TARIK BUĞRA YÜZ YAŞINDA

"Düşman bir mi? Sen ona bir daha ekle. Üç mü, beş mi? Sen ona bir de kendini ekle..."

Abone Ol

Tarık Buğra, bu sözleri Kurtuluş Savaşı sürecinin anlattığı Küçük Ağa’da sarf etmiş. Dün 30 Ağustos’tu ve birbirimize olan inancımızı, vatanımıza olan aşkımızı bir defa daha teyit ettik. 2 Eylül, yani bundan iki gün sonrası Tarık Buğra’nın yüzüncü doğum günü. Türkçemize devasa eserler bırakan millet olma şuurunu aktaran metinlerdir. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı kalın çizgilerle karikatürize etmeden yani kalemin namusunu koruyarak aktarmış değerli bir isim. Anadolu’nun yorgunluğunu, ümitsizliğini aktardığı sahneler gerçekçidir. Ama içinde umut da vardır. Bu yazıyı okuyanlar arasında 1918 yılında doğan olduğunu sanmıyorum. Ama Tarık Buğra 1918 yılında, tarihimizin belki de en karanlık günlerinde doğdu. Kendi çocukluğu nedeniyle o günleri tam olarak hatırlayamasa da daha dün olarak yaşayan insanlardan dinleyerek beslendi. Gün geldi, kaleminin borcu olarak yazdı bu toprakların zor dönemlerinin hikayesini. Hüzünlü bir umutla, hamasete başvurmadan bir destanı kaleme aldı.

Yazının girişindeki sözü günümüze uyarlayalım. Düşmanlarımız bir değil, birden fazla. Yenmemiz gerekiyor, bunun için de dostlar bulmamız gerekiyor, önce kendimizi bulmamız gerekiyor. Kendimize düşman mıyız? Düşmanlar arasına kendimizi nasıl ekleriz? Evet, ahmaklık en büyük düşmanımız. Kendimizi retoriğin esiri yaparak tüm ödevlerimizi unutmak en büyük düşmanımız. Öyle bir düşman ki en kolay düşmanlar karşısında bile bizi çaresiz kılıyor, en güçsüz virüsleri vücudumuz için ölümcül kılıyor. Umutsuzluk diğer bir düşmanımız. Kendi gücümüzü kullanmamızı engelleyen bir kilit vazifesi görüyor.

Tesir edemeyeceğimiz büyük olaylara bakarak besleniyor umutsuzluk hastalığı. Oysa yapacak o kadar çok şey var ki. Okumak, daha çok şey öğrenmek, sonra o okuduklarımızı kalemimiz yettiğince yazmak. Eşimizi, dostumuzu, evladımızı, torunlarımızı bu bilinç ile kuşandırmak. Tarık Buğra bunu yapmıştı. Küçük Ağa’da Anadolu’nun ortasında bir tohum atmaya çalışmıştı. Milli Mücadele’nin bu küçük kesitindeki öz; umuttu, cesaretti. Bu tohum, öz büyüdü ve bir destana dönüştü.

Tarık Buğra yüzüncü doğum gününde bize düşmanlarımız arasından kendimizi çıkarmamızı öğütlüyor. Hem bireysel hem de toplumsal olarak. Kendimizle gireceğimiz hiçbir mücadeleden galip çıkamayız zira.

Boş sözlerle birlikte umutsuzluğu da bir kenara atıp çalışmaya koyulmanın vaktidir. Bir Tarık Buğra kitabı açın ailece, hem Türkçenin keyfine varın hem de geçmişin ibret dolu sayfalarında tur atın. Yok izlemek isterim derseniz, TRT Arşivi’nin internet sayfasında Küçük Ağa’yı açıp izleyin. Mazeretlerin sisi dağılınca başarmaya ne kadar yakın olduğumuzu göreceksiniz. İzmir’e dek düşmanı kovalayan atalarımız tam da böyle düşünüyordu işte.

Bu vesileyle bize bizi hatırlattığın için tekrar teşekkür ederiz Tarık Buğra. Bedenin bu dünyadan göçmüş olsa da yazdıklarınla hep varsın. İyi ki doğdun!