Türkiye'nin güvenliği açısından Irak ve Suriye'ye asker gönderilmesini öngören tezkereye HDP ile birlikte ilk kez CHP de "hayır" dedi.
Türkiye’nin güvenliği açısından Irak ve Suriye’ye asker gönderilmesini öngören tezkereye HDP ile birlikte ilk kez CHP de “hayır” dedi.
Siyasi cenahta CHP’nin bu tutumu genel anlamda HDP’nin tehditlerine boyun eğme olarak değerlendirildi.
Keşke öyle olsa.
CHP, Türkiye’nin hayrına yaklaşımlar sergilemekten çıkalı epey oldu.
Türkiye, HDP’nin tehditleriyle başa çıkabildiği gibi CHP’nin bu tehditlere boyun eğmesiyle de baş edecek güçtedir.
Ancak CHP’nin “hayır” demesinin HDP’nin tehdidinden çok Washington merkezli bir talimata dayandığı kanısındayım ki bunun çok daha ciddi bir tehlikeye işaret ettiğini düşünüyorum.
CHP, HDP’nin baskıları karşısında, “Evet sizinle gizli bir ittifak yaptık ve bunu sürdürüyoruz. Hatta sizin de istediğiniz şekilde bunu daha alenileştirme sürecine de zaten girmiş bulunuyoruz ancak tezkereye ‘hayır’ dersek ciddi bir oy kaybına uğrarız ki bunu siz de istemezsiniz. O nedenle siz gerekirse bize tepki göstermeye devam edin. Biz sizin tepkilerinize tepki göstermiş gibi yaparız. Hatta gerekirse tepki göstermiş gibi de yapmayıp tepkilerinizi sineye de çekeriz. Ama tezkereye ‘evet’ dememizi anlayışla karşılayın” diyebilirdi.
HDP, tezkereye “evet” dediği için CHP ile ittifaktan vazgeçmezdi.
Öyle olsa, ittifakın diğer büyük ortağı İYİ Parti, “evet” dedi diye de bozabilir.
Ama bozmadı, bozmuyor, bozmayacak da.
Belirttiğimiz gibi CHP’nin tezkereye “hayır” demesi HDP’den çok ABD ile ilgili.
Ve bu durum çok daha büyük tehlikelere işaret ediyor.
Türkiye bundan sonra ABD’nin ve onunla hareket eden batılı güçlerin ülkemizi çevrelemeye, kuşatmaya, yıpratmaya ve hatta bölüp parçalamaya yönelik attıkları her adıma karşı önlem almaya çalışırken ya da bunlara karşı hamleleri tasarlarken, CHP’nin bu güçlerin içerideki unsuru haline gelmiş olma gerçeğini de gözetmek zorunda.
Zira tezkereye “hayır” demesi, diyebilmesi CHP’nin tamamen söz konusu güçlerin kontrolüne geçtiğinin işareti diye düşünüyorum.
Tezkerenin Meclis’ten geçmesiyle birlikte yeniden ve daha güçlü şekilde gündeme oturan Irak ve özellikle de Suriye’de terör örgütü PKK/PYD’ye yönelik operasyon konusunun çok yönlü olarak, en çok da CHP’nin içine girmiş olduğu bu durum dikkate alınarak değerlendirilmesi büyük önem arz ediyor.
Bu çerçevede muhtemel operasyon ile gereklilik ve risklerin yeniden ele alınmasında fayda var.
Birincisi ABD’nin Türkiye yaklaşımları Zeytindalı ve Barış Pınarı harekâtları sırasındakinden çok daha farklı.
Joe Biden’ın bu ay başında Suriye ile ilgili “Ulusal Acil Durum Hali”nin uzatılmasına ilişkin kararı ile birlikte Kongre’ye gönderdiği mektupta Türkiye’nin Suriye’deki varlığını kendileri için ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturduğuna dair ifadeleri, ABD’nin Türkiye’nin muhtemel bir operasyonuna karşı Zeytindalı ve Barış Pınarı harekâtları sırasındakinden daha farklı yaklaşımlar içine girebileceğine işaret ediyor.
Bir diğeri Suriye’de en önemli aktör pozisyonundaki Rusya da özellikle İdlib konusunda Türkiye ile yaşadığı görüş ayrılıkları yüzünden doğrudan olmasa bile Türkiye’ye karşı yaklaşımların içine girme ihtimali çok yüksek.
Üçüncü, yeni ve önemli bir diğer konu ise hafta ortasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye konulu oturumunda Çin ve İran’ın Türkiye’ye yönelik tehdit içeren açıklamaları.
Kuşkusuz Türkiye, ulusal güvenliği ile ilgili bir durum söz konusu olduğunda karşısındaki güç ya da güçlerin kim olduklarına bakmaksızın gerekli adımları bugüne kadar attığı gibi bundan sonra da atmaktan çekinmeyecektir.
Ancak Türkiye’nin karşısında sadece bu dış güçlerin değil, tezkere oylamasının gösterdiği şekliyle tamamen o güçlerin talimatları doğrultusunda hareket etmeye hazır ve nazır hale gelen bir “iç güç” gerçeğiyle de karşı karşıyadır.
O “iç güç”, ana muhalefet partisi CHP’dir.
Türkiye sınır ötesinde bu dış güçlerin maşası terör örgütleriyle mücadele ederken hatta belki bu dış güçlerin bazılarıyla doğrudan karşı karşıya gelirken içeriden “iç güç”ün yumruklarına maruz kalacağı aşikârdır.
Kuşkusuz, Irak’ta terör örgütü PKK’ya yönelik başarılı bir şekilde sürdürülmekte olan operasyonların benzerinin bu terör örgütünün Suriye’deki unsuru PYD/PYG’nin denetimindeki bölgelere yönelik de gerçekleştirilmesinin bir gereklilik hatta zorunluluk haline geldiği görünüyor.
Ancak bu operasyon için düğmeye basılmadan önce Suriye konusunda Rusya ile çok boyutlu bir uzlaşıya gitmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Rusya ile varılacak bir uzlaşı sonrası yapılacak atılacak adımların operasyonun başarı oranını çok daha yükselteceği gibi, HDP ve CHP’nin içeriden operasyonu boşa çıkarmaya yönelik çabaları da daha kolay bir şekilde boşa çıkarılabilecektir.
Irak ve Suriye’de ABD’ye rağmen ve gerekirse ona da karşı yürütülen bir operasyonun Zeytindalı ve Barış Pınarı harekâtları gibi ciddi bir başarıyla neticelenmesi halinde söz konusu güçlerin Türkiye’yi dışarıdan kuşatma çabalarına büyük darbe vurulacağı gibi aynı güçlerin, kendi güdümlerindeki “iç güçler” eliyle hükümeti yıkma hevesleri de kursaklarında kalacaktır.