve onun ürünü olan bilgiyi araçsallaştırarak aklın, ruh kökenli anlam üretme arayışını sınırlandırmıştır. Bu ise içgüdülerimizi besleyen davranışlarımızın giderek şahlanmasına, ruhumuzu besleyen davranışlarımızın zayıflamasına yol açıyor. Bunun içindir ki yeryüzünde psikolojik tedaviye ihtiyaç duyanların sayısı hızla artıyor. 

İnanmak İyi Geliyor

Unutulmamalıdır ki insanın, fabrika ayarları gereği giriştiği anlam arayışı, iki kürekli bir kayık misali maddi ve manevi alanda dengeli bir yol almayı gerektirir. Bunun içindir ki insanın ruh temelli inanma ihtiyacının da bedensel ve maddi ihtiyaçları gibi karşılanması elzemdir. Nitekim din psikolojisi alanında yapılan araştırmaların ortak sonuçları, inançlı olmanın insana iyi geldiği yönündedir. İnançlı olmak bireyin; iç barışının yerleşmesi, aile içi ilişkilerin dengelenmesi ve toplum içinde sosyalleşmesi sürecinde önemli bir katma değer sağlamaktadır. Duanın, birçok ilaçtan daha etkili, yatıştırıcı ve iyileştirici sonuçları olduğu bilinmektedir. 

Sonuç olarak insanın; hem psikolojik yapısı ve donanımları hem de anlam vermede zorlandığı soyut gerçeklerle başa çıkabilmesi bakımından yaratıcı, aşkın güce inanması, onun lehinedir. Nitekim manevi aşkın bir güce bağlanmayan birey, başka maddi güçlere bağlanacaktır. Diğer yandan toplumsal yaşamın vazgeçilmezlerinden olan ahlak, adalet, merhamet gibi temel kavramların yerleşmesi ve davranışa dönüşmesinde de inancın etkileri bilinmektedir. Dolayısıyla aklın, maddi gerçekler kadar manevi ve ilahi gerçeklerle de hemhal olması, Allah ile bireyi ilişkilendirmesi, yeryüzündeki anlam arayışımızı basit ve sığ olmaktan kurtaracaktır. Tabii ki her bireyin anlam arayışına ilişkin uğraş, çaba, yol ve yönteminin, diğer bireysel özelliklerimiz gibi birbirinden farklı olduğu göz ardı edilmemelidir. Ve yine unutulmamalıdır ki insanın anlam arayışı, içinde yer aldığımız ilahi ‘network’te olduğu gibi her an canlı ve hareket halindedir, hayatın her döneminde farklılaşarak gelişir, değişir ve dönüşür. Bu açıdan, hayatın özünde yer alan anlam arayışının belirli zamanlara hapsedilmesi doğru olmaz. Dolayısıyla yoğun ibadetlerle incelmeye çalıştığımız ramazan anlayışı ve alışkanlıklarının, kalan aylara da yayılması lehimize olacaktır.