ABD PKK'YI PYD'LİLEŞTİREBİLİR Mİ?

Tarık ÇELENK 26 Nis 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Yazının başlığını böyle gören bir kısım okuyucu zaten PKK ve PYD aynı şey değil mi diye sorabilirler.

Yazının başlığını böyle gören bir kısım okuyucu zaten PKK ve PYD aynı şey değil mi diye sorabilirler. Buna bir bakıma PKK ile HDP ne kadar aynıysa, PKK ile PYD de aynıdır cevabı verilebilir. Belki de HDP ne kadar Türkiyelileştirilebilirse PYD de o kadar Kandil’den bağımsız bir demokratik yapıya evirilebilir de denebilir.Türkçe adı Demokratik Birlik Partisi olan PYD’nin askeri kolu bilindiği gibi YPG dir. Siyasi var olma süreci olarak Barzani’nin KDP’si ile benzerlikler taşımaktadır. Ancak ideolojik ve doktriner olarak tamamen ayrıdırlar. PYD ideolojik olarak Demokratik Konfederalizmi ( Öcalan doktirini ) savunmaktadır. Buna bağlı olarak oluşturduğu Rojava toplumsal sözleşmesi modelini bölgesinde uygulama iddiasındadır. Bu çalışmaları KCK ( Kürdistan Topluluklar Birliği )  çatısı içinde anlaşılmalıdır.  Tüm bu yaklaşımlar Öcalan’nın M. Kemal Atatürk’den ne kadar çok etkilendiğini göstermekte. Atatürk’ün Amasya ve Sivas  kongrelerinde koyduğu iradeden adeta referans almaktadır. ( Demokratik Seküler Ulus İnşası )

PYD ile KCK arasında ideolojik, toplumsal aidiyet ve ortak çalışma alanları mevcuttur. Hiyerarşik ilişkinin ise PKK-HDP ilişkisinde olduğu gibi niteliği tartışmalıdır.

PYD ve KDP çizgisi ne kadar Türkiye’nin tarihsel çıkarları veya tehditleri içerisindedir bu geniş bir konudur. Bu aynı zamanda bizim kırmızı çizgilerimizin ortak geleceğimiz için nasıl yorumlanacağına da bağlıdır. KDP’nin ütopyası tarihsel büyük Kürdistan’nın kurulmasının kaçınılmazlığıdır. Söz konusu olan bunu bölge güçleri ile haddini bilerek uyum içinde gerçekleştirmektir. Başlangıçta Türkiye ile bir federasyon fikrine çok sıcak bakmaktalar. PYD ise KDP gibi Türkiye gibi bölge gücüyle KCK’nın hilafına da olsa hiçbir zaman açıktan karşısına almamaya özen göstermektedir. Opsiyonlarından biri  Öcalan’nın Demokratik Ulus veya Konfederalizim tezi doğrultusunda otonom olarak Türkiye ile  oluşturulacak yeni sisteme entegre olabilmektir. Belki de da seküler büyük Kürdistan’nın inşasını da  tarihin seyrine bırakmaktır.

Şu günlerde Amerikalıların PKK’yı PYD’lileştirmek tezini tasarladıkları dillendirilmekte. Bilindiği gibi Amerikalılar K.Irak da Kürt bölgesinin otonomisini oluştururken yeni durumun Türkiye’ye kabulü hususunda zorlanmışlardı. Bağımsızlık için bahane arayan şu anki otonom Kürt yönetimi ( KDP ) ülkemizin en yakın politik ve ticari ortaklarından. Amerikalıların  Sykes Picot sonrası yeni haritada olmazsa olmazı K. Suriye de ( Rojava ) benzer bir ikinci otonom Kürt yönetimi ( PYD ). Amerika bu sefer de vazgeçilmez müttefiki ülkemizi ikna etmek zorunda. Ancak bu defa işi imkansız değil ama biraz daha zor gözüküyor. Amerikalılar öncelikle PKK’ya Türkiye topraklarından çekilmesi için baskı yapmaktalar. Sonra PKK’yı PYD içinde uluslararası meşrulaştırarak Ortadoğu’da Hizbullah tarzı aktif bir milis gücü olarak değerlendirmeyi amaçlamaktalar. ABD burada nihai olarak PYD’yi Türkiye açısından bir terör bataklığı artık olamayacağına ikna etmek zorunda. Aynı zamanda PKK’yı da Türkiye’den çıkarmayı amaçlamaktalar. Bunun karşılığında meşruiyetini kazanmış otonom bir Rojava hedeflemekteler.

Türk dış politikasında şu günlerde PYD’nin pek gündeme gelmemesi Amerikan dış politikasının da operasyonlara saygı duyması bu düşüncelerimizi desteklemekte. Ummak isteriz ki ; Devletimiz Amerikalılardan önce PKK’nın PYD’lileştirilmesini, PYD’nin de demokratikleştirilmesinin mümkün olup olmayacağını tartışmıştır. Bu konunun bir dış proje üzerinden şekillenmesi sorunludur. Türkiye’nin vatandaşları ile akraba olan bu unsurları daha da yabancılaştırabilecektir. Bu ne kadar ve nasıl mümkün olacak cevaplaması zor. Ancak her zamanki gibi ithal malı olacağı kesin gözükmekte. Burada III. bir yabancı göz önerisi kaçınılmaz gözüküyor. Yani Oslo süreci benzeri. Kürt sorununa 14 yıldan bu yana muhatap olan AK Parti hükümetlerinin de dillendirdiği konu “Yerli ve Milli “ çözümdü. Bu III. gözde de yabancı uzmanlardan da faydalanabilmek koşuluyla yerli anlamına gelebilmeli.

Yerli anlamda Öcalan ile bürokratlarımız ve ilgili siyasi parti sıkça muhatap oldu. Maalesef burada Öcalan’nın tezlerine karşı esnek kırmızı çizgilerimize uygun bir siyasi perspektif ve yol haritası koyamadık. Onun etkinliğini yapıcı olarak farklı süreçlerde kullanmaya çalıştık. Diğer yerli çalışmamız “Akil insanlar” ve bir ilk olması açısından önemli idi. Ancak bir siyasi perspektife oturmamıştı. Bir PR niteliğinde olan bu çalışma fonksiyonel olabilir devam edebilirdi. Objektif nabız tutabildi raporlar hazırladı. Eğer bir yerli modelden başarı bekliyorsak bunu uluslararası demokratik sivil alan ve hukukun  ciddiyetiyle rekabet edebilir nitelikte inşa edebilmeliyiz. Bunları sağlayamaz ve çözüm için tekrar yabancıların kapısını çalmak zorunda olmamız hepimizin ayıbı olacaktır. Yabancı göz öncelikle kendi veya uluslararası çıkarları açısından konuya bakacaktır.