Bugün Ramazan dolayısıyla Anadolu Türk tasavvufu ve grup mülkiyeti ile ilgili bir yazı planlamıştım.
Ama zaman şimdi iktisatçıların zamanıdır. Döviz almış başını gitmiş. Bizim bunu yazmamız gerekir. Bu yüzden kusuruma bakmayın…
ÖNCE KUR BALONUNDA İHMALİ OLANLAR
İçinde bulunduğumuz haftada Türkiye piyasaları bir kur balonuna şahit oldu. Varlık balonunun ne olduğunu daha önce anlatmıştım; herhangi bir varlığın fiyatının temel değerlerinden ayrılarak gelecekte alacağı tahmin edilen değerlere göre fiyatlanması temelinde ortaya çıkan bir anomalidir. Yani birden fazla etkenin bileşkesi olarak temel değerinden kopan bir fiyat hızla yükselmekte, aynı zamanda, bireyler de sürü psikolojisiyle panik halinde talebi arttırmaktadır. Dolar da biz bunu yaşadık. Tabiî, burası başıboş arazi değil, kurların böyle kontrolsüz yükselmesine göz yumulmamalıydı. Pekiyi sorumlu kimdir: Önce Merkez Bankası ve sonra da Hükümet.
Merkez Bankası Dolar 5TL’ye dayanınca acil toplandı ve çarşamba akşamüzeri geç likidite penceresini, yani fiilen rezerv piyasasında faiz tavanını yüzde 13,50’den yüzde 16,50’ye çekti. Dolar 4,92’den 4,60’lar civarına indi. Kurlardaki yukarı doğru hareket şimdilik durdu. Bunu okulda zaten aramızda konuşuyorduk arkadaşlarla, dilerseniz meseleyi size özetleyeyim: Eğer Merkez Bankası faizi mayıs başında yüzde 16’ya çekseydi dolar kuru bugün temel değeri olan 4,15 TL’deydi. Çünkü piyasada gösterge faiz yüzde 17’de, beklenen enflasyon yüzde 15’te, seçim, savaş, enflasyon açıklamaları ve FED faizi artış ihtimali gündemde olduğu için risk primi de artarken faizi yüzde 13,50’de tutarak hiçbir şeyi kontrol edemezseniz. Daha mayıs başında bu önlemi almalıydı. Eğer Merkez Bankası bu kararı pazartesi alsaydı kurları 4,50’lerden 4,20’lere çekerdi. Çarşamba günkü karar doğru ama geç alınmış bir karardır.
Merkez Bankası niye gecikti? Kulislerde söylenenler Başkan’ın “iyi saatte olsunlardan” çekindiği ve azar yemek istemediği için geciktiği yönünde. Bu yüzden 15 gündür ve özellikle son haftada ciddi belirsizlik ve kaos ortamına girdi piyasalar. Burada önemli olan spekülâtif dalga daha yeni başlarken hatta başlamadan önlem almaktır. İktisat tarihi göstermektedir ki, her varlık balonunun en önemli sebebi piyasa dengelerinin altında tutulan faizlerdir. Yüksek risk ortamında siz faizleri yüzde 13.50’de tutarsanız, kurun kontrolsüz bir şekilde fırlamasına yol açarsınız. Şimdi bu sorumsuzluğun –yani kararı geciktirmenin- cezası olarak Merkez Bankası 7 Haziran’da bir defa daha karar alabilir. Çünkü 4,50 – 4,60 arası dolar kuru ancak sene sonu için geçerli olabilir. Şu anda bile halâ 45 Kuruş fazlalık vardır dolar kurunda, (4,15 olması gerekirken hala daha 4,60’tadır.). Yani kur balonu hala yarı sönük vaziyettedir, içine hava üflenirse yeniden şişebilir. Benim gördüğüm bu 1 hafta–10 günlük gecikme neticesinde doları normal değerine indirmek için yüzde 20 faize ihtiyaç vardır.
Bir varlık balonuna ne kadar önce müdahale ederseniz göze alacağınız maliyet o kadar azalacaktır. Ne kadar geç müdahale ederseniz de katlanacağınız maliyet o kadar yüksek olur. Çünkü varlık balonu ne kadar çok şişerse sürü halinde dalgaya katılmış birey sayısı o kadar fazla olur. “Yok Hocam, 4,50 iyi… Faizi daha fazla arttırmaya gerek yok!”, diyorsanız, o zaman mevzu farklıdır. Ama dolar kurundan yakınıp, üst akıllara falan sataşıyorsanız kurun ateşini söndürmenin yolu yüzde 20’lik faizdir. Bu yüzden ikinci derece sorumlu da hükümettir. Gelen dalganın ciddiyetini anlamayıp, etkisiz bazı demeçlerde bulundular. Hatta bu demeçlerden bazısı piyasadaki panik havasını körükledi. Bundan sonra herkesin aklını başına toplaması dileğimdir.
SONRA KUR BALONUNUN BİLEŞENLERİ
Bu hafta tecrübe ettiğimiz ve hala daha tam sönmemiş olan kur balonunun bileşenleri nelerdir? Yani, bu balonun ortaya çıkmasına yol açan etkenler nelerdir? Kur balonunun oluşması için ya döviz talebinin spekülatif kısmının yükselmesi, ya döviz arzının spekülâtif kısmının azalması ya da her ikisi birlikte gerçekleşmesi gerekir. Döviz piyasasının spekülatif bileşenlerinde bunun benzeri bir hareketin oluşması üç temel değişkene bağlıdır: MB’nin politika faizi, piyasa aktörlerinde oluşan devalüasyon beklentisi ve iktisat dışı risk faktörleri (savaş hali, seçim ve terör hadiseleri).
MB’nin faizlerinin uzun bir müddet çok düşük düzeyde olduğundan yukarıda bahsettim. Bununla birlikte, piyasa aktörlerinde döviz kurlarında ciddi bir yükselme beklentisi oluşması da gerekir. Türkiye imalat sanayiinde rastlanan göstergeler bunu bize sağlamaktadır. Özellikle orta ve küçük boy firmalarda nakit sıkıntısı ciddi boyutlara ulaşmıştır. Cari oranlar ve nakit oranları bize bunu söylemektedir. Öte yandan, en büyük holdingler bile borçlarını yeniden yapılandırma kararı almaktadırlar. Türkiye’nin dış borcu 460 milyar dolardır, bunun yarısı 2018 yılı içinde ödenecek olanlardır. Hali hazırda (Mayıs’tan Aralık’a kadar) ödenmesi gereken borç 180 milyar dolardır. Bütün bunlar nakit döviz ihtiyacının yüksekliğini bize göstermektedir. Ama yine de bunlar hesaba katıldığında kurun bugünkü temel değeri 4,15 TL’dir. İşte, bu durumun üzerine dış ekonomik konjonktür gelmiştir. Derecelendirme kuruluşu olarak bilinen üç kâğıtçıların not düşürmeleri, ABD’nin şahin para politikası ve korumacı ticaret politikası Türkiye’deki hızlı iç talep büyümesi ile birleşince aktörlerde devalüasyon beklentisi birden artmıştır. İktisat dışı risk faktörleri ise bellidir: Suriye Savaşı, İsrail – Kudüs- Filistin meseleleri, ABD-İran Savaşı olasılığı, Rusya ve NATO arasında füze restleşmeleri, 24 Haziran Seçimleri ve benzeri. Bütün bu olayların hepsinin merkezinde yer alan tek bir ülke vardır: Türkiye… Dolayısıyla risk primi yüksektir.
İşte bu bahsedilen şartlarda kur balonunun şişmemesi için ağzının kapalı olması gerekir. Balonun ağzını açan düşük faiz kararıyla MB olmuştur. Piyasa da, balonun açık ağzından içeri hava üflemiştir. Merkez Bankasının faiz kararı ilkönce balonun ağzını kapatmış ve daha sonra da yavaş yavaş ağzını aralayarak içindeki havanın boşalmasına yol açmıştır. Halen balon yarı sönük vaziyettedir. Bir an önce balonu söndürmezsek, yukarıda saydığım etkenlerin bir veya birkaçı ile balon yeniden şişmeye başlar.
“Hocam, ne olacak? Kur balonu şişsin, ne olur ki?” diye soranları cevaplayayım: Kur balonunu durmadan şişirirseniz önünde sonunda patlar. Kur balonunun patlaması 1994 Krizi benzeri bir krizdir. Herhalde, başta AK Parti Hükümeti ve Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere kimse böyle bir krizi istemez. Türkiye bu yüzden seçim sonrası ciddi bir istikrar programıyla uyanacaktır. Seçim bitene kadar da MB’ye düşen görev kur balonunun yeniden şişmesini engellemektir.
Hepinize hayırlı Cumalar…