AHMET KAYA FİLMİ ÇEKİLİR Mİ?

Micheal KUYUCU 16 Mar 2019

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Müslüm filminin sinema sektöründe yakaladığı yüksek gişeden sonra sinema endüstrisinde bir hareketlilik başladı.

Bir anda hepimiz sinema salonlarını, sinema filmlerinin arkasındaki olayları konuşmaya başladık. Yok efendim sinema salonlarında mısır satılıyormuş da bundan filmciler pay alamıyormuş, yok efendim filmi Netflix’e verelim mi vermeyelim mi gibi bir sürü film döndü sinema dünyasında.

Çekilmeyen Filmin Kavgası

Şimdi de birkaç gündür “Ahmedo/ İki Gözüm” adlı Ahmet Kaya’nın yaşamını anlatacak film ile ilgili polemikler yaşanıyor. Bu film Türk, Alman ve İsveç ortak yapımı olarak 16 Kasım tarihinde 27 ülkede aynı anda vizyona girecekmiş.  Daha film çekilmeden tartışmaları kavgaları başladı. Bu haberlerin medyada yayılmaya başlaması ile beraber Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya “… Biz de medyadan okuyoruz bu tür haberleri bu amaçla kimse bizden izin istemedi. Varislerinin izni olmadan filmi çekemezler” açıklamasını yaptı. Ahmet Kaya’nın müzik eserlerinin haklarına sahip olan Gam Müzik’te bir açıklama yaparak “Ahmet Kaya tescilli bir markadır, izinsiz kullanılamaz. Film haberlerinin Kaya’nın yasal varisleri ile ilgisi yoktur” dedi. Buna bir de Ahmet Kaya’nın kardeşi Mustafa Kaya’nın da açıklamaları eklenince ortalık iyice karıştı. Mustafa Kaya, Sabah Gazetesine yaptığı açıklamada “Kimse Ahmet Kaya’nın biyografisi çekmeye muktedir değildir. Ahmet’i kullanarak bu projeyi yapmak kimsenin haddi değil. Bu dolandırıcılığı kim yaparsa pişman olur” diyerek tartışmayı alevlendirdi.

Bu tartışmalar Türkiye adına çok üzücü. Benzer tartışmalar Müslüm Gürses’in hayatını işleyen Müslüm adlı film içinde yapılmıştı. Yapımcı Muhterem Nur’a para ödediğini ve izin aldığını söylerken, Muhterem Nur bu filmden hiçbir telif veya ödeme almadığını söylemişti. Bu tartışmalar daha bitmeden bu kez de Ahmet Kaya’nın filminin tartışmaları başladı. Ben çok şaşırıyorum bu tartışmalara, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Demek ki bu yapımcılar bir şeyler yapıyor ki bu konular gündeme geliyor.

Proje Başlamadan Ofsayt

Şimdi burada konu Ahmet Kaya’nın filmi çekilir mi çekilmez mi tartışmasından çok neden bu tartışmaların yaşandığı. Yahu kardeşim bir film çekeceksin, bir biyografiden hareket edeceksin, peki bunun projesini hazırlarken sen çıkıp filmin vizyona gireceği tarihi bile hesaplıyorsun ama filme konu olan sanatçının varislerine haber vermiyorsun. Burada kimse kusura bakmasın balık baştan kokar misali bu iş baştan ofsayt oldu ve imaj kaybetti.

Sen bu filmi nasıl çekeceksin? Bu filmin karakterinin hayatını neyi referans alarak çekeceksin, kime soracaksın, kimden bilgi alacaksın? Sallamasyon bir film yapabilirsin, adına “Ahmet” dersin temsili bir karakter ile arada Ahmet Kaya’ya referans yaparsın çaktırmadan Kaya’yı kullanır voleyi vurabilirsin. Buda bir yöntem. Eğer böyle bir şey planlandıysa yazıklar olsun sinemanın haline.

Dünyanın en önemli ve değerli yapımları tarih içerikli yapımlardır. Bir olayı bir kişiyi işleyerek bir yapım yapmak bilgi ister, sorumluluk ister. Ama bakıyorum bizim sinema endüstrimizde bu işte bakkalaştı. Nasıl çekerim nasıl vizyona koyarım ve nasıl parayı vururum kaygısı sarmış memleketin dört bir yanını. Böyle sinema olmaz. Her şeyi bir kenara atın, böyle iş olmaz. Parayı pulu bir kenara atın siz bir tarihi konu ile ilgili olarak bir yapım hazırlığı içindeyseniz hem nezaketen hem de mecburiyetten dolayı o tarihi olaya tanıklık edenlere bir sormanız gerekir. Nezaket, merhumları temsil edenlere karşı bir manevi görevdir. Mecburiyet ise o olay ya da kişiyi doğru anlatmak adına bilgi almak adına yapılması gereken bir şeydir. 

Bu olay olmamış. Tipik bir üçüncü dünya ülkesi davranışı olmuş. Yakışmamış. Hemen yapımcı gerekli açıklamaları yapmalı ve bu projeyi hayata geçirecekse de hemen varislerine bir haber vererek onlarla çalışmaya başlamalı. Bu projeye ortak olan Alman ve İsveçli yatırımcılar da böyle bir amatörlükle anılan bir yapımcı ile çalışır mı onu da bilmiyorum. İş daha başlamadan kendini rezil etti. Ben Ahmet Kaya’nın hayatını izlemek isterim ama tartışmasız, izinleri alınmış, telifleri ödenmiş tabiri yerindeyse helal bir film izlemek istiyorum.

Dijital Çağda Habercilik Meraklılarına Kitap

Geçtiğimiz hafta bir yeni kitap çıktı. Haberciliğin gelişen teknolojiyle beraber yaşadığı değişimi anlatıyor. Bu kitap, editörlüğünü Beykoz Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Zafer Özdemir ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Aysel Çetinkaya’nın yaptığı ve habercilikteki baş döndürücü değişim ve gelişmelerin konu alındığı "Dijital Çağda Habercilik" kitap.

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde bilgisayar ve İnternet teknolojilerinin yaygınlaşmaya başlaması, habercilik alanında da gelişmelerin yaşanmasına dikkat çekilen kitapta; bu gelişmelerin yalnızca bir medya kuruluşuna bağlı olarak çalışan habercilerin değil bağımsız habercilerin de bu işi yapmalarına olanak sağladığı, Web 2.0 teknolojisiyle kullanıcının içerik üretebilir duruma gelmesi, sosyal medya platformlarının artması, habercilik açısından yeni uygulamaları gündeme getirildiği vurgulanıyor.

İki Dev Yalnızlar Rıhtımında Buluştu

Yaşar Gaga, ‘Alakasız Şarkılar Vol 2’ albümü ile yine bir ilke imza attı. Daha önce hiçbir projede bir araya gelmeyen Müslüm Gürses ve Nazan Öncel ilk kez bu albümde buluştu. Gürses ve Öncel’in yıllar önce seslendirdiği ‘Yalnızlar Rıhtımı’ şarkısı ilk kez yayınlandı. Müslüm Gürses’in vefatından hemen önce kaydedilen şarkı, Yaşar Gaga’nın arşivinde sır gibi saklanıyordu. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Yaşar Gaga’nın ölüm yıl dönümüne özel çıkacak olan ‘Alakasız Şarkılar Vol 2’ albümü için tekrar gün yüzüne çıkan şarkı, sanatçının anısına müzikseverlerle sunuldu.

41 Kere Maşallah

Türkiye’nin milli haber ajansı Anadolu Ajansı yurt dışı ofislerini genişleterek dünya çapında bir haber ajansı olmaya devam ediyor. Bu kapsamda 41. ofisini İslamabad’da açan AA’nın ofis açılışında bir konuşma yapan, Enformasyon ve Yayıncılık Bakanı Çaudri, Pakistan'da Anadolu Ajansı’nın ofis açmasının Bakanlığınca da arzu edilen bir gelişme olduğunu ifade ederek daha fazla uluslararası medya kuruluşunu ve Türk şirketini Pakistan'a beklediklerini söyledi.

Güne Uyandırma Servisi İle Başlayın

Son zamanlarda radyolar çok ciddi eleştiriler alıyor. Kimisi sabahtan akşama kadar aynı müzikleri çalan radyoları eleştiriyor, kimisi ise düzeysiz programcıları ve DJ’leri eleştiriyor. Son dönemlerde özel radyolarda ciddi bir seviye sorunu var. Özellikle kadın program yapımcıları kimse bu sözümden dolayı kusura bakmasın “kadınlıklarının sınırlarını aşıyor.” Bu ne demek diyeceksiniz? Yayında lakayt sözlerle kaka kiki gülen, ne konuştuğunu bilmeyen kadın radyocuların sayısı artıyor. Seviye yerlerde sürünüyor, konuşmalarda bir içerik yok, saygı yok. Türkçe kullanımı deseniz felaket. İşte böyle bir ortamda insanlar düzgün müzik çalan ama daha önemlisi düzgün konuşan birilerini özlüyor radyoda. Bu özlemi yaşayanlardan biri de benim. Ne zaman radyoda biri boş boş konuşmaya başlasa anında zaplıyorum. Bu programcılar özellikle sabahları hiç çekilmiyor.

Ezber Bozan Radyo Programı

Bu ezberi bozan radyo kanalları ve programcılar var elbette, ama sayısı çok az. Bunlardan biri de TRT FM’de sabah 07.00 – 10.00 saatlerinde yayınlanan bir program var. Adı “Uyandırma Servisi”. TRT’nin İzmir ekibi hazırlıyor programı. Yukarıda dile getirdiğim can sıkıcı bir radyo anını yaşadığım anların birinde radyoları zaplarken tanıştım bu programla. İlk dikkatimi çeken sunucu Mehtap Kara’nın güzel Türkçesi ve sempatik sunumu oldu. Cıvıl cıvıl bir ses ama asla laçka olmayan bir sunum. Özellikle özel radyolardaki çoğu cıvık kadın programcılarının aksine yayıncılık sorumluluğunu bildiğini her anonsunda gösteren bir ses. Dinleyicilerle telefon bağlantıları yapıyor, şarkı anonslar, bilgiler vs derken su gibi akıp gidiyor program. Geçen hafta dinlediğim programda dinleyicilerle yapılan bir yarışma çok hoşuma gitti. Bir bilgi sorusu soruluyor, iki dinleyici yayına alınıyor ve bu sorunun yanıtını doğru bulması hedefleniyor. Dinlediğim gün yarışmada dünyanın ilk cep telefonunun fiyatını sormuşlardı. Çok sempatik ve hızlı bir biçimde iki dinleyiciden cevaplar alınıyor, cevaplara göre sunucu ipucu veriyor ve doğru cevabı bulan dinleyici yarışmayı kazanıyor. Karşılıklı atışan aşıklar gibi dinleyiciler birbiriyle doğru cevabı bulmak adına mücadele ediyor. O gün yapılan yarışmada dünyada ki ilk cep telefonunun 1983 yılında 3.995 dolara satıldığını öğrendim. Bu yarışma beni çok etkiledi. Öylesine özlemişim ki radyodan bir küçükte olsa bilgi almayı, bu yarışmadan sonra kendi kendime düşündüm. Bugün radyo mecrasının yaşadığı ucuz popülist yayıncılık politikası, basit, eğitimsiz sunucular ve bu sunuculara mikronu teslim eden yönetici ve patronların sorumsuzluğu bugün hem yayıncılığı mahvediyor hem de güzel Türkçemizi deforme ediyor. Kimse kusura bakmasın, ben bu konuda biraz katıyım, her sunucu elinden geldiği kadar Türkçemize sahip çıkmalı. Bu konuda ciddi bir sıkıntı var. Burada TRT FM başta olmak üzere TRT Radyoları bu dil kirliliğine ciddi bir alternatif oluyor. Sabahları TRT FM’de yayınlanan “Uyandırma Servisini” dinleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bir Nev-i Alaturka’nın İkinci Klibi Hazır

NEV’in, farklı yönlerini yansıttığı, çoğunluğu Türk Sanat müziği şarkılarından oluşan ‘Bir Nev-i Alaturka II’ albümünün ikinci klibi sözleri Ümit Yaşar Oğuzcan’a bestesi Avni Anıl’a ait ‘Çal Gitar” adlı klasiğe çekildi.

Alaturka makamların Nev’in yenilikçi tarzı ile yorumlandığı, ilgiyi arttıracak farklı bir tarza sahip olan; Selahattin Sarıkaya, Gündoğdu Duran, Mustafa İlhan Geçer, Ümit Yaşar Oğuzcan, Avni Anıl, Mehmet Sadi Bey, Şevki Bey gibi usta söz yazarı ve bestecilerin eserlerinin yer aldığı ‘Bir Nev-i Alaturka II” albümünü dinlemenizi tavsiye ederim. Güzel bir albüm olmuş.