Müslümanlar "Temizlik imandandır düsturundan hareketle maddi ve manevi temizliğe riayet ediyorlar.

Son günlerde pandemiden dolayı bütün dünyada temizlik ve hijyene çok önem veriliyor. Müslümanlar “Temizlik imandandır düsturundan hareketle maddi ve manevi temizliğe riayet ediyorlar. Bir Müslüman günde beş vakit abdest alıyorsa, bir de manevi temizliği yani kalp temizliği varsa, abdestiyle birlikte diğer temizliklere riayet ederse mümkün mertebe korunaklı olabiliyor.

Allah “Orada temizlenmeyi seven adamlar var, Allah da çok

temizlenenleri sever” Peygamber Efendimiz de “Din, temizlik üzerine kurulmuştur” buyurmuştur. İmam Gazzâlî temizliği dört mertebede alır:

1. Dış görünüşün kirlerden ve pisliklerden temizlenmesi.

2. Âzâların suçlardan ve günahlardan arınması.

3. Kalbin kötü huylardan arınması.

4. İç âlemin Allah’tan başka her şeyden temizlenmesi.

Birinci ve ikinci mertebeler zâhîri temizlikle alâkalıdır, zîra zâhîri tahâret bedenin kirlerden, pisliklerden temizlenmesini ve uzuvların suçlardan, günahlardan arınmasını kapsar.

Bunun için de gusülle, abdestle ve elbiselerin yıkanması ve temizlenmesiyle, temiz suyun arınmasıyla, görünen ve görünmeyen bütün mikrop ve pisliklerden uzak durulmasıyla sağlanır. Bunların hepsi bellidir. Bu durumda bugünkü şartlara dönersek; insan gerçek anlamda her

an Peygamberin ve Allah’ın emrine uyarsa, içinin ve dışının dâima temiz kalmasına dikkat

edecektir. Müslümanlığı hakkıyla yaşarsak mikrobun bize bulaşması daha az ihtimaldir.

Bunun iki sebebi vardır;

1. Temizliğimize dikkat etmek.

2. Kul hakkı yememek için, insanlarla irtibatta devletin verdiği emirlere uymak.

Uzuvların temizliğini anlatırken, bu tür temizlik insanlarla ilişkilerimizde ortaya çıkan âdâbımıza da yansır. Uzuvlarımızdan herhangi birine, haram olan bir fiilden, meselâ gözü harama bakmaktan alıkoymak gibidir. Böylece Müslümanlar arasında güveni kurmuş oluruz.

Süfyân-ı Sevrî’ den şöyle bir rivâyet vardır;

Bir gün arkadaşlarıyla birlikte sokakta yürürken, arkadaşı yanından geçtikleri evin yüksek

ve muazzam kapısına bakar. Süfyân, arkadaşına şöyle der:

“Böyle yapma. Eğer insanlar o kapıya bakmasalardı, sâhibi bu isrâfa sürüklenmezdi” Kulağı kötü şeylerden arındırmalıyız. Burada da İmam Şâfî’nin bir olayını zikredebiliriz; Bağıra bağıra kötü sözler söyleyen bir satıcının yanından geçerken, öğrencilerine:

“Kulaklarınızı kapatın ve ahlâksız lakırdılardan koruyun” der. Ağzı yalan sözden, gıybetten, laf taşımaktan ve her tür haram sözden, hattâ terbiyesiz laftan koruyarak temizleriz. Allah’ın adının anıldığı yerlerde olmayı tercih ederiz. Eli harama uzanmaktan temizleriz ki, hayır için uzansın.

Bedenin zâhîri temizliği ve mânevî temizliği bu demektir. Bu temizlik insanda sâbitlenirse, o hem insanların birbiriyle olan ilişkilerini korur, hem insanlara doğruyu gösterir, hem de ümit kesmemeyi, Allah’la daima beraber olmayı ve Allah’ı memnun etmek için çalışmayı hal haline geçiririz.

İmam Gazzâlîye göre: “Mârifetullah; Allah’tan başkasını kalpten çıkarmadığı sürece, insanın iç dünyâsına hakîkî olarak yerleşmez” Yâni kalbine Allah’ı koyar, karşısındakini “Yaratılmışı severim, yaratandan ötürü” diye sever veya en azından hürmet eder; kul hakkı yememeyi, hayvan hakkı yememeyi, hattâ bitki hakkı yememeyi öğrenir. Bu şekilde bir yaşam da hem Allah’ı memnûn eder, hem de kul kendini ve etrâfı bu hastalıktan korumuş olur.

İslâm’da, birlikte yaşayan insanların diğerinin hakkına mutlaka riâyet etmesi lâzımdır. Bu bağ, İslâm kardeşliğinin zarûrî bir sonucudur. Kendi için istemediği bir şeyi başkası için de istememek, Müslümanlığın baş şartıdır. Müslümanı söz, hâl ve davranışıyla incitmemek, yâni bunun içine onu ‘hasta etmemek’ de giriyor, çünkü Resûlullah: “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir” diyor. ‘Mümin’i de şöyle târif ediyor;

“Müminler; malları ve canları konusunda, kendisine güven duydukları kimsedir. Kötülüğü terk eden ve kötülükten kaçınan kimseye de, ‘Muhâcir’ derler” diyor.

Müslümanın görevleri;

• Mütevâzı olmaktır.

• Kimseye küsmemektir.

• Büyüklere saygı gösterip çocuklara şefkat göstermektir.

Bütün bunların içinde de, anlaşıldığı gibi, herkese mertebesinden davranıp insanları korumakla yükümlüdür. Yâni hem kendini, hem çevresini korumakla yükümlüdür.

Onun için, insanın bu devrede başkasına hürmet etmesi, onu ve kendini korumasıyla alâkalıdır.

Duâlara gelince;

Öncelikle bütün dünyâ için; bu mikrobun bir an önce vazîfesini tamamlayıp gitmesini Allah’tan dileriz. Hasta olanların hastalığı rahat atlatabilmeleri için duâ edebiliriz. Allah’ın ‘Şâfî’ sıfatını anarak, ondan şifâ bekleriz, çünkü şifâyı verecek olan yalnız Allah’tır.

Bu mikrop da vazîfesini yapınca, kurtulmamızı sağlayacak sâdece Allah’tır. Dolayısıyla birbirimiz için duâ ederiz, hasta olanların acı çekmemesi için duâ ederiz, gençlerimiz için duâ ederiz ve yeni devreye ve yeni olaylara alışabilmek için duâ ederiz. Yâni devletin koyduğu kural ve kâideleri güzel karşılayabilmek için, ümidimizi kesmeden, duâ ederiz. Yapmamız gereken bunlardır vesselam.