Sovyetler Birliği dağılıp Türk yurtları bağımsızlığına kavuştuğu yıllarda heyecan dalga dalga yayılıp Türkiye'ye ulaşmıştı.

Sovyetler Birliği dağılıp Türk yurtları bağımsızlığına kavuştuğu yıllarda heyecan dalga dalga yayılıp Türkiye’ye ulaşmıştı. Türkiye millet nezdinde heyecana ortak olmuş, devlet olarak da beklenilen lider devlet olma vasfını henüz kazanmadığı için hazırlıksız yakalanmıştı.

Turgut Özal gönlünde büyüttüğü büyük ideallerin reel politikaya çarpıp darmadağın olmaması için temkinli ve dikkatli bir dil kullanıyor, bir yandan da Orta Asya’daki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Türkiye o yıllarda oyun kurucu değil, üzerinde yürütülen oyunların farkına varma çabasında bir ülkeydi.

Uluğ Türkistan yeniden doğuyor, özgürlük bayrakları dalgalanıyor, yeni devletler sınırlarını belirleyip dünyaya varlıklarını ilan ediyordu. Türkiye bölgesel bir güç olarak öne çıkma durumuna doğal yoldan girmiş, Özal gelişmeleri doğru okumuş, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” söylemini cesurca dillendirmeye başlamış ve dünyaya mesajını vermişti. Elbette bu çıkış bölge açısından önemliydi.

Merhum Özal ideallerinin ne kadarını gerçekleştirirdi bilinmez, ama bu konuda samimi olduğunda herkes hemfikirdi. Fakat ömrü vefa etmedi. Hatta bazı gazeteciler Özal’ın Türk Dünyası’na ilgisinden dolayı bile zehirlenmiş olabileceğini dillendirdi.

BİR KÖPRÜ KURULDU

Özal sonrasında bölgeye Türkiye beklenilen derecede ağırlığını koyamadı. Erdoğan’ın sınırlar aşan siyaset anlayışı kendini hissettirmeye başlayınca devlet bir anlamda “nerede kalmıştık” sorusunu kendine sordu. Bu soru sonrası birçok atılım ve açılım oldu. Bunlar çerçevede TRT Avaz’ın yayın hayatına başlaması önemliydi. TRT Avaz, kültürler arasında köprü vazifesi gördü.

Geçtiğimiz hafta TRT Avaz’ın Strateji Çalıştayı’na katıldık. İlber Ortaylı, Yusuf Kaplan gibi isimlerin yanı sıra Türk Dünyası’nda eğitim ve kültür alanında hizmet yürüten kuruluşların yöneticileri de vardı.

TRT’NİN ÖNÜ AÇIK

TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in yaptığı konuşma, genç bir bürokratın müthiş özgüvenini yansıtıyordu. Bütün eleştirilerine açık olduğunu söylemesi, ufuk sahibi bir yöneticinin göstereceği bir cesaretti. Eren’i dinlerken eğer iyi bir ekip kurabilirse TRT’nin iz bırakacak projelere imza atacağına, tarihe geçecek başarılar elde edeceğine olan inancım pekişti.

Çalıştay’da dikkat çekici konuşmalardan birini İlber Ortaylı yaptı. Ortaylı her zamanki bilgeliğiyle kısa ama vurucu bir sunum gerçekleştirerek Türkiye’nin artık kendi kabuğunda konumlanan fukara bir memleket olmadığını hatırlattı.

DİL KURMAK

Türkçülerin Türk Dünyası’na romantik Turan görüşüyle gittiklerini ama hakikat duvarına çarptıklarını söyledi. Rusların uzun yıllar boyunca zihinlerde inşa ettiği kalıpları yıkmak için kısa vadeli değil uzun süreçli bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu belirtmesi önemliydi. Türk dünyasının büyük ölçüde ortak din mensubu olmasının avantajını vurguladı. İlber Hoca Türk Dünyası’na seslenirken “Ne koyu Osmanlıca ne de tamamen yeni Türkçeyi tercih etmeliyiz; ortasını bulmalıyız” mesajını verdi.

Bölgenin hassas bir düzlemde olması sebebiyle yapılacak işlerde ve atılacak adımlarda çok dikkatli olmak gerektiğini vurgulayarak masumane bir hatanın bile fincanın kırılmasına sebep olacağı uyarısında bulundu.

ÇAĞIN DİLİ SİNEMA

İlber Hoca’dan sonra sözü alan Yusuf Kaplan da ufuk açıcı bir konuşma yaparak ve “Medeniyet fikri olmadan medyayı kullanamayız” diyerek hayata değmeyen hiçbir fikrin kıymeti harbiyesi olmadığını vurgulamış oldu. Büyük tarihçilerimizin neden hep Amerika’da yetiştiğini sormamız ve dünyanın bize baktığı gibi bizim de dünyaya bakmamız gerektiğini ifade ederek hakikat bayrağı yere düşmesin diye at sırtında vefat eden bir ecdadın izini sürmemizin zaruret olduğunu anlattı. Çağın ruhunu temsil eden aracın sinema olması sebebiyle “Mevlâna da bugün yaşasaydı sinema yapardı” diyerek sarsıcı atıflarda bulundu.

Türksoy’dan Yunus Emre Enstitüsü’ne, Ahmet Yesevi Üniversite’sinden Manas Üniversitesi’ne kadar önemli kuruluşlardan çok değerli isimler, kıymetli fikirlerini paylaştılar.

Televizyonculuğun usta isimlerinden Sedat Sağırkaya’nın koordinatörlüğünde yapılan çalıştayda çok faydalı sunumlar oldu.

Sedat Bey (Sağırkaya) TRT Avaz için en doğru isim olmuş. Hem çalışkanlığı hem de yılların verdiği birikim ve bölgeyi yakından tanıması, kurum için büyük avantaj.

ORTAK GÜNDEM OLUŞTURULMALI

TRT Avaz reyting kaygısı gütmeden Türk Dünyası’nın entelektüellerine ekran açmalı. TRT1 kanalı dizilerle zaten gerekli hedefe ulaşıyor ve halkların evine misafir oluyor. TRT Avaz ise düşünce adamlarına, ülkelerin aydınlarına yönelik esaslı çalışmalar yapmalı.

Tek sesli değil çok sesli anlayışla kardeş ülkelerin zirve isimlerini bir araya getiren programlar yapılarak ortak gündemler oluşturulmalı. Kardeş ülkelerin liderleri, Türk Dünyası’ndaki ünlü gazetecilerle programlara çıkarılmalı. TRT Avaz, sadece kardeş edebiyatçıları ve kültür adamları arasındaki tanışmayı kaynaşmayı sağlasa bile büyük bir iş başarmış olur.

Kazak, Kırgız, Özbek, Azerbaycanlı ve Türkiyeli ünlü tarihçiler, ünlü akademisyenler ve ünlü edebiyatçılar farklı programlarda ortak masa etrafında buluşup ortak bir ses verebilir.

Çalıştaydan büyük umutlarla döndüm. TRT Avaz, Türkistan’a Türkiye’nin sesini ulaştırdığı gibi Türkistan’ın soluğunu Türkiye’ye aktarmada etkili bir araç. Bu imkânın doğru yapımlarla değerlendirilmesinin meyvesini kısa vadede olmasa bile uzun vadede kazanacağımızdan şüphe yok. Gerek İbrahim Eren’in geniş ufkunu gerekse Sedat Sağırkaya’nın azmini ve kararlılığını görünce heyecanımız arttı, ümidimiz kavileşti.