​ALMANYA'NIN HESSEN EYALETİNDE İDAM CEZASI OLDUĞUNU HATIRLATALIM!

Ozan CEYHUN 10 May 2017

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Fransa'da beklenen oldu ve Emmanuel Macron kazandı.

Fransa'da beklenen oldu ve Emmanuel Macron kazandı. AB rahat bir soluk aldı. Ancak AB gerçekten sevinmeli mi? Evet, bir seçimi daha zar zor kurtardığı için sevinebilir. Bir kez daha “aşırı sağın” ırkçı propagandalar yaparak bir AB ülkesinde iktidara gelememesine sevinmek aslında AB değerleri adına oldukça üzücü bir durum.

Üstelik kazanan Emmanuel Macron kutlamalar yaparken aslında bu seçimin bir kaybedeni olmadığı gerçeği de oldukça anlamlı! 11 milyon civarında Fransız seçmenin oyunu alan Marine Le Pen, Macron'u kutladığı basın toplantısının hemen ardından dans ederek bu seçimin “gizli kazananı” olduğunu da gösterdi. Acı ama gerçek! Aşırı sağcılar ve ırkçılar belki Fransa'da henüz iktidarda değiller ama ülkenin nerdeyse üçte birinin desteğine sahipler. Avrupa'nın tarihine baktığımızda aslında “aşırı sağın” adım adım ilerlemekte olduğu bu gelişmeleri bir “alarm” olarak görmemiz gerekiyor. Avrupa'yı geçmişte kana bulayan ve karanlıklara mahkum eden faşizm de bir anda iktidara gelmedi İspanya, İtalya ya da Almanya'da! Adım, adım gelmişlerdi. Hem de o dönemin yöneticilerinin hatalarını çok ustaca değerlendirerek.

2017 yılının başında AB, Hollanda'da aşırı sağcı ve ırkçıların iktidara gelmelerinden korkmaktaydı. Hollanda seçimi korkulduğu gibi sonuçlanmadı. Ama Hollandalı aşırı sağcı ve ırkçılar varlıklarını etkin bir şekilde sürdürmeye devam etmekteler. “Bugün değilse yarın” diyerek hem Hollanda hem de AB için büyük bir tehdit olmaya devam ediyorlar.

2017 yılının ikinci seçimi de AB'de bir çok yöneticinin “kabusu” idi. Şimdilik durum kurtarıldı. Ancak seçim sonucu ortada. AB ve Avrupa düşmanlığını destekleyen 11 milyon Fransız aslında hem AB hem de Fransa için büyük bir sorun.

Üstelik sadece Avrupa ve AB karşıtlığına oy vermedi bu 11 milyon Fransız.

İslam, Müslüman, Türk, sığınmacı ve Fransız olmayan tüm yabancılara yönelik her türlü düşmanca slogana ve talebe de onay anlamına geliyor bu 11 milyon oy.

Eylül ayında Almanya'da federal parlamento seçimi olacak. Bu seçimde de kendi içinde var olan son “ılımlı” kesimleri de “afaroz” eden ve “aşırı sağ ile ırkçı” kesimlerin “sesi” olmakla gurur duyan AfD (Almanya için alternatif) “Bundestag” hedefini kesinlikle gerçekleştireceğe benziyor. Geçtiğimiz pazar günü Almanya'nın Schleswig Holstein eyaletinde yapılan seçimlerde %5,5 oranıyla da olsa eyalet meclisine girmeyi başardılar. Güçsüz oldukları bir eyalette bile meclise girebilmeleri çok anlamlı. Eylül ayında Almanya federal meclisin üçüncü ya da dördüncü büyük grubunu oluşturmaları kimseyi şaşırtmayacak.

AB'nin artık bu gerçeğin farkına vararak sorumluluğunun bilincinde davranmasında yarar var.

Avrupa Parlamentosu ve diğer ulusal parlamentolar ya da en başta Avusturya hükümeti gibi AB üyesi ülkeler Türkiye'de demokratik bir anayasanın oylandığı referandum ve bu referandumda ilk defa “cuntacıların” değil “sivillerin” kaleme aldığı bir anayasaya “evet” oyu verenleri sorgulayacaklarına AB genelinde “aşırı sağcı ve ırkçılara” oy veren AB vatandaşlarının bu davranışını sorgulasalar daha akıllıca olurdu.

Almanya'da Angela Merkel'e karşı aday olan eski AP Başkanı ve yeni SPD Başkanı Martin Schulz, son günlerde sürekli “Türkiye karşıtı” söylemleri ile dikkati çekiyor. Üstelik planlanmamış, Türkiye'nin gündeminde olmayan ve belki de hiç bir zaman yapılmayacak olan bir “idam cezası referandumu” ana konusu. Bu sadece “Martin Schulz'un yapılacağına inandığı” referanduma katılacak olan Türkleri “tehdit ederken” aslında bu popülist çıkışı ile Almanya'nın “aşırı sağcılarını” mutlu etmekte. Çünkü onlar Martin Schulz'un bu çıkışlarının kendilerine oy getirmekte olduğunun farkındalar. İşte sonuçlar ortada. Türkiye karşıtlığı ve “Erdoğan düşmanlığı” Almanya'da yapılan son iki eyalet meclisi seçiminde de Martin Schulz'un partisi SPD'ye oy kazandırmadı. Tam tersine kaybetti. Hem Saarland hem de Schleswig Holstein eyaletinde.

Üstelik Martin Schulz'un “bir idam cezası referandumuna katılımın Almanya anayasası ya da AB değerleri ile çeliştiği” açıklaması oldukça cahilce. Kendi ülkesinde “idam cezası” olduğunu ve bunun kaldırılması için belki de 2018 yılında Hessen Eyaleti'nde bir referandum yapılmasının konuşulduğundan da habersiz bir “şansölye adayı”!

Evet AB genelinde Türkiye'de “planlanmamış” bir “idam cezası” konusunda ahkam kesenleri bilgilendirme görevini biz üstlenelim bari.

Almanya'nın Hessen Eyaleti Anayasası'nın 21. paragrafı (Art 21 Abs.1 S.1) “ağır suç işleyenlerin idam ile cazalandırılmalarını” öngörmekte. 1949 yılında kabul edilen Federal Anayasa'nın Hessen Anayasası'nın üstünde kabul edilmesi nedeniyle idam cezası uygulanmıyor. Ancak varlığını sürdürmekte. Evet hem de bir AB üyesi ülke olan Almanya'da.

Hessen'de son idam cezası 14 Ekim 1864 yılında Marburg'ta uygulanmış. Ancak bu yarın uygulanmayacağı anlamına gelmiyor. Aşırı sağcıların ve ırkçıların AB'de hızla yükselişini düşünecek olursak bu konuda da kaygılanmalıyız!

Zaten bu nedenle de bugüne kadar kaldırmaya cesaret edememiş Alman politikacılar. Çünkü Almanya'da “idam cezasına” yönelik yapılacak bir referandumun sonucuna yönelik olarak ciddi kaygılar var!

2016 yılında Hessen Eyaleti'nde tekrardan ele alınan bu idam cezasının 2018 yılında yapılacak Hessen Eyalet Meclisi seçimi ile aynı günde yapılacak bir referandumla kaldırılması düşünülmekte.

Peki acaba bu durumda Martin Schulz nasıl bir açıklama yapacak? Hessen'de “idam cezası referandumunda” idam cezasına onay veren Hessenli Almanlara aynı “Türkler için istediği gibi” yasak mı talep edecek?

Çok merak ediyorum!

İşte gördüğünüz gibi sorumsuz popülist açıklamalar aslında ne AB ne de Almanya'ya bir yarar sağlamamaktalar.

AB genelinde aşırı sağcı ve ırkçıların oyları söz konusu olduğunda “milyonlardan” bahsediyoruz.

Bu “milyonları” aşırı sağcıların ve ırkçıların etkisinden kurtarmak ve de demokrasi için yeniden kazanmak olmalı AB'nin görevi!

Ancak AB bu büyük tehlikeye karşı gerekli önlemleri almadığı gibi üstelik “Müslüman”, Türkiye” ya da “Recep Tayyip Erdoğan” düşmanlığına karşı kayıtsız kalır hatta destek verirse bu tam anlamıyla “ateşe körükle gitmektir”. Bunun sonucunda aşırı sağcılar ve ırkçılar kazanan olur. Demokrasi değil!