18 MART'TA DÜŞTÜĞÜMÜZ HATAYI 15 TEMMUZ'DA TEKRARLAMAMAK!

Erol ERDOĞAN 12 Tem 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
15 Temmuz 2016 tarihli işgalci terörist darbe girişimin birinci yıldönümü için devlet, hükümet, partiler, belediyeler, dernekler, vakıflar pek çok etkinlik planlıyor.

15 Temmuz 2016 tarihli işgalci terörist darbe girişimin birinci yıldönümü için devlet, hükümet, partiler, belediyeler, dernekler, vakıflar pek çok etkinlik planlıyor. Temmuz 2016’dan beri devam eden etkinlikler, böylece, işgal girişiminin yıldönümünde zirve yapacak. Edebiyattan sanata, sempozyumdan seminere, nöbetten kısa filme kadar geniş bir alanda düzenlenen bu organizasyonları, darbe karşıtlığının kalıcı bir ahlaka dönüşmesine sağlayacağı katkılardan dolayı önemli görüyorum.

Darbe girişimi ve o gece ortaya konulan birlik, diriliş ve direnişin anlaşılması için, ben de, bir yıldır, yazı, konferans ve televizyon programlarımla elimden geleni yapmaya çalıştım. İnşallah, 15-18 Temmuz tarihlerinde Macaristan’da iki etkinliğe katılarak bu defa yurt dışında 15 Temmuz’u anlatma çabasında olacağız. Bu arada jürisinde bulunduğum, Çekmeköy Belediyesi’nin düzenlediği “ihanet ve direniş” temalı uluslararası kısa film yarışmasının ödülleri de perşembe akşamı Haliç Kültür Merkezinde sahiplerini bulacak. 

Bu girişten sonra başlıktaki “18 Mart’ta düştüğümüz hatayı 15 Temmuz’da tekrarlamamak!” konusuna geleyim. 

18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi; ABD, İngiltere, Almanya gibi bir ülkenin tarihinde olsaydı, o ülkenin sanatçıları ve entelektüeli, o müthiş zaferi dünyaya ve kendi çocuklarına anlatmak için kaç sinema filmi, televizyon filmi, televizyon dizisi, tiyatro oyunu, müzikal hazırlar, o zafer için kaç roman, hikâye, şiir yazılırdı? Hiç kuşkumuz olmasın, 18 Mart Çanakkale Zaferi ABD’nin tarihinde olsaydı, Hollywood yapımı yüzlerce sinema ve televizyon filmi çekilir, yüzlerce oyun ve müzikal hazırlanır, binlerce roman, şiir, hikâye yazılırdı. Oysa yüz yıldır, Çanakkale Zaferini, Türkiye’nin muhafazakâr ve İslamcıları Mehmet Akif’in şiiri ve Seyit Onbaşının müthiş hikâyesi; Kemalistleri de Atatürk’ü göğsüne gelen kurşundan koruyan saatin hikâyesi ve yine Atatürk’ün Çanakkale’deki varlığı ile geçiştirdi. Bunlara sayıca çok olmayan roman, piyes, hikâye gibi yapıtları da ekleyebiliriz ama sonuç değişmez. Zaferin yüzüncü yılı münasebetiyle yapılan 2-3 filmi de listeye eklesek, yine de Çanakkale için gerekeni yaptık diyemeyiz. 

Gelelim darbeler konusuna. 12 Eylül ve 28 Şubat müthiş insan hikâyeleriyle dolu. İki darbeden onlarca film ve tiyatro çıkmalıydı. 27 Nisan muhtırasının güçlü biçimde reddedilişi birkaç sinema filmini hak edecek kadar zengin bir olay. 17-25 Aralık ve Gezi olayları da öyle. 

15 Temmuz süreci ise sanat ve edebiyatın pek çok dalı için kaynak olacak nitelikte. Anlık etkinliklerle yetinirsek 15 Temmuz’u ne kendimiz yeterince anlayacağız, ne dünyaya anlatabileceğiz ne de sonraki nesillere o geceyi anlamaları için kalıcı eserler bırakmış olacağız. Bu sebeple, önümüzdeki yıl dönümüne kadar, 15 Temmuz için tüm sanat ve edebiyat dallarını; sinemacıları ve tiyatrocuları, heykeltıraşları ve mimarları, hikâye ve roman yazarlarını, şairleri ve müzisyenleri, hattat ve minyatür ustalarını, ressam ve fotoğraf sanatçılarını göreve davet ediyorum. 

Milletimizin 15 Temmuz gecesi darbe ve işgale karşı ortaya koyduğu direniş dünyanın tüm halklarına örnek olacak güzelliktedir. O geceyi daha çok, daha estetik, daha yaygın anlatma sorumluluğumuz var.