Kitleleri kontrol etmenin önemli araçlarından biri medya. Bu nedenle gerek iş dünyası gerek siyaset dünyası gerek sivil toplum kuruluşları gerek devletler ve hatta terör örgütleri dahi medyayı kontrol altında tutmak ister.
Gündemi belirlemek, medyanın çoğaltıcı gücünden faydalanmak faaliyetlerin başarısı için kritik bir faktördür. Bu nedenle medya danışmanları istihdam edilir, halkla ilişkiler şirketleriyle çalışılır. Aydınlık yüzünde iletişim süreçlerinin sağlıklı yürütülmesi ve kamuoyuna doğru bilgi aktarımının sağlanması vardır. Uluslararası medyayı da bu çarkın daha büyüğü olarak düşünebilirsiniz.
Bazen olaylar beklenilen şekilde veya hızda gelişmez ve bunun için karşınıza farklı gerçekler çıkar. Örnek verelim. Bir seçim olacaktır ve seçmenin farklı yönlere kanalize edilmesi gerekir. Bunun için ikna edici argümanlar sunmak belki bir yoldur ama uzun zaman alabilir. Bu nedenle Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda kullandığı Blitzkrieg – Yıldırım harekâtı denilen bir yönteme başvurulur. Kısa süre içinde kamuoyu algısının değişmesini hedefler. Amerika Birleşik Devletleri seçimlerin Demokratlar aleyhine yönetilen kara propagandanın merkezi Makedonya’nın bir köyünden yönetildi mesela. Yalan haberlere inanmaya dünden razı olan bir kitle bulunduğu için zorlanmadan zemin kazandılar. Bugün Türkiye’de muhalif olduğu söylenen kesimin sıklıkla medet umduğu ve her seferinde başarısızlığa uğradığı bir yöntem.
Rusya tarafından fonlanan haber manipülasyon servislerinin sıklıkla başvurduğu yöntem fazla sayıda haber üretip yalanları bunun içine sıkıştırmak. Günde on haber üretirseniz ve bunun dokuzu yalan çıkarsa fark edilmesi kolaydır. Ancak günde bin haber üretip yalan olan dokuzunu bunun içine gömerseniz göze batması daha zordur. Bu yöntem, kara para aklamak için meşru kanalları kullanan kişilerin de sıklıkla tercih ettiği bir yöntem. Netflix’te yayınlanan Ozark dizisinde uyuşturucu kartelinin paralarını aklayan muhasebeci kendisi için şöyle bir düzenek kuruyor: Geçmişinin pek fazla araştırılmayacağı ücra bir yerleşim, ihtiyaç sahibi oldukları için iş birliği yapmaya teşne bir kitle ve paravan olarak kullanacağı işbirlikçiler. Yalan aklama yöntemiyle maruf medya kurumlarının da taktiği bu. Öncelikle Türkiye’ye gayet yeni bir yüzle giriyorlar. Sahip oldukları medya kurumları ilişki ağlarının sadece belirli bir kısmını su yüzüne çıkarıyorlar. Sonra muhalif kitlelere bakıp onların hangi haberleri duymak istediklerini saptıyorlar. Sonra ona uygun haber stratejisi geliştiriyorlar. Ancak organik şekilde büyümeleri zaman alacağı için kendine has kitlesi olduklarını düşündükleri isimleri istihdam ediyorlar. Kaynağı başka bir devlet ya da karanlık bir iş adamı olan sermayeyi gözlerden saklayıp özgürlük, bağımsızlık ve cesaret sosuyla haberleri servis ediyorlar. Sonuç almak istedikleri maddelerin zamanı gelince işbirlikçilerini devreye sokup Blitzkrieg tarzı yoğun bir çabaya giriyorlar.
Sormak isterim, suç kimde? Yalan haberleri duymak için can atan kitlelerde mi, kendini başka bir ülkenin maşası olarak kullandıran cesur (!) gazetecilerde mi yoksa ülkesinin menfaati için cümlenin başında saydığım iki kesim mi? Sonuncusu olmadığı kesin.