Geçen yaz tatilinde, para kazanmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etsin diye 5 yaşındaki kızımızı kek yaparak satmaya ikna ettik.

Kekin hazırlanması, müşterinin dikkatini çeksin diye kek tabağının üstüne konacağı sehpanın temizliği ve hazırlanması ve Ordu’nun Perşembe İlçesi’ndeki Yason Burnu’nun sakin bir haftasonunda kalabalıkta keki çığırtkanlık yaparak sunmak pakete dahildi.

Ürünün satışa hazırlık sürecinin her adımından keyif aldığını gözlemlediğim kızım, iki hafta sonu satış yaptıktan sonra kararını açıkladı. Bilim kadını olmaktan vazgeçmişti. Dediğine göre, satamadıktan sonra kek yapmak boşunaydı. Yapmakla değil, satmakla uğraşmaya karar vermişti.

İnovasyon belki tam da bu bağlamı tanımlayan bir kavram. Yaratıcılık ve buluşun ötesinde, benimsenmesi için gerekli olan pratik adımları da içeren uzun soluklu bir faaliyet olan inovasyonu icattan ayıran en önemli fark, inovasyonun yeni fikirleri, yeni ürünler, hizmetler ya da iş yapma biçimleri şeklinde pratik değere dönüştürme süreci olması. Günümüzde, inovasyonun, dünyadaki uzun vadeli üretkenlik ve ekonomik büyümenin büyük bir kısmını karşıladığı ve yenilikçi firmaların yenilikçi olmayanları hem ciro hem de istihdam artışı açısından önemli ölçüde geride bıraktığı kabul edilmekte.

Bloomberg’in yayınlamış olduğu 2018 İnovasyon Endeksi ülkelerin ne kadar yenilikçi olduklarına ilişkin önemli veriler sunan bir endeks. Ar-Ge Yoğunluğu, Üretim Katma Değeri, Verimlilik, Yüksek Teknoloji Yoğunluğu, Yüksek Eğitimin Verimliliği, Araştırmacı Yoğunluğu ve Patent Aktiviteleri başlıkları altında ülkeleri puanlayan endekste şaşırtıcı olan birinci husus, ABD’nin ilk defa bu yıl ilk onda yer almaması.

Ülkemiz bu sene geçen seneye göre 37. sıradan 34.lüğe yükselerek üç basamak üste çıkmış. Önemli bir gelişme ancak yeterli değil. Devletimizin özellikle teknoloji geliştirilmesine yönelik sağlamakta olduğu çok geniş teşvik paketlerine rağmen bir çok defa sağlanan teşviklere başvuru dahi yeterince değil. Hele ki inovasyona yönelik, küresel çapta etki yaratıp değer olarak milyar USD sınırını aşmaya aday yenilikçi şirketlerimiz hiç yok.

Kişi başına yeni kurulan şirketlere yatırım sermayesi sağlamada, 8.5 milyon nüfusu ile 4 binden fazla startupa sahip İsrail, ABD’den 2.5 kat daha fazla sermaye temin ederken, bu oran Avrupa’daki sağlanan yatırım sermayesinin 30 katı! Haliyle dünya sıralamasında onuncu olmakla beraber dünyada yüzde 4.3 ile en fazla Ar-Ge bütçesi ayıran İsrail, Ar-Ge Yoğunluğu ve Araştırmacı Yoğunluğu alanlarında dünya birincisi.

Ar-Ge için harcanan bütçelerin oldukça büyük bir kısmının sonuç alınamadan, araştırma esnasında harcanması, Ar-Ge harcamalarının doğası gereği olan bir durum. Bu biraz da madencilik faaliyetlerine benziyor. Maden bulunduğuna inanılan bir sahada ön etütler yapılıyor. Misal, maden tespiti için ne kadar çok ön sondaj yaparsanız, madenin varlığı hakkındaki kanaatiniz keskinleşiyor ancak ilk yatırım maliyetleriniz çok ciddi artıyor. Etütler umut vericiyse, yüksek maliyetlerin altına girilerek maden aranıyor. Rezerv tahmininizin doğruluğuna göre, bulunan maden masrafları karşılayabilir de, karşılamayabilir de. Beklenen maden verimi mevcutsa, kar büyük oluyor. Beklenen maden verimi az olursa, harcama durduruluyor, maden kapatılıyor.

Ar-Ge bütçelerinin harcandığı esas maden ise insan. Nitekim Ar-Ge faaliyeti için alınacak ekipman kararından, Ar-Ge faaliyetinin yürütülmesine kadar geçen süreci yönetip sonuca götürecek olan insan. Dolayısı ile Ar-Ge bütçelerini doğru kaynaklara aktarabilmek için kaynağın aktarılacağı insanları doğru şekilde tespit etmek, aynen madencilik faaliyetinde olduğu gibi, ön etüt çalışmalarının yoğunluğu ile doğru orantılı. Ama neyse ki yapay zeka uygulamaları sayesinde insan için yapılan ön etüt analizleri madencilik faaliyetlerindeki gibi yüksek değil. Hatta maliyetler otomasyon nedeniyle çarpıcı derecede daha düşük.

Ne kadar yenilikçi teknolojilerle iç içe olunursa, dünya ekonomisinde o derece başat rollere talip olunabileceği yadsınamaz bir hakikat. İnovasyon sürecinin hem icat çıkarma, hem de o icadı pazara ulaştırma bacaklarında doğru sistemleri kurabilmenin en önemli koşulu, daha belki de lise yıllarından başlayarak çocuklarımızın yetkinlik ve becerilerini belirlemekten ve yıllar içinde bu becerileri doğru eğitimlerle geliştirerek; doğru kaynakları, doğru uzmanlara ulaştırmaktan geçiyor.

Uzun vadede geri dönüşü en yüksek yatırım her zaman ve daima, insana yapılan yatırım oluyor.