Futbol dünyamızda son günlerde, daha doğrusu, Milli Takımımızda Fatih Terim'in görevden alınması sonrasında Galatasaray ile görüşüyor derken birden bire Milli Takım'ın başına getirilen Mircea Lucescu'nun, hiç yokken gündeme gönderdiği "salvo" ile, yabancı serbestliğinin yarattığı olumsuzluklar, sanki yeni bir olaymış gibi konuşulmaya başladı.
Futbol dünyamızda son günlerde, daha doğrusu, Milli Takımımızda Fatih Terim’in görevden alınması sonrasında Galatasaray ile görüşüyor derken birden bire Milli Takım’ın başına getirilen Mircea Lucescu’nun, hiç yokken gündeme gönderdiği “salvo” ile, yabancı serbestliğinin yarattığı olumsuzluklar, sanki yeni bir olaymış gibi konuşulmaya başladı. Bu konuda genelde karnından konuşanlar, dut yemiş bülbüle dönenler, yeni bir şey keşfedilmiş gibi, birden bire akılları başlarına gelmişçesine, akıllarına takılanlarla katkıda bulunmaya çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde gazetelerden birinde; Spor Toto Süper Lig’de bu yıl yer alan takımlardaki yabancı ve yerli sayısıyla ilgili istatistiki bilgiler yer aldı. Şampiyonluğa oynayan takımlarımızın hemen hemen hepsinde, yerli yabancı oranı neredeyse yok gibiydi. Bunlardan; Fenerbahçe’de genelde 3, bazen de 4 yerli yer almasına karşın, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’da bu sayı genelde iki civarlarındaydı. Geçtiğimiz hafta sonunda oynanan Galatasaray-Kasımpaşa maçındaki Galatasaray ilk onbiri tamamen yabancılardan kuruluydu.
Piyangodan çıkar gibi Milli Takımın başına getirilen Lucescu, öncelikle yabancı sayısının serbestliğinden şikayetlendi. Bazı Milli Takım oyuncularının; ya sakat ya da kendi takımlarında bile kadroya giremeyenler olduğunu görünce, milli kadroyu oluşturmada sıkıntılar yaşadı. Bu olumsuz ortamda gruptaki Ukrayna karşılaşması da kaybedilince durum daha da can sıkıcıydı. Gündem karıştı. Bu karmaşa döneminde Eskişehir’de oynanan gurubumuzun ikinci karşılaşması Hırvatistan maçında alınan galibiyet, hem moralleri hem de grubumuzdaki durumu biraz düzeltmesi açısından oldukça önemliydi. Bu galibiyetle durum biraz düzelir gibi, yabancı konusu biraz gündemden düşmüş gibiydi ama, futbolumuzdaki yabancı sayısının fazlalığı konusundaki tartışmalar hep gündemde kalacak gibi görünüyordu.
Süper Lig takımlarımız, bu yıl transferde oldukça hareketliydiler. Avrupa’da işi biten, açıkta kalan ne kadar futbolcu varsa, akın akın Türkiye’ye geldiler. Bu dönem, yabancıların kendileri için çalıp, kendilerinin oynadığı bir futbol ligimiz oldu. İçlerinde iyileri olduğu gibi, laf olsun diye alınanlar da var. Genelde sözleşmesi biten oyuncular tercih edildi ama, süreçte yan gelip yatanlar da olacak gibi. Özellikle adaptasyon süreci diyerek birinci yarıyıl sonuna kadar idare edecekler de yok değil.
İş o kadar çığırından çıktı ki; alt liglerde de yabancılar konuşulmaya başlandı. Oralarda da yabancılar var ve takımlarının kurtarıcıları durumundalar.
Bir an düşündüm, Allah’tan bu yıl etkisini arttıran ve takımlarımızın başında demoklesin kılıcı gibi sallanan UEFA’nın ciddiyetle ve kararlılıkla uygulamaya başladığı Finansal Fair Play/FFP uygulaması var da iş daha da kontrolden çıkmadı. Buna rağmen Süper Lig takımlarımız tıka basa yabancı futbolcular ile doldurulmuş durumda.
Önümüzde hala; dünya kupası gruplarına kalabilmemiz için kritik iki karşılaşmamız daha var. Eldeki yerli futbolculardan kurabileceğimiz bir milli takım kadrosu ile bunu başarmaya çalışacağız.
Yabancı sayısı konusuna ben o kadar olumsuz bakmıyorum. Ama, TFF’nin bu konuda daha dikkatli davranması, takımların alt yapıya daha çok yönelmeleri konusunda teşvik edici önlemler alması ve uygulaması gerekecek. Bu konuda şu sıralarda adından çokça söz edilen İzmir Kulübü Altınordu örneği dikkatlice incelenmeli ve bu sayılar arttırılmalıdır.
Her şeye rağmen; şuan gurbetçi kökenliler de olmak üzere, tecrübelilerin yanı sıra, çoğunluğu gençlerden oluşan oldukça zengin bir milli takım kadrosu var Lucescu’nun elinde.
Dünya Kupası’na katılabilmek için grubumuzda yapmamız gereken çok önemli iki maçımız daha var. Bu karşılaşmalardan ikisini de kazanmamızın neredeyse şart olduğunu görebiliyoruz.
Şimdilik yabancı konusunu bir kenara bırakıp elimizdeki kadronun moralini yüksek tutalım, onlara güvenelim ve bu gruptan çıkalım.