"Filistin'de her gün çocuklar, kadınlar, ebeveynler de dahil olmak üzere yüzlerce masum Filistinli sivili öldürüyorlar ve dünya da buna şahit oluyor. Peki nereye kadar? Artık hikayeyi anlatan onlar olmayacak. Biz anlatacağız. Her özgür insan da yaşananları bizimle birlikte anlatacaktır."
Yakın çevrem iyi bilir, hayranı olduğum sanatçılardan biridir, Lübnanlı Julia Boutros.
Son birkaç yıl, çevremde konser düzenleyen kim varsa en az bir kez sormuşluğum da var:
"Konserini yapmayı düşünmüyor musunuz?.."
Sanatçının, ülkesindeki organizasyonlarda bilet bulabilmekse neredeyse mucize.
On binlerin her defasında tek kelime atlamadan şarkılarına eşlik ettiği bir ses..
Bu günlerde Türkiye'de yeniden fark edildi.
İsrail'in katliamı ve Arap ülkelerinin sessizliğini eleştirdiği şarkısı bir kez daha gündem olurken, sosyal medyadaki paylaşımları, gazete haberleri izledi.
***
Filistinli Ermeni bir annenin kızı olan Julia Boutros, besteci Ziad Boutros'un da kardeşi.
Uluslararası kamuoyunun özgürlük şarkılarıyla tanıdığı bir isim..
Bir de Filistin ve Gazze'deki "insanlık dramını" dünyaya anlatmaya kendisini vakfetmesiyle.
Önceki gün mesajında buna bir kez daha dikkati çekti:
"Filistin'de her gün çocuklar, kadınlar, ebeveynler de dahil olmak üzere yüzlerce masum Filistinli sivili öldürüyorlar ve dünya da buna şahit oluyor.
Peki nereye kadar?
Artık hikayeyi anlatan onlar olmayacak.
Biz anlatacağız.
Her özgür insan da yaşananları bizimle birlikte anlatacaktır."
***
Mesaj, sanatçıyı ilk kez 2006’da dinlediğimi hatırlattı.
Hasan Nasrallah'ın Lübnan savaşı sonrası halka yaptığı konuşmasının sözlerini şarkı yaptığı haberini okuyunca dikkatimi çekmişti.
Hayli ses getirdi, o yıl.
Sonra, 2009 yılında bir dönem Eğitim ve Milli Savunma Bakanlığı da yapan, Lübnan Meclis Başkan Yardımcısı eşi İlyas Ebu Saab ile İstanbul'da katıldıkları toplantı aklıma geldi..
Ürdün Kraliçesi Rania el-Abdullah, Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani'nin annesi Nasser Al-Missned ve onlarca üst düzey konukla..
Gazze'de bütün bir insanlığın vicdanı ve merhameti ölüyordu..
Emine Erdoğan'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen "Filistin'de Barış İçin Kadınlar Toplantısı"nda tüm dünyaya haykırdılar o gün, hep bir ağızdan:
"Uzat elini ey insanlık."
***
Emine Erdoğan o gün, en temel insan haklarından ve imkanlarından mahrum bırakılan sivil ve masum insanların üzerine fosfor bombaları yağdırıldığını anlatarak, elektriği, suyu kesilmiş, gıdası, yiyeceği esirgenmiş, en temel sağlık ihtiyaçları engellenmiş sivillerin, kameraların ve tüm dünyanın gözü önünde insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğünü söyledi.
Emine Erdoğan o gün, "Gazzeli çocuklar, dünyanın tüm çocukları gibi, bizim çocuklarımız gibi süt istiyorlardı, ekmek istiyorlardı, oyun ve oyuncak istiyorlardı. O masum yavrular okula gitmek, parka gitmek, öğrenmek ve oynamak istiyorlardı. Ancak ne hazindir ki oyun oynadıkları parklarda bisikletlerinin üzerinde öldürüldüler. Okullara sığındılar, orada da öldürüldüler. Camilere sığındılar, yine öldürüldüler. Hastanelere götürüldüler, orada da ölüm makinelerinden kaçamadılar." dedi.
O gün Emine Erdoğan, masumiyet ve meşruiyet tanımayanların, insani değerlerden, insanlıktan asla bahsedemeyeceklerini vurgulayarak, çocukları, sivilleri öldürenlerin hiçbir gerekçenin, hiçbir bahanenin arkasına sığınamayacaklarını, bu cinayetleri haklı çıkaramayacaklarını ve insanlık vicdanında yargılanmaktan da asla kurtulamayacaklarını ifade etti.
Emine Erdoğan o gün, sözlerini şu sözlerle tamamladı:
"Yeryüzündeki bütün semavi dinler, insan hayatını kutsal görürken, bu cinayetlerin anlamı nedir? Bu katliamların, bu vahşetin anlamı nedir? Gazzelilerin de hayatı kutsaldır, onların da hayatı değerlidir. Bizim buradaki çağrımız belli bir dine, mezhebe, siyasi görüşe, belli bir ülkeye yönelik de değildir. Bizim çağrımız tüm insanlığadır. Çünkü gözümüzün önünde kayıp giden insanlığımızdır."