Buna yaşamak diyebiliyorsak yaşıyoruz işte. Dolaşmak için evden dışarıya çıktığımda görüyorum, İstanbul'da herkes sokaklarda, kafelerde, restoranlarda veya bulabildikleri, ayakta bir şeyler yiyebilecekleri yerdeler ve doğal olarak karınlarını doyurmaya çalışıyorlar.
Buna yaşamak diyebiliyorsak yaşıyoruz işte. Dolaşmak için evden dışarıya çıktığımda görüyorum, İstanbul’da herkes sokaklarda, kafelerde, restoranlarda veya bulabildikleri, ayakta bir şeyler yiyebilecekleri yerdeler ve doğal olarak karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. AVM’lerde hala kalabalıklar görünüyor. Mağazalarda, marketlerde, semt pazarlarında manavlarda insanlar olabildiğince ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş ediyorlar. Aldıklarını koydukları fileler eskisi gibi dolu değil ama, yine de günlük ihtiyaçlarını karşılayacak kadarını almaya çalışıyorlar.
İstanbul dışında sık sık mesajlaştıklarım veya konuştuklarım genelde şunu söylüyorlar: “Herkes şikayetçi ama etraf hala kalabalık”. Eveet, alışveriş merkezleri eskiden olduğu kadar olmasa da oldukça kalabalık. Kalabalık ama o kalabalıklar sadece mağazaların dışında dolaşan, sadece vitrinlere bakarak temaşa eden kalabalıklardan oluşuyor. Allahı var, AVM’lerde hala varlıklarını sürdürebilen mekanlar, genelde yiyecek içecek katılarındaki oturarak yemek yenilen veya ayakta atıştırılan alanlar. Oralar hala, özellikle yemek saatlerinde kalabalık gibi.
Görünen o ki, baktığınızda herkes normal yaşamını sürdürüyor, olablldiğince alışveriş yapabiliyor ve toplu alanlarda oturabiliyorlar gibi.
Gün içinde konuştuklarım, iletişim halinde olduklarımın genelde birleşebildikleri ortak sözler; “pahalılık var, insanlar geçim sıkıntısında şikayetçiler ama, ilk baktığınızda görünenler o şikayetlerin varlığını yansıtan görüntüler değil”.
Konuştularım şunu da diyorlar genelde: “Herkes sokakta, az veya çok alışveriş yerlerindeler, pahalılık ve yokluk var geçim sıkıntısı var. Şikayet edilen bu konularda AVM’lerdeki, mağazlardaki bu kalabalıklar bu işi nasıl beceriyorlar.”
Herkes bunu sorguluyor, kime sorsan artık bugün aldığımı veya harcadığım parayı yarın bulamayabilirim endişesini yaşadığını da dile getirmekten geri kalmıyor.
Bu konuyu uzun zamandan beri oldukça ayrıntılı araştırıyorum ve görünen ile yaşananın hiç de böyle değil. Yaşamın asıl olması gereken yüzünün göründüğü gibi olmadığını çok net anlayabiliyorum.
Konuştuğum birçok AVM’dekilerde, görünene aldanmamız gerektiği ikazları ilk dile getirilenler. Alışveriş merkeslerinde gördüğünüz kalabalıklar, genelde sözü edilen kuru kalabalıklarmış. Alışveriş oranları birçok yerde yüzde yirmilere düşmüş çoktan.
Yapılan bu alışverişlerde neredeyse nakit para ödemesi hiç yok gibi. Alışverişlerin tümü banka kartları veya kredi kartlarıyla yapılıyor. Bu konu mağazaların da dışına taşmış durumda. Mahalle arası bakkal, kasap, manavlarda neredeyse nakit para geçmiyor gibi. Pazarlarda alışverişler, taksiler, kredi kartıyla alşveriş yapılan yerler çoğaldıkça çoğaldı. Kısacası geçim artık sanki bedavaymış gibi dağıtılan kredi kartkartlarıyla sağlanabiliyor. Son zamanlarda en popüler olanı ise, banka kartları da alıverişlerdeki ödemelerde nakit para ödemesi gibi kullanılabiliyor.
Kartlarda var olan bir sıkıntı şimdi kendini gösterecek, yıllık kart aidatlarının işleme koyulma zamanı geldi. Yeni yılda bunlar kart hesaplarına yasımaya başlayacak. Son zamanlarda var olan, iyice ağırlaşan geçim sıkıntısına destek gibi görünen o kredi kartları kontrolü kaybettiğinizde tam bir karabasana dönüşebiliyor. Kredi kartı borçları telaffuz edilebilecek rakamların çok üzerinde. AVM ve semt pazarları dahil küçük büyük tüm alışverişlerin neredeyse hepsinin o kartlar ile yapıldığını düşünürsek, etrafta var gibi görünen kalabalıkların nedenini çok daha iyi anlayabiliriz. Ne zaman mı, kart ödemelerinin geldiği, maaşların neredeyse tümünü götürdüğü zaman.
Kalkınıyoruz, çok iyiyiz diyenler bu yaşananları nasıl anlatacaklar, bir de bizlere anlatabilseler.
Yaşamak buysa.
BİR TUTAM TEBESSÜM
BOZ KARTAL
Milli park polisleri parkta dolaşırken adamın birini, nesli tükenmekte olduğu için parkta koruma altına alınan bir Boz Kartal’ı avlayıp kesmiş ve pişirip yerken görmüşler ve adamı derhal tutuklamışlar.
Mahkemede adamın avukatlarıdan müthiş bir savunma;
-“Bu adam ormanda yolunu kaybeymişti. Günlerdir aç olduğu için, ya kartalı öldürecekti ya da kendini öldürecekti. Boz Kartalı avlayıp pişirip yemekten başka çaresi yoktu” diye savunma yaptılar.
Yargıç bu savunmayı kabul edebileceğini söylemiş.
Kararını açıklamadan once sanığa dönmüş;
-“Son bir şey sormak istiyorum” demiş.
-“Ben de av meraklısıyım, bu Boz Kartal’ın tadı nasıl bir şey?”
-“Valla efendim, tam olarak, Kelaynak ile Mavi Gagalı Puhu Kuşu tadlarının arasında birşey!” diye yanıt vermiş.