Geçmişte, kitap yazmıştım, adı "İhanete Uğramış Yemekler " idi.
Yaşanmış bir aşk hikayesini, biraz kurgu, biraz hayal ile karıştırıp yazmıştım.
Kitabın aslında devam kitabı da var, hatta yazdım. Nedenini bilmiyorum ama çıkarmak içimden gelmedi, istemedim.
Bu romanı bir kadın anlatıyor, adama çok aşık, vanilya kokulum diyor başka bir şey demiyor.
Adam onu başka kadınlarla aldatıyor, kadın bu ilişkiden gidemiyor, kadın bu ilişkide kendini bir yere koyamıyor.
Ama bu vanilya kokulu adama, her akşam özene bezene yemekler yapıyor. Akşam yemekleri masum geçirdikleri tek saatler, sonrası yalan, dolan, takip, yakalama, böylece uzun zamanlar yaşıyorlar.
Neyse, arkadaşım ile Eminönü Mısır Çarşısına gideceğiz, toplu taşıma aracına biniyoruz, sabahın erken saatleri ama insanlar ter kokuyor, çok kötü, yanında nefes alan adamın soluğu, çok kötü kokuyor.
Aman bunlar neden böyle kötü kokuyor, şakır şakır su akıyor neden yıkanmıyorlar. Ya da bir diş fırçası, bir diş macunu, gece yatarken yapacağın bir gargara sabah nefesini mis gibi yapar, diye sorgulayıp suçlayacağıma benim aklıma bambaşka şeyler geliyor.
Çocukluğumu düşünüyorum, dedem yokuş çıkardı eve terli terli gelirdi, sarılırdım mis gibi kokardı. Terini koklardım, ter mis gibi kokardı.
Annem onca çocuk, onca iş güç, koşuşturma, yüzü gözü terli sarılırdım, terini sevdiğim kadın, mis gibi ter kokardı.
Ya büyükannem, terlese de sarılsam, ıslak terinden öpsem, o ter konusunu hiç unutmadan diyorum.
İnsan ilk ekmeği aldığı fırının kokusunu unutmazmış, bu da böyle işte.
Bir yerde okumuştum, aslında bütün insanların terinin asiditesi aynı imiş, ama aromaları değişirmiş.
Ter kokusunun beslenmeyle ilgili olduğunu bildiğim halde.
Şimdilerde, sinir, stres, herkes asabi, herkes kavgacı, herkes tanımadığı insanlara sataşıyor, bu ter kokusunun, asiditesinin de bu nedenle de değiştiğini düşünüyorum.
Teknolojinin de bu ter kokusunun aromasını değiştirdiğini düşünüyorum.
Büyük şehirlerde yaşayan, insanların yalnızlığından da bu ter kokusunun asidinin ve aromasının değiştirdiğini düşünüyorum.
Ter konusu denen şeyin sadece beslenmeye ilgili olması imkansızlığında kalakalıyorum ve inanamıyorum.
Son bir olay var.
Şarkıcı Hatice, bir defileye çıkıyor, şeffaf bir elbise ile yürürken, bilerek ve isteyerek poposunu açıyor ve görsünler istiyor ve gösteriyor.
Tam 2 milyon kişi videoyu tıklıyor, seyrediyor ve başlıyorlar hakaretler etmeye, küfür etmeye, çoğu da kadın.
Bir konu, bir olay hakkında herkese söz söyleme hakkı, mecburiyeti doğar mı? Doğmaz değil mi.
Evet kadın yapmasa olurmuş, ben olsam yapmazdım, diye düşünebilirsiniz, ama o zaman seyretmezsin, bakmazsın, ilgilenmezsin.
Ama kendi namusunun üzerinden, kadının bunu yapmasının sebebi kendince bilinirken, birinin üstünde tepinmek niye ki.
Bunca insan, böylesine kötü şeyleri yazarken, hangi nefret duygusu, hangi hormonları ile saldırırken, iyi kokabilir mi.
Sanıyorum sorunumuz burada.
Bu konuyu niye buraya bağladım; şimdi evde, yolda işyerinde bu kadının videosunu gören, yazan, inanılmaz hakaretler eden, inanılmaz küfürler eden insanlar iyi kokabilir mi?
Sen iyi bir insan değilsen, iyi düşünmeyen, birinin canını acıtma derdinde olan biriysen, sen iyi kokabilir misin, senin terin iyi kokabilir mi.
Ruhun iyi beslenmiyorsa, sen istediğin kadar yıkan, sen iyi kokamazsın, imkânsız.
Ter kokusunun değişmesi, bence bu.
Bunca kavga, bunca kötülük, bunca merhametsizlik ve acımasızlık varken.
İyi kokmak imkânsız.
Funda’nın aklındakiler
Beşiktaş'ta bir mekân.
Nil Karaibrahimgil ve Kalben orada konser vermek üzere anlaşma yapmışlar.
İddialara göre, özel güvenlik görevlileri bir kadını darp ediyorlar. Kadın gidiyor, darp raporu alıyor, bunu twitterdan yazıyor.
Mekân sahibi bunun karşılıklı darp olduğunu söylüyor ki, bence de öyle.
Bu gelişmeler üzerine, Kalben ve Nil Karaibrahimgil konserlerini iptal ediyorlar ve sosyal medya hesapları üzerinden bunu duyuruyorlar.
Emeği geçen herkese teşekkür ederiz, bilet alan herkese teşekkür ederiz, iadeleri yapılacaktır.
Kız çocukları bir ülkenin annesidir, yine bir yerlerde müzikle buluşacağız, diye yazıyorlar.
Son zamanlarda duyduğum en onurlu davranış olmuş, bir mekânda iki kadın dövüşüyorsa, bizim iki kadın yokuz demişler.
Bu iki menfaatsiz kadını, yanaklarından öperim.
Çocukları anaokuluna ve ilkokula giden tüm anneler, kendi sınıfının ortak anneleri ile WhatsApp grupları kurarlar.
Ben bazı ortak yazışmalara, tesadüfen denk geldim, ne kadar eften püften meseleler konuşuyorlar, dert ediyorlar inanamazsınız.
Ülkenin gerçekleri nere, çocuklarınızın imkanları nere, sizin dertler nere ömründe zeytin görmemiş çocuklar, çamur içinde 6 kilometre yol yürüyen okuluna giden çocuklar nere.
Çocuklar hep eşit olsun isterim ben, ama gerçek öyle değil bilirim.
İmkanları olan çocuklarla, imkânsız çocukları imtihan da etmem ben.
Şimdilerde okul ücretlerine gelecek olası zam için, whatsApp gruplarında anneler kıyamet koparıyorlarmuş.
Yıllık 65 bin TL’ye varan ücretlerden bahsediliyormuş.
Valla nedense, niyeyse pek dert edinemedim.
En iyisi alın çocuklarınızı, devlet okuluna verin, ilkokulu özelde okumanın, sınıflarda ki öğrenci sayısının dışında pek faydası yok.