Kurumun gerçek kalitesi, geleceğe dâir koyduğu hedef ve amaçların gerçekçi olmasıyla doğru orantılıdır.
Kurumları büyüklüğü nitelikleri ve nicelikleri açısından tanımlanır. Nicelik büyüklüğü maddî zenginlik ile ölçülürken, nitelik büyüklüğü ise geleceğe dâir hedef ve amaçlarıyla ortaya çıkar. Şimdilerde buna vizyon ve misyon ve kalite yönetimi deniyor. Laf olsun diye anılan ve dosyalama sisteminden pek de ileri gidemeyen 9001, 9002 gibi kalite sistemleri, idâre-i maslahat kabilinden alındığı ve içleri boş olduğu için bir kurumun kalitesi konusunda pek de tatminkâr bilgiler verdiği söylenemez.
Kurumun gerçek kalitesi, geleceğe dâir koyduğu hedef ve amaçların gerçekçi olmasıyla doğru orantılıdır. Gerçekçi olması için de bu hedeflerin çok yönlü plânlamaya dayanması gerekir. İnsanoğlunun ürünü olan kurumları âileden başlayarak sıralarsak, en üstte devlet ve o devleti kuran millet bulunmaktadır. Milletler eş zamanlı ya da değişik zamanlarda farklı devletler kurabilir ya da kurduğu devletler isim ve rejim değiştirerek devamlılık gösterir. Bu konuda en şanslı millet olduğumuzu söylemek hiç de iddialı olmayacaktır. Türk milleti olarak bizler, devlet kurma ve gerektiğinde yenilemek için eskisini değiştirme niteliğine (yâni kalitesine) sâhip bir milletiz. Bu niteliğinde temelinde plân yapma özelliğimiz vardır. Bu özelliğimizin cevheri, törede muhafaza edilir.
Plânsız birey
Köklü milletlerin her birinde olduğu gibi Türk milletine plân yapma özelliği, bireysel seviyede mayalanır. Töreli birey, plân yapan bireydir. Bu plânın sınırları, bireyin hayâtı ile sınırlı değildir. Çocuğunu ve torununu bizzat bu plân dâhilinde konumlandırır. Ama bir insanın ömrüne sığmayacak büyüklükteki gelecek plânını, nesilden nesle aktaracak mâhiyette şekillendirir. Bu mâhiyetin sac ayağı esneklik, güncellik, ufkî (vizyoner) bakıştır.
Ancak günümüzde bu mâhiyet, donuklaştırılmaya ve muhafazakârlık kisvesiyle esneklikten uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Birey, ufuklara bakmak bir yana, burnunun ucunu görecek bakıştan mahrum bırakılmaktadır. Bireyin gözü, ayak uçlarına sabitlenmek istenmektedir.
Senelerce süren ev taksiti ile değil kendi hayâtının sonunu plânlamak, emeklilik yıllarını plânlama seviyesine indirilen bir önceki nesil, şimdiki nesle hiçbir aslî ve kaliteli hedef gösteremediği için, şimdiki neslin hedefsizliği, plânsızlığı, meselesizliği fark edilmemektedir.
Muğlâk zamanlı hedefler
Üç boyutlu mekân ve zaman ile sınırlı bir tahayyül ve tasavvur kabiliyetine sâhip insanın, yirmi dört saat sonra ne yapacağını plânlaması bile, haftanın bir gününü gerektirirken, bir milletin geleceği olan gençleri, hiçbir zaman ve mekân hedefi belirtmeden bir hedefe yönlendirmek ve ondan plânlı olmasını beklemek, enerji kaybından başka bir şey değildir.
Yirmi yaşına gelmiş bir genç, elindeki cep telefonu iki yılda bir eskirken ve dinlediği müzik parçası bir ay sonra unutulurken, okuduğu üniversiteden üç-dört yıl sonra mezun olduğunda ne yapacağını bile plânlayamamaktadır. Kendini başka merkezlerin plânlarıyla oluşturulan rüzgârlara bırakmakta ve yaptığı hareketler, savrulmakta öte gidememektedir.
Aslı astarı olmayan ve uydurma olduğu kısa zamanda ortaya çıkan komplo teorileriyle, kurdun kuzu postuna bürünmesi gibi, mizâhî bir kimliğe büründürülen plânlar, en az beş neslin geleceğini alternatifli bir algoritmayla şekillendirmektedir. Silikon esnekliğine sâhip bu plânlar, bireyleri yarınını bile plânlayamaz bir kimliğe sokarken, kendi esnekliğini, yapay zekânın hızıyla güncelleşmektedir. Bu hızıyla, ne kadar yaklaşılırsa o kadar uzaklaşan bir gökkuşağı gibi, sâdece uzaktan bakılan ama altından geçip diğer tarafına ulaşılamayan bir güvenlik sistemiyle korunmaktadır.
Plân sabır gerektirir
Sosyal medyayı protesto etmek için sosyal medya hesaplarını kullananlar, plânsızlıklarının ne boyuta ulaştığını anlamak için, bu sarmalın dışına çıkma cesâreti gösterememektedir, çünkü bu cesâreti göstermelerini sağlayacak güç, ancak ve ancak özgün plânlarla ortaya çıkmaktadır. Bunun için de sabır gerekmektedir. Gönderdiği whatsapp mesajına hemen cevap bekleyen, karnı acıktığında sipariş verip beklememek için “fast-food” yiyen, her şeyin hemen ve eksiksiz olmasını isteyen bir neslin, sabır konusunda büyük zâfiyet içinde olduğu âşikârdır. Bu kadar sabırsız olan bireylerin nesiller sonrasında sonuçlanacak plânlar yapması da imkânsızdır.
Günlük hayatta karşılığı olmayan eğitim müfredatları, yokken önem verilen ama sâhip olunca kıymetini kaydeden yaldızlı diplomalar, işlerliğini kısa zamanda kaybeden yıllara mâl olmuş bilgiler, ahlaktan yoksun menfaat gruplarının elinde oyuncak olmuş hayatların ham maddesi olmaktadır. Başkalarının yaptığı ve hep “daha fazlasını isteyen” plânlarla, fizikî sınırlarını aşmaya zorlanan kişiliksiz bireyler, bir süre sonra çıkışı olmadığını düşündükleri sel suyuna kendilerini bırakmaktadır.
Durmayan düşünemez
Bireyi plânsız bir insan hâline getiren plânın temel dayanağı hızdır. İnsan koşarken değil yürürken düşünür. Ama bir yerlere ve herkesten önce varmaya şartlanan insana koşmaktan başka alternatif bırakılmamaktadır. Koşarken geçilen yerler, dikkatten kaçar; gözlem yapma ve güncel ve öznel bilgi edinme imkânsızlaşır. Bunun açığı bir yerlerden servis edilen anlık ve yanılsama dolu bilgilerle doldurulur. Kişisel gelişim ve hayat boyu eğitim yanıltmasıyla engellenen gözlem yapma ve güncel ve öznel bilgi yokluğu, bireyi özgün plândan mahrum bırakır.
Mensupları pamuk şekeri gibi şişkin ama içi boş; dış görünüşün aksine içi kof bireylere dönüştürülen toplumlar ve milletler, ne kadar târihî birikime sâhip olursa olsun, her nesilde yeniden doğdukları için, bir sonraki nesilde kısır hâline gelirler. Çoğunluğa kabûl ettirildiği için, demokratik bir yanılsamayla “normal”, “kaçınılmaz”, “uyulması gereken” bir imâj sergileyen bu plânsızlaştırma plânı, bireye gerçek yaşam tatmini veren öznel kişilik sağlamaktan uzaktır ve amacı da budur.
Bilinçli câhillik
Neyi öğreneceği, neyi okuyacağı, neyi seyredeceği, neyi dinleyeceği, neyi giyeceği, neyi yiyeceği ve hatta kimi beğenip kime âşık olacağı kendi irâdesi dışında empoze edilen bireyin sokulduğu bu kalıp, onu ne kendi hayâtını, ne âilesinin yaşamını ne de milletinin geleceğini plânlayamaz ve plânlama ihtiyâcı duymaz hâle getirmektedir. Câhillik önce esas zemininden çıkartılıp alternatif bilgilere teşmil edilmekte ve bu bilgiler gereksiz, eski olarak yaftalanmaktadır. Dolayısıyla gelecek yönelik körlük, geçmişle kesilen bağlarla güçlenmektedir. Bu girdaptan sâdece “bilinçli câhiller” ya da “okuma imkânı bulamayanlar” kurtulmaktadır.
Bunun karşıtı gibi gözüken hareket ve yapılanmalar da ya cılız kalmakta ya da “demokratik toplum yalanı” daha inandırıcı olsun diye, yine aynı plânsızlaştırma plânı çerçevesinde sahnelenmektedir.