Eğer AB'de gerçekten amaç Türkiye'yi bilinçli olarak kaybetmek ve AB'den uzaklaştırmak ise açık söylemeliyim ki bu çevreler hedeflerine çok yakınlar.
AB ve Türkiye konusunda hala iyi niyetli olanlardan biri olarak Türkiye'de “Avrupa Parlamentosu, AB değildir” diye tansiyonu düşürmeye çalışan biri olarak son günlerde AB'den yapılan açıklamaları ve AB üyesi ülkeler medyasının gözü dönmüş Türkiye karşıtı manşetleri karşısında çabalarımızın ne kadar “nafile” olduğunu üzülerek görmekteyim.
Türkiye'de milyonların AB'ye yönelik haklı hayal kırıklığını dile getirmekte olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını tekrardan Türkiye'ye saldırmak için malzeme yapanlar aslında “ateşe körükle gitmekteler”.
Eğer AB'de gerçekten amaç Türkiye'yi bilinçli olarak kaybetmek ve AB'den uzaklaştırmak ise açık söylemeliyim ki bu çevreler hedeflerine çok yakınlar.
AP ve aldığı kararlar benim için o kadar önemli değil. Çünkü yapısını ve psikolojisini iyi bilmekteyim. Sonuçta eğer gerçekten istenseydi AP'nin ne istediğinin de öneminin olmadığı ve her istediği kararı da alamayacağını pratikte yeterince yaşamış biriyim. Berlin, Paris ya da Londra gibi başkentler isterlerse AP'de “dizginlerini” sımsıkı tutarlar ya da Türkiye özelinde olduğu gibi “tutamıyormuş” ve “kontrol edemiyormuş” gibi davranırlar. Bu ilk defa olmuyor. Türkiye'ye karşı bir kaç defa oynandı bu “tiyatro”.
AB başkentleri “ama bakın AP böyle bir karar aldı” cümlesini Türkiye karşısında kullanmak istediklerinde AP “Türkiye karşıtı” kararlar alır. Bu oyun düzeni hiç değişmedi.
Ancak bu sefer karşılarında o alıştıkları eski Türkiye yok. İşte belki de bunun farkında değiller. Ya da bazıları kasıtlı olarak “ateşe benzin dökmek” niyetindeler.
Evet eğer bazılarının elli yılı aşkın bir süredir “üyelik” palavrası ile oyaladıkları sandıkları ama hiç bir zaman “AB üyesi” yapmaya niyetleri olmadığı Türkiye'nin bu “sahtekarlığa” karşı haklı isyanından tedirgin olduğu ortada. Günümüz Türkiye’sini AB üyesi yapmak zorunda kalmanın engellenmesinin yolu da “Türkiye'ye çamur atmaktan” geçiyor. Şimdi olduğu gibi.
Eğer AB'de hala aklı başında çevrelerin biraz gücü varsa aslında AB için büyük bir kayıp olacak “Türkiye'nin kaybedilmesini” engellemek için fazla vakitleri kalmadı. Bu konuda yapmaları gereken sürekli “yalana dayalı” propaganda ile Türkiye “düşman” bir hale getirilen AB kamuoyunu doğru bilgilendirmek. Gelinen bu durumun değişmesi ancak AB'de aklı başında olan politik çevrelerin ve onların yardımıyla AB kamuoyunun Türkiye'yi anlamaya çalışması ile mümkün.
Türkiye'de bugün idam cezasına yönelik bir referandum olsa vatandaşların ezici bir çoğunluğu “evet” der diye Türkiye'yi eleştirenler ya da “AB üyeliği için adaylığa son verelim mi” sorusunun sorulacağı bir referandumu vatandaşlarına sunacağını düşündüğünü belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik “çirkin” açıklamalar yapanlar tüm bu gelişmelerin ana nedeninin kendileri olduğunu anladıklarında belki o zaman bir şeyleri düzeltmek mümkün olabilir.
Ben “idam cezasına” karşıyım. Ancak Türkiye'de bir referandum yapıldığında “evet” diyecek Türkiye insanını da çok iyi anlayabilmekteyim. Türkiye'de PKK terör örgütü on binlerce insanı katletti. DAEŞ aynı şekilde onlarca Türk vatandaşını öldürdü. FETÖ terör örgütü 15 Temmuz günü onlarca insanı katlettiği ve yüzlerce kişiyi yaraladığı kanlı darbe girişimini başarıyla sonuçlandırabilseydi belki de binlerce Türk vatandaşı bugün yaşamıyor olacaktı.
Buna karşın AB'nin tavrı ne? Hele AP milletvekillerinin vicdansızca aldıkları o karara ne demeli?
Türkiye insanı bıktı artık AB ülkelerinin Türkiye'yi kanan bulayan teröristleri “koruyan” tavrından ve hiç bir önemi olmasa da aldığı kararlarla sürekli “terör örgütlerinin” sevinmesini sağlayan AP'nin “saçma, sapan” kararlarından.
Teröre karşı mücadele söz konusu olduğunda kendi aralarında sıkı bir iş birliği yapan AB üyesi ülkeler, Türkiye'yi teröre karşı sürekli yalnız bırakmakla kalmamakta aynı zamanda da desteklememekteler!
“PKK ve FETÖ bize dokumadığı sürece sorunumuz yoktur” tarzı uygulamaları ve terör ile mücadeleyi sadece “DAEŞ'e” karşı bir mücadeleymiş gibi görmeleri her gün şehit cenazeleri kaldırılan Türkiye'de insanları sadece bıktırmadı aynı zamanda kızdırmakta da. İşte terör örgütlerinin hedefinde olan ve hepsiyle mücadele edilen Türkiye'de insanlar artık “madem bizi yalnız bırakıyorlar ve üstelik bizleri katleden teröristlere kucak açıyorlar, o zaman biz de kendi başımızın çaresine “ bakmalıyız diyerek “radikal çözümlere” sıcak bakmaktalar.
Açık ve net bir şekilde söylüyorum. Eğer günün birinde Türkiye'de bir referandum sonucu olarak idam cezasına geri dönülürse bunu baş sorumlusu AB ülkelerinin Türkiye konusunda hata üstüne hata yapan yöneticileri ve “sorumsuz ve vicdansız” kararları ile AP milletvekilleri olacaktır. Türkiye insanını “teröre karşı yalnız bırakanların” terör kurbanlarına “idam cezası” ile ilgili eleştiri yapma hakkı olamaz.
Aynı şekilde elli yılı aşkın bir süredir “üyelik” lafıyla ve on yılı aşkın bir süredir “aday ülke” vaadiyle oyaladıklarını sandıkları ve aslında “çirkin bir şekilde kandırdıkları” Türkiye'nin artık AB'ye alternatif arayışları içinde olmasından daha doğal ne olabilir. Türkiye insanı onlarca yıldır “bunlar bizi kandırıyor” düşüncesine rağmen tüm “iyi niyeti” ile Türkiye'nin AB üyesi olma yolunda tüm çabalarını canı gönülden destekledi. Ancak her seferinde AB'nin Türkiye'ye verdiği sözleri tutmadığı gerçeği ile karşı karşıya kaldı. Hele sığınmacılar ile ilgili olarak AB değerleri ve kriterlerini bir çok AB üyesi ülkeye kıyasla dört dörtlük hayata geçiren Türkiye'nin vatandaşları buna rağmen AB'nin verdiği sözleri tutmadığı gibi bu konuda da “Türkiye'nin terörle mücadelesini sabote etme çabasını” artık affetmeye hazır değil.
“Demokrasinin kalesi” olduğu iddiasındaki AB'nin Türkiye'de demokrasiye darbe yapmaya kalkan FETÖ terör örgütüne yönelik tavrı ise bardağı taşıran son damla oldu diyebiliriz.
Her seçimde seçtikleri ve gerçekten çok sevdikleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “ilkeli ve kendi çıkarlarını koruyarak” politikalarını belirleyen Yeni Türkiye “projesini” ise sürekli baltalamak isteyen ve bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan'a “bir düşman gibi” davranan AB'deki malum çevreler kazanırken aslında AB kaybediyor. Türkiye'yi kaybetmek özünde AB'nin çıkarlarına aykırı. Sadece Türkiye değil AB'de kaybeder böyle bir durumda.
Eğer bir referandum olur da Türkiye'de vatandaşların ezici bir çoğunluğu “AB üyeliği için adaylığa” “Hayır” derlerse bunun baş sorumluları AB'deki vizyonsuz yöneticiler ve onların “kötü polis” rolü görevi verdiği AP milletvekilleri olacak. Ve eminim gün gelecek bu nedenle torunlarına hesap vermek zorunda kalacaklar.
Bugün bu hataları yapanlar bir gün torunları “niçin Türkiye'yi anlamaya çalışmak yerine kaybettiniz ve bize bugünü yaşatmaktasınız” diye sitem ettiklerinde ise çok geç olacak!