İnternet hayatımıza girmekle birlikte artık dünya globalleşti.
HAK’TAN YANSIYAN
Konu haklılığımız veya haksızlığımız değildir. Konu haklı veya haksız olduğumuz durumda barışı sağlayıp sağlayamadığımızdır. Bölünmeye, ayrılığa, kavgaya veya küslüğe sebep verip vermediğimizdir. Öfkelerimiz çetin ayrılıklara yol açacak kadar kabarmışsa haklı veya haklılığımızın ne önemi var!.. Dikkat edeceğimiz husus haklı olsak bile muhatabımızı ezmemek ve ona karşı nefsani davranmamaktır. Yoksa muhatabımızın kalbini kırmak dökmek insanlığın onurunu zedelemek anlamına da gelir. Hak kendimiz için nefsimiz için istenen bir şey olmaktan çıkmadığı sürece Hak’kın manası zuhur etmez. Ancak şeytanın zil takıp oynayası gelir.
……
Münevver kişi nuru ile yolda kalmışların yolunu aydınlatır. Gideceği yeri ışıklandırır ki ayağına takılacak taşı önceden görüp kenarından geçebilsin. Bizim kültürümüzde sanat ve sanatkârın da amacı budur. Önce ışığı kendine tutmak sonra da o nurdan aksedeni topluma yaymaktır. Yoksa sanat bizde kuru bir heves ve duvarları süsleyen bir renk, kulakları çınlatan bir sada olmaktan çıkar. Bu durumda gözü de kulağı da tırmalar. Sanat münevveri, nuru ile Hak’ın ışığını yayabilen, herkes tarafından sevilen ve gönüllere huzur verebilendir vesselam.
ŞUUR BOZUCU OYUNCAKLAR (!)
Bir binayı yapmak ne kadar zor ise, bir binayı yıkmak ve yerle bir etmek o kadar kolaydır. Bir düzeni oluşturmak, sağlam temellere oturtmak büyük bir çaba gerektiriyor. Oysa düzeni bozmak, trafiği altüst etmek için bir sürücünün bir dakikalık direksiyon başında uyuklaması bile yeter. Zincirleme trafik kazaları aklın baştan alınmasıyla gerçekleşiyor. Ya uyuklayacaksın, ya alkol kullanacaksın, ya da yorgun yorgun direksiyon başına geçeceksin. Sonuç; facialar ve ölümler kaçınılmaz oluyor. Bütün mesele şuurlu olabilmektedir.
.....
İnternet kullanmayanımız yok gibidir. Tarama motoruna “Tuvalet şekeri” sözcügüyle girdiğimizde karşımıza neler çıkıyor bir bakın. Japonya menşeeli çocuk oyuncakları, aklı, zihni, hafızayı zorlayacak derecede iğrenç ve daha çocukluktan yavrularımızın şuurunu bozarak birer mahlûk haline getirecek tuzaklarla dou olduğunu söyleyebilirim. Açıkçası klozetten şeker nasıl yenirin plastikten sözüm ona mini oyuncaklar yapılmış!.. Klozetin içine de şeker konmuş; dolayısıyla sıradışılığı mizahi bir anafikre oturtulmaya çalışılmış. Açıkçası bu durum dine, imana, ahlaka, vicdana, insanlık fıtratına aykırı bir silah haline getirilmiş. Çocuklarımız bu yolla şuuru bozuluyor. İğfal ediliyor. Çocuklarımız birer zombi mahlûk haline getirilmek isteniyor.
.....
Şuuruyla oynanan çocuklar ne olur biliyor musunuz? Katil olur, cani olur, sapık ve tacizci olur. Şuuru bozuk bir insanın sevgisi, şefkati, merhameti olmaz. Vicdanı ve insanlığı olmaz. İyilik iyiliği beraberinde getirir; buna karşın kötülük de kötülüğü körükler. Bugün toplumu ifsat eden şeyler; alkol, sigara, bonzai, esrar gibi dinen de yasak olan bu tür alışkanlıkların önü malesef alınamıyor. Kanunlarımız çaydırıcı olamıyor. Gereken eğitim de aileden başlayarak, okulda ve çevremizde verilemiyor. Bununla birlikte diğer ahlaki erdemlerimiz de yerle bir ediliyor. Uyuşturucu trafiğinden tutun da, ilaç ve silah sektörünün idare edildiği dünyanın değişik noktalarında yaşayan imtiyazlı ailelerin iradeleriyle kanunusuzluk yürütülüyor. Dünyadaki, açlık, sefalet, savaşlar, katliamlar sömürgeci devletlerin eliyle insanlık onuru ayaklar altına alınıyor. O halde önce bize büyük bir iş düşüyor.
.....
Basit bir oyuncaktan ne çıkar diyemeyiz!.. Basit dediğimiz ve gözle görülmeyen bir virüs koskoca bir fili devirebilir. Bir çocuğun şuurunun bozulması demek; bütün insanlığın şuurunu kaybetmesi demektir. Dine, inanca, ahlaka, akla, mantığa ve fıtrata uymayan hiç bir şeyi evimize sokmamalıyız. Bu tür şuuru bozan oyuncak bile olsa yapımı ya da ithaline asla göz yummamalı, satana da alana da ağır çezalar getirilmelidir. Bundan millet ve devlet olarak da sorumluyuz. Umarım yetkililer bu yayınımızın gereğini yerine getirirler.
BİR FOTOĞRAFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Ey güvercinler!..
Küçücüktüm; kanat seslerini duyduğumda ve beyaz düşler gördüğümde, o günden bugüne geldiğimde, hiç eksilmedi yürek çırpıntısı yüreğimde. Sanki beyaz güvercin göğüs kafesimi yırtarcasına kanat çarpıyordu yüreğimde. En mahrem düşlerim zihnimde ve belleğimde; bir sır gibi filizleniyor, yeşilleniyor, çiçek açıyor büyülü bir sır gibi hayat buluyor yüreğimde. Düş üstüne düş gördüm. Aynı düşü ikinci, üçüncü düşümde de gördüm. Ben beyaz bir güvercinim. Mağrayı koruyan kutsal güvercin gibi. Barış barış diye uğuldayan barış güvercini gibi. Bırakın dünya beyaza boyansın; boyansın ki karanlıklar bir bir dağılsın. Çocuklar ağlamasın. Her şey beyaza bürünsün; Arafat dağı kadar. Bırakın mahşer beyaza bürünsün. İnsanlık ölmesin ve dirilsin. Büyüdükçe küçülüyorum; çocukluğumun masumiyetine iniyorum. Büyüdükçe zorbalaşan nice şımarık zalimleri biliyorum. Savaş mı istiyorsunuz? Önce nefsin zaaflarından başlayın savaşa. Barış mı istiyorsun? İyilikle, güzellikle, doğrulukla muamele edeceksin muhatabına. Ne biliyorsunuz karşınızdaki belki Allah dostudur; onun kalbini kırmakla, Mevla’nın rızasını yitirmek demektir.
Ey etrafımı saran güvercinler bakmayın bana öyle; ben de sizdenim ve sizinleyim.
MİNİ RÖPORTAJ
Danende Topluluğu; Danende Bilgin, Danende Lugat ve Danende Monokl olmak üzere 3 proje ile yürümektedir. Ekibin amacı, gençlerin kendilerini ifade edebileceği bununla birlikte yeni bilgiler öğrenebilecekleri okuma etkinlikleri düzenlemektir. Grubun danışmanı Tenzile Erdoğan İHL öğretmeni Ramazan Aydın ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine teşekkür ediyoruz.
1. Danende nedir?
Farsçada “bilen-bilgili-bilgin” anlamına geliyor.
2. Münevver ile Aydın arasındaki fark nedir?
Aslında bu iki kavram bizim olaylara hangi pencereden baktığımızı göstermesi açısından önemli bir örnek. İkisi de toplumu fikri manada besleyen kişi anlamanı gelmesine rağmen; münevveri Doğu kaynaklarından, aydını ise Batı kaynaklarından beslenen kişi olarak nitelendirebiliriz.
3. “Rabbinin Adı ile Oku” bizi nasıl bir tefekküre yöneltmeli?
Tabi okumayı sadece yazılı olanı okumak olarak düşünmemek lazım. Peygamberimiz ümmi idi biliyorsunuz. Burada ifade edilen hususun, var olan her şeyin sahibini tanımak ve dünyayı da bu perspektiften okumak şeklinde anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
4. Medeniyetimizin kökleri ibaresinden ne anlamalıyız?
Medeniyeti, bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların ortaya koydukları değerler toplamı olarak tanımlayabiliriz. Bu değerlerin ortaya çıkabilmesi için bir hareket noktası gerekli. Yani onu şekillendirecek, onu yoğuracak bir anlayışın varlığı oldukça mühim. İşte bizim medeniyetimizin hareket noktası, onu yoğuran temel saik İslam’dır. Medeniyet köklerimiz ifadesiyle anlatılmak istenen husus budur.
5. Okumak nasıl bir özgürlük sağlar insana?
Okumak çok enteresan bir husus aslında. Bilmediğiniz bir durum hakkında bilgi sahibi yapıyor hayalini kurmadığınız bir düzenin hayalini kurduruyor size. Tâbi olmaktan çıkarıyor, fikri olan bir birey haline getiriyor sizi. Hayatınızı anlamlı kılıyor, niçin yaşadığınızı ve nasıl yaşamanız gerektiğini söylüyor size. Rüzgârın estiği yöne değil, gidilmesi gereken yere götürüyor sizi. Bunu yaparken tek yönlü bir etkileşime sokmuyor sizi, her türlü bakış açısı kazandırıyor aslında. Ezcümle prangalardan kurtarıyor, fikri bir özgürleşme sağlıyor.
POZİTİF:
Komşumun duası
Alt kattaki ve hemen girişin karşısında dairesi olan sevgili komşum, zaman zaman daire kapısına bazı yazılar asar. Bazen bir kandil kutlaması olur bu bazen de bir hadis. Bu kez yüzümü kocaman gülümseten bir dua ile karşılaştım evimden çıkıp dairesinin önünden geçerken. Aslında bizimle paylaştığı bir duaydı bu. İstese evinin iç tarafına da asabilirdi. Allah razı olsun demek ve benim de her duamda ona dua etmek boynumun borcu olsun. “Allah'ın adını anarak evimden çıkıyorum, Allah'a dayanıp tevekkül ettim. Kuvvet ve kudret ancak yüce Allah'ın yardımıyladır.” Bizi güzel bir şekilde, sessizce duaya davet eden komşuma sonsuz şükranlar.
NEGATİF:
Çirkin oluyor
Bir kadın şarkıcı üzerine geçirdiği günlük kıyafetiyle alışveriş için, markete yani dışarıya çıkıyor. Pusuda bekleyen magazin muhabirleri peşinden koşturuyor. Makyajsız haliyle magazincilerle konuşmak ve onlara fotoğraf vermek istemeyen şarkıcı tabanları yağlamış gibi elinde market poşetleri olduğu halde son sürat koşmaya başlıyor. Muhabirler de peşinden. Gazetecilik bu mudur! Karşı tarafın konuşmak istemediği belli. Bu bir nevi taciz değil midir! Güya meşhur olunca bir insan halka mal oluyormuş; öyle deniyor ya!.. Bir de edep, adap ve nezaket kuralları vardır. Bunu bilen var mı!.. Velhasıl kimse kimseyi bir şeye zorlamamalı ve rahatsız etmemelidir.
PERİSKOP
Bir liralık yaşmak, üç liralık şemsiye
Basiretçi Ali Efendi’nin 19.yy’ın ikinci yarısında Basiret gazetesinde İstanbul şehir hayatını konu alan makalelerini okuduğunuzda aslında bugün de fazla bir şey değişmediğini görebiliyoruz. Dönemin Osmanlısında hanımların giyim modasının 1850’li yıllarda bir yaşmak ve şemsiye hadisesi varmış ki köşe yazılarına bile konu olmuş. Basiretçi Ali Efendi hanımların eşlerini hiç düşünmediğinden yakınarak yaşmağın ve şemsiyenin ucuzundan alınmasını teklif ediyor. Zaten bir iki kez kullanılıp bir köşeye atılacak olan bu eşyalara onca para vermenin insanı sefalete sürükleyeceğini yazmış. Belki de bu satırları yazmaya iten kendi zevci veya kız kardeşinin moda tutkusu olmuştur kim bilir. Sonunda da Ali efendi; İsraf haramdır diyerek yazısını bitirmiş. Bugün ise bunların kat be kat fazlasını yaşıyoruz. Eskimeden yepyeni duran giysileri giymeyip gardıroplarımızı tıka basa dolduruyoruz. Sonra da ihtiyacı olanlara veriyoruz. Alsında önemli olan ihtiyacımızdan fazlasını almamaktır; tasarruf etmek. Zira bu şekilde toplumun ekonomik düzeyi dengeyi bulur. Birileri gereğinden fazla harcadığı zaman birileri de fakirleşiyor. Basiretçi Ali Efendi haklı; israf haram!.. Yüce Kitabımız öyle buyuruyor. “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz!.” Çünkü “Allah israf edenleri sevmem” diyor.