Ne alaka dediğimiz durumların-oluşumların-isimlerin arkasındakileri bir duysanız, bir bilseniz, bir görseniz bir daha asla “ben yeteneksiz miyim” diye kendinizi sorgulamayacak ve üzülmeyeceksiniz…
Ve işte o zaman “bunca vasıfsız ve anlamsız duruma (kişiye-oluşuma) neden payeler verildiğini şimdi anladım” diyerek derin bir nefes alacaksınız…
Evet yıllar içinde sayısız isim ve STK’nın arkasındaki “yurt dışı menşeli fonları” gördük! Şaşırdık mı? Tabiki hayır çünkü faaliyetlerinin, kopyala-yapıştır kitaplarının, dillerindeki basma kalıp kelamlarının, kumdan unvanlarının ve makamlarının bir yerlerden kodlanarak nasıl “Türkiye güdümlü” bir hale getirildiğini onların da sadece birer paravan olduğunu gayet iyi biliyorduk. Halâ daha pek çok şehirde aktif olan bu oluşumlar devletin birimleri tarafından ciddi anlamda mercek altına alınmalı; kimsin, nesin, ne yapıyorsun, amacın ne, kaynağı nereden buluyorsun diyerek!
Bu çok önemli kamu spotu hatırlatmadan sonra seçim tarihi 14 Mayıs olarak ilan edilmişken siyaset mecrasına bakalım diyorum tam da adaylar, teşkilatlar, kadrolar şekillenirken…
“Siyaset kesinlikle ve kesinlikle artık seçici davranmalı!”
Bir ülkeyi, milyonlarca vatandaşı, diplomasiyi, ekonomiyi, ülkenin karizmasını emanet etmeyi düşündüğünüz isimleri lütfen daha vizyonel bakış açısıyla değerlendirin ve seçin “ey cemaati siyaset”!
Atalarımız boşuna dememiş; bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, ayinesi (yansıması) iştir (sergiledikleridir) kişinin lafa bakılmaz…
Evet siyaset mecrası vizyonel bakış açısıyla temsilcilerini (vekillerini-başkanlarını-teşkilatlarını) seçmezse vasıflılar da o hengamede öğütülmemek adına kenara çekilir. Böylelikle toplumda karşılığı olmayanlar “ille de ben, hep ben, tek ben, bensiz olmaz, ben olmazsam parti biter, ben yoksam yansın dünya…” ve daha nicesini diyerek birbirine karşı kılıç kuşanır! Böylelikle siyaset, teşkilat, kadro, bilinç, ideoloji diye bir şey kalmaz!
Çünkü akıllara zarar siyasi kademeler karşısında sade vatandaşın da “benim onlardan neyim eksik” demesi gayet normal…
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de siyaseten düşüş trendini yaşıyor. Sandıklara katılım oranı Avrupa’da dahi düşüşte. Siyasete ve siyasilere olan inanç ciddi anlamda azaldı… Siyaset ve sokak arasındaki ipler koptu… Siyasilere tepkiler arttı… Meydanlar boşaldı… Mitingler alanları katılım olmadığı için salonlara çekildi…
…
O halde seçmen ne istiyor ve bu talepler doğrultusunda ne yapmalıyım diyerek iyice kafa yormalı siyasi belirleyiciler.
Çünkü elde kalan bir avuç ‘lider duruşa’ sahip isimle elbette koskoca Türkiye lokomotifi gitmez, tıkanır, tepkiler çığ gibi büyür...
“İstenen isimler siyasetten uzak dururken istenmeyenler eksik olmuyor” sitemini gittiğim her şehirde duyuyorum. Her partinin seçmeni bu konuda sitem ediyor.
Yeni, aktif, toplumun içinden, üreten, dokunan, mütevazi, kendi öz kütlesi olan, yürümeyi-oturmayı-kalkmayı-dinlemeyi-anlamayı-konuşmayı bilen, geniş perspektifte görmeyi bilen, geçmişle birlikte günceli de başarıyla kavrayabilen isimlere acilen yer verilmeli artık siyasi kadrolarda!
Ve akraba, arkadaş, eş, dost, komşu, STK-aşiret kontenjanlarına acilen son verilmeli!
Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birinin arefesindeyken, küresel güç olmak adına önemli başarılara imza atmışken, oyuncu değil oyun kurucu olmuşken, stratejik konumumuzu yeni yeni anlayıp bu yönde hamleler yapıyorken siyasi liderler de vatandaşın önüne sunacağı isimleri dikkatlice kriterler çerçevesinde belirlemeli…
Zira benim gibi ülkesini düşüne tüm vatandaşlar; yurt içi ve yurt dışı temsiliyette “güçlü-kararlı-üretken Türkiye işte bu” dedirtecek vizyonel siyasileri talep ediyor Türkiye Yüzyılı’nda…