GÜNCELLENMEK…

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
"Aslında gazeteler değil, muhabirler, editörler ve gazete patronları 'demode' bir hale geldiler. Bankalar, telefon ve pazarlama şirketleri, interneti gayet güzel kullanarak iş hacimlerini büyütürken gazete sahipleri bu gelişmeyi göremedi.

"Aslında gazeteler değil, muhabirler, editörler ve gazete patronları 'demode'  bir hale geldiler. Bankalar, telefon ve pazarlama şirketleri, interneti gayet güzel kullanarak iş hacimlerini büyütürken gazete sahipleri bu gelişmeyi göremedi. Medya baronlarının sonunu internet getirmiş olacak. Kağıda basılan gazeteyi şahsen sevdiğini, fakat on yıl içinde bütün önemli gazetelerin okuyucuya dijital olarak ulaşacacağını, okuyucuların gazetelerden neler beklediğini çok iyi incelemek gerekir. Gazetelerde, yazarların kendilerini tatmin ettiği veya çok dar bir çevreye hitap eden haber ve makaleleri görmek, gelecek için kötü. Bugün para ve tiraj kaybeden, çalışanlarının bir kısmını işten çıkaran gazeteler, o insanlar yerine birkaç ödül almış, ismi ön planda olan gazetecileri tercih ediyor. Okuyucu ise ödül için değil, kendilerini yani toplumun meselelerini düşünerek yazan gazeteci istiyor. Bugünkü şartlarda, 'tek tip' eski gazetecilikle bir yere varamazsınız. Ailelerde bile 19 yaşındakilerle orta yaşlılar aynı zevkleri paylaşmıyor, dolayısıyla insanların haber tercihleri bile ayrı. Siz böyle bir tüketici kitlesine tek tip haberlerle dolu bir gazeteyi nasıl okutabilirsiniz?"

Yukarıda alıntıladığım bu satırlar Murdoch’un, eski tarihli ‘The Economist’e verdiği bir röportajından. Tahmini olarak 4-5 yıl önce yapıldığını söyleyebilirim. O vakitler, biraz şaşkınlıkla karşılamıştım röportajda olan kimi görüşlerini.. Düşünün ki o vakitler dijitale yurtdışında geçilmiş (Medya sektöründe), bizde ise yeni yeni bu işler başlıyor, konuşuluyor, hazırlıklar yapılıyor. Dijitale geçen kurumsal birkaç basın yayın organı olsa da, içi tam olarak bugün olduğu gibi tam dijital olma yolunda değil! Dijital basının içeriğini zenginleştirecek, programlar da günümüzdeki kadar gelişmemiş üstelik. Ben de ulusal bir haber sitesinde çalışıyorum o günlerde, yanımıza ara ara gelen giden bazı, bu işlere de fazlaca aşina olmayan, yaşı da epeyce ilerlemiş, bilindik bazı usta meslektaşlarla bu meseleler konuşulurdu. “Yahu ne yapacağız, o dünyaya çok yabancıyız, teknolojiyle aramız yok fazlaca” derlerdi. Ben ise içimden, “yok yahu böyle bir şey olmaz, basılı gazete yayıncılığı bitmez hiçbir zaman, bu teknoloji tamamen ne kadar ilerlerse ilerlesin gazete kapattıracak bir hale gelemez” diye düşünürdüm… Vakit su gibi akıp geçti. Bu alanda çok hızlı çalışmalar yapıldı ve çıta bahsedileninde çok üstüne çıktı. Facebook, Google gibi bazı sanal alem devleri anlık, kendileri için haber yapacak bir ağ için kolları sıvamış duruma geldi! O kadar yani…

Bu arada şaşırıp, belki de ‘ne alaka’ diyeceksiniz, amma velakin bu işlerin menbaı artık ‘Silikon Vadisi’ an itibarıyla… Dijital, sanal medya dünyasına dair arka planı biraz incelerseniz adresin tam orası olduğunu bizzat göreceksiniz. Basın, medya dünyasının uzmanları değil, teknik mühendisler artık bu işe ‘Silikon Vadisi’  aracılığıyla el atmış durumda. Üstelik günümüzde yeni nesil gerçeği bir başka! Sabırsız, hızlı hareket ediyor. Çabucak habere ulaşmayı istiyor. ‘Silikon Vadisi de bu gerçeği görmüş durumda. Ona göre projeleri jet hızıyla üretiyor. Bizim de bu gerçekleri görerek, bir an önce yazılı ve dijital ortamda yayın yapan gazetelerimizi, dergilerimizi görüntü, mizanpajı, puntosu da dahil olmak üzere yeni tüketici profili gerçeğine göre acilen ve yeniden dizayn etmemiz gerekiyor…

Bilahare reklam piyasasındaki pastada Google ve Facebook payının yüzde yetmişe dayandığı gerçeği de, dijital ve sanal medya dışındaki medyanın (basım ve dağıtımı elden yapılan) başının ayrı bir belası. Bunu da unutmamak gerekiyor. Sanal alem sinsice ve yıllardır yaptığı çalışmaların meyvesini şimdi topluyor. Facebook ve Google ve diğer sanal alem devleri tüketici profiline ait her türlü veriyi rahat bir şekilde yıllardır depoladılar. Ardından da ona göre politika geliştirip, reklamları kaptılar. Tüketici eğilimleri kozu ellerinde. Bu koz çok önemli bir koz. Hatta iddia edebilirim ki; şu an kimi eğilimlerinizi, anneniz, babanız, kardeşleriniz, akrabalarınız dahi Facebook kadar iyi bilmiyordur! Tüm bu gerçekleri üst üste koyduğunuzda geleneksel basın ve yayının, yakın zamanda bu işi yoluna koyamazlar ise “koma’ya girecekleri gerçeğinden başka bir ihtimal gözükmüyor.. Velhasılı elinize alıp okuduğunuz bir gazetenin tadı ayrı olsa da, şu anki realite de bu yönde işte…

Asıl meseleye gelecek olursam, efendim geçtiğimiz aylarda bir kitapevini gezerken ‘Haberlerin Efendisi Rupert Murdoch’ın Gizli Dünyası’ isimli, Michael Wolff tarafından kaleme alınmış, ilk baskısı (Türkçe olarak) 2012’de, Babıali Kültür Yayıncılık tarafından yapılmış bir kitaba gözüm ilişti.. İlk başlarda bir röportajından alıntıları yaptığım, o görüşlerin sahibi ve de bir ara çok gündemde olan bu insanı merak eder duyguların kuşatması altında o kitabı hemen aldım. Kitapta çok enteresan konular olmakla beraber Murdoch’un ailesi, özel hayatı, fikirleri, politik görüşleri, yükselmesi, stratejileri, geleceğe dönük kimi konularda görüşleri, Medya dünyasına hakim olma çabaları, mücadeleleri,  tüm bunların altında yatan temel gerçek, kişiliğine dair bir çok ilginç ipuçları. İnsanı kimi zaman da hayrete düşüren  “böyle koca bir adam böyle huylara nasıl sahip olur” kabilinden halleri. Bu arada kitap 2007’li yıllara değin güncel bilgileri kapsıyor. Kitabı okuduktan sonra şu tespiti yaptım. Murdoch ‘Hastalık’ derecesinde o sektöre aşık. Hani derler ya “bir insan bir şeyi çok severek isteyerek yaparsa başarılı olur” diye. Murdoch bana kalırsa o dünyayla kendi  ruhunu iyice yoğurmuş. O yolda yürürken kimi yaptıklarının doğruluğu yanlışlığı tartışılır…

Yazar, Murdoch’un medya sektörüne karşı zaaf sayılabilecek derecedeki ilgisinin asıl nedenini, ‘İlgi odağı olabilmek!’ diye ifade etmiş. Sonra başkaca ilginç tespitlere de yer vermiş. Bir kısmını burada sizlerle de paylaşayım, bakalım ne denli ilginizi çekecek!

Ayrıca  politik güç kazanmak, politik güç olmak için Murdoch’un çok ilginç bazı tercihleri de varmış. Bu uzun bir bahis, ben sadece Wolff’un bu konuya dair bir iki görüşünü sizlere aktarayım; “Eski ve değişmez kurallara sahip bir grup yerine yepyeni ve taze bir grupla işe girişmek politik güç kazanma yolunda daha etkili bir yoldur! Yerleşik düzenin gücü insanlara o düzenin dışına çıktıklarında pek fazla şans tanımaz! Aynı şekilde güç elde etmek için çırpınan yeni yüzler sana, güce sahip asırlık tiplerden daha fazla ihtiyaç duyar!

Wolff, Murdoch’un; ayrıca bir ideolog olarak fazla kitap okumadığını, her ne kadar sesini yükseltmeyi ve masaya yumruğunu indirmeyi iyi bilse bile pek kayda değer bir beyin fırtınası partneri sayılmadığını, her daim duymak istedikleri olduğunu, bir biçimde kendisinin de bir tür politikacı gibi olduğunu, insanları kendi bulunduğu konumu desteklemeye ve güçlendirmeye yönlendirdiğini, tabiri caizse pek çok politikacı gibi davrandığını, dedikoduyu çok sevdiğini, Murdoch’un bir bela üretim mercii olduğunu, fazileti kendinden menkul, ahlaken kıt habercilik piyasasının son devasa sorun odaklarından birisi olduğunu, onun bir haberi haber yapmak için basması ya da yayınlaması gerekmediğini, onun belki de New York tarihinin gelmiş geçmiş en büyük dedikodu kumkumaları arasında yer aldığını, dedikoduların onun canına can kattığını, ömrünü uzatıp mesleki fırsatlar sunduğunu İfade etmiş…)))

Murdoch’un  ‘iş bitirici’ politikacılarla arasının olmadığını, onları pek sevmediğini belirten Wolff bu hususa dair; Hillary Clinton ile ilgili bir olayı da ilgili kitabının ‘Son Söz’ kısmında şu şekilde aktarmış; (…) Öte yandan birini lekelemeye çalışıyordu. Lüks ve şaşalı sofraların pek rastlanmayan müdavimi olarak, katıldığı bir akşam yemeğinde üst yönetimin iş bitirici isimlerinden Hillary Clinton adında birinin internette on-line bir cinsel içerikli şirketin ortağı olduğunu duymuştu. O iş bitirici politikacıları sevmezdi ve aksi yönde ne kadar çabalamış olurlarsa olsun Hillary’yi de sevememişti! O yüzden de, hikayenin kendisi ne kadar zorlama ya da onuncu eldenmiş gibi görünsün fark etmezdi; yeterince yağlı bir hikayeydi ve çamur tipte olduğunu düşündüğü birisine mutlaka bulaşacak ve iz bırakacaktı!

Aslında kitap bence özellikle biraz da çaktırarak “kimi gazeteler ve sahipleri bu hizmetlerini halkı bilgilendirmek, bilinçlendirmek adına yapıyorlarmış gibi görünseler de, bu iş her yerde böyle değildir haa… Başka dümenler de döner o alemde. Elinde bulunana göre; Kırbaç da olabilir.  Tıkaç da… Yolaç da…Sirac da (ışık, kandil, mum, çerağ)… Dikkatlice bakın bu dünyaya ve içerdiklerine. Ona göre de zihninizi besleyin haa!” diyor. Sağlıcakla kalın…