Geçtiğimiz hafta televizyon yayınlarının bu yaz sürecinde ekrandaki görüntülerinin ne kadar bıktırdığı ile ilgili "Televizyonların çıtır programları" başlığı altında "durumun ahvali"ni anlatan bir yazı yazmıştım.
Geçtiğimiz hafta televizyon yayınlarının bu yaz sürecinde ekrandaki görüntülerinin ne kadar bıktırdığı ile ilgili “Televizyonların çıtır programları” başlığı altında “durumun ahvali”ni anlatan bir yazı yazmıştım.
Bu tür alıntılardan bir bölümünü zaman zaman bir sonraki yazılara aktardığım oluyor. Konuyu bir haftadan bir sonraya aktarabilmenin en uygun yolu olarak zaman zaman denediğim bu yöntemi buldum. Hem de yazıyı hatırlatmanın daha doğru olacağına inanıyorum. Geçen hafta “Televizyondaki çıtır programlar” başlıklı yazımı şöyle sonlandırmıştım;
“Futbol, basketbol naklen yayınlarının tatilde olması, filmlerin bıktırıcı şekilde tekrarlanması, geride kalan birçok kanalı izleme isteğini iyice ortadan kaldırıyor”.
“İzlemesini çok sevdiğim belgesellerde bile bazen tekrarlar var. Doğru dürüst haber kanalları yok. Normal yayınlanan ulusal kanaların ise izlenir halleri kalmamış. İşin tuhafı, gün içinde ana haberler dışında tüm ara habeler bile tekrar”.
“Haber izlemek veya izlemek isteyenler bir iki kanala mecbur kalmış durumdalar. Onların da alışılagelmiş ekran yüzleri, doğal olarak bu dönemde izinlerini kullanıyorlar”.
“Kısacası, televizyonların, kendini program sanan, adı da, kendileri de iyice eskiyen, adına magazin denilen, uyduruk konuların magazin diye ekranlara getirildiği “magazin eğlencesi” diye yutturulan “çıtır eğlence programları”na kaldık gitti”.
“Herkes, televizyon yayıncılığını etkisizleştirmek, yok etmek için söz birliği etmişçesine uğraşıyor”.
“Diziler ve birkaç beğenilen program yok, televizyon yayıncılığı stop!”
Aradan bir hafta geçti değişen hiçbir şey yok. Ve doğal olarak burada yazacak yeni bir şey de yok gibi. Televizyonlarda yayınlar aynen devam ediyor. Değişen hiçbir şey yok ama, kendini yoğun hissettiren ve iyice can sıkmaya başlayan bir iki şey var, tabii ki.
Geçtiğimiz hafta, yer kalmadığından bugün söyleyeceklerimi yazmamıştım. Onlardan biri oldukça da önemli.
Televizyonlarımızın özellikle hafta sonları, bana göre zaman doldurmak için, hemen hemen hepsinin birbirine benzediği, adına “magazin-eğlencesi” denilen programlar bu yazın hafta sonunu berbat eden en geyik programları. Eskinin yeniye taşınan, formatı aynen uygulanmak istenen ama magazin diye yutturulmaya çalışılan serbestçe çekilmiş kamera görüntülerinin yer aldığı ve bu görüntüler üzerine berbat konuşma metinlerinin yerleştirildiği programlar.
İşin en dayanılmaz tarafı ise; magazini bilmedikleri her halinden belli olan magazini hiç bilmeyen sunucuların, ekrana taşıdıklarının laf kalabalığından başka bir şey olmayan geyik muhabbetleri yoğunluğundaki magazin-eğlence programlarıdır bunlar.
Buradaki iki şey çok abartılı. Birincisi; görüntüler üzerine yerleştirilmeye çalışılan mahalle dedikoduları ve masa başı geyik muhabbetleri, ikincisi ise; magazini hiç bilmeyen sunucular tarfından sunulan bu programlar. Bu programları sunanlar; ya güzel bir manken veya magazini hiç bilmeyen, bugüne kadar magazine konu olmaktan öte özellikleri olmayan sunuculardır. Bu tür sunucular; sunumlarında, mahalle dedikodularından üretilen geyik muhabbeti içerikli laf kalabalığından başka bir şey yapmazlar. Hele, hele, bu programların bir çoğunda, hem ses tonu ve vurgusu olarak hem de sunum şekli olarak tıpatıp benzeyen o berbat vurgulu dış ses tanıtılar yok mu!
Haftanın beş günü sabah saatlerindeTV8 ekranına gelen Seray Sever ve Hakan Hatipoğlu’nun sunduğu, herşeyi çok bilen Seray Sever’in susmak bilmediği, partneri Hakan Hatipoğlu’na konuşma fırsatı vermediği, canlı gibi görünen “Gel Yazın Konuşalım” adlı program ise dillere destan.
Bu programla ilgili özel bir yazı yazacağım. “Magazin Programcılığı”nın ekrana taşındığı, çok denenmiş, eski mi eski bir örneği. Ama iyi bir örneği demek mümkün değil. Zamanında bu tür program yapanların yaptıklarını anımsayınca, onlar adına, magazine programları adına üzülmediğimi söyleyemem.
“Televizyonların çıtır programları”, dayan dayanabilirsen, yaz eziyetine devam!