SUSKUNLUK İÇ KANAMASIDIR, NERİMAN ABLAM!

Tam 8 yıl önce, sabahın en erken saatleri, hamamda yıkanıyorum.

Abone Ol

Hamamlara, kimseler yokken, henüz herkes uyurken, en erken saatte gitmeye, orada ki sımsıcak su sesi ile baş başa kalmaya bayılıyorum.

Kendi düzenimi kuruyorum, başlıyorum yalnız sıcaklığın keyfini çıkarmaya.

İki bölümü var.

Bakıyorum diğer bölümden su sesi geliyor, uzanıyorum bakıyorum, 80 yaşlarında, dünya güzeli, bembeyaz saçlı, bacakları davul gibi şiş, bir kadın oturuyor.

Bornozumla uzanıyorum, günaydın diyorum, sımsıcak gülümsemesi tüm hamama yayılıyor, günaydın yavrum, sen ne güzelsin diyor.

Memesinin teki yok, sabahın o saati, Allah’ım diyorum, kıyamam neler gelmiş başına diyorum.

Benim adım Neriman diyor, sizi televizyondan çok severim, sizi görünce gidip ekrandan yavrum diye yanaklarınızı severim, diyor.

Nasıl kibar, nasıl naif, nasıl dualı, nasıl şefkatli bir kadın anlatamam.

Şefkatine kurban olduğum kadına içim sımsıcak, sanki anam gibi.

Çıkışta onu bekliyorum, zor yürüyor, arabaya iki kişi tutarak yerleştiriyoruz, yoldan fırından eksi mayalı sıcak ekmek alıyorum ve Neriman ablanın evine gidiyoruz.

Beraber kahvaltı yapıp kahve içiyoruz.

Böylelikle benim hayatımda kıymetli Neriman ablam oluyor.

Çok genç yaşta daha 32 yaşında iken kocası ölmüş, 3 çocukla kalmış.

İki kızı, bir oğlu var.

Aklım hep onda, bugün Neriman ablama gitmem lazım diyorum, ona gidiyorum, dizinin dibinde oturuyorum.

Artık sokağa hiç çıkamıyor, bastonla zor yürüyor, kalp damarları tıkanmış, kulağı çok az duyuyor ve gözü çok az görüyor.

Bugün 90 yaşında.

Hiç anlatmayan dili, ama çok kederli bakışları var.

İçin için kimseye söyleyemediği kocaman bir derdi var, anlıyorum.

Kızlarına ve oğluna bu kadar yıllar boyunca evinde, hiç rastlamıyorum.

Nihayet geçen hafta, pazar günü çat diye gidiyorum.

İçeride bir kalabalık var, eyvah diyorum, Allah’ım sakın kötü bir şey olmasın diyorum, üç gündür hep aklımda içime bir şey mi doğdu diyorum.

Neriman abla kalbinden rahatsızlanmış ve kalbine stent takılmış.

Yorgun, uyuyor, gözünü aralıyor beni görüyor..

Allah razı olsun, kızım gelmiş diyor.

Kızlarını ilk defa görüyorum, ara ara aklıma gelen kızlar neden annelerini yanına almıyor, çok yaşlı artık, kızların yanında yaşaması lazım, diye geçirdiğim duygularım sınıfta kalıyor.

Kızlar, sadece görevlerini yapmaya gelmişler.

Boyunlarında şalları, misafir gibi, her an gitmeye hazırlar.

Annelerine en küçük merhametlerini yakalayamıyorum.

Telefon trafikleri var kendi yavruları ile konuşuyorlar, kendi dertlerindeler.

Herkese yarın sabah 09.00 buradan çıkacağız diyorlar.

Saatlerce seyrediyorum, analık ruhum, evlatlık ruhum yavaş yavaş yere yapışıyor.

Anlıyorum ki bu kızlar annelerini sevmiyor ve aslında hiç sevmemişler.

Dayanamıyorum büyük ablaya soruyorum; anneniz ile çocukluğunuzda genç kızlığınızda aranız nasıldı, size nasıl davranırdı?

Abla anlatıyor, kocası erken yaşlarda ölmüş, bizim suçumuz ne, çok naif, hayat ile başa çıkamadı, bir derdimizi söylesek o daha çok dertlendi, derdimizi söyleyemedik, biz erkenden büyümek zorunda kaldık, hayat bu başına gelen her şeyi kaldıracaksın, kabulleneceksin ve ona göre yaşayacaksın dedi.

Bu mudur, dedim.

Ama dedim, size hiç kötü davranmamış ki, hep iyi davranmış, yumuşacık, pamuk gibi naif bir kadın, hayatı böyle anlamış, emekli maaşı ile üç çocuk büyütmüş ve okutmuş, bir anneye bu anlamda kızamazsınız ki, diyorum.

Çocuklar çok küçük.

Bildiği anneliği yapmış.

Bildiği hayatla bu kadar başa çıkmış.

Evlatlar analarını niye sevmezler ki.

Anadolu’da, Güneydoğu’da, yaşayan analara çok heves ederim ben, 8 tane çocuk doğururlar, hepsi anam der başka bir şey demez, hiçbiri anasının analığını sorgulamaz, bayramda dizinin dibinde el öpmek için sıralanırlar.

Hep düşünürüm, aklım karışır, bazen düşündüklerimi beğenmem, ama analığı sorgulayanlar, beğenmeyenler şehirli çocuklar, eğitimli çocuklar...

Analığını beğenmiyor ve bu nedenle seni sevmiyor.

Bir anneyi çok naif, hayatla başa çıkamıyor diye merhametinin neresine koyabilirsin ki.

Canım çok sıkkın, moralim duvara vurmuş oradan çıkıyorum.

Neriman abla.

Gözlerinin tenhalığını anladım, suskunluğunu anladım.

Her suskunluk iç kanamasıdır, vadesi gelmemiş analık yenilgisidir.

Yorgun yüzündeki, başlangıçsızlığın, bunca yılın emeklerinin hiç olmasıdır.

Neriman abla.

İçin koyu, kopkoyu mavi.

Derin derin düşünürken, analığın küskün rengi var.

Hiç kıyamadım, sana.

Funda'nın aklındakiler..

... Hafta içi erken saatler, Ebru Şallı programı var, konuğu Aşkım Kapışmak.

Konuğu, çok eski tanırım.

Hatta ilk radyo programıma, kitabıyla konuk etmiştim.

Sonra arkadaş yolculuğumuz başladı.

Bayram bilir, hatır bilir, insan ilişkileri kuvvetli bir adamdı.

Zamanla işleri büyüdü..

Hemen telefonlarını değiştirdi, kendini ulaşılamaz hale getirdi, bayram mesajlarını kesti.

Hayatını ve kariyerini önce ünlülerle arkadaş olarak, onlarla sosyal medyada "can dostumla" kahve keyfi fotoğrafları paylaşmaya başladı.

Kariyer hesaplamalarına, satır satır şahit olduğum bir adam olarak bugünlere geldi.

Tebrik ederim.

Programda diyor ki, "affetmek kibirdir".

Zaten bunu söylemese köşemin konusu olmayacaktı.

Affetmek asla "kibir" barındıran bir duygu değildir, kolay da değildir, ama affetmek, razı olmak, rıza göstermek, zamanla kabul etmektir.

Sadece iyi bir şeydir.

Mesela, ben sana çok kırgınım, büyüdükten sonra, kibrini hissediyorum, telefonlara kardeşini çıkarma halini beğenmiyorum...

Ve seni affeder miyim, bilmiyorum.

… Yemekteyiz programı, çok seyredilen bir program...

Ben demiyorum programın reytingleri söylüyor... İyi ki böyle bir program var, yapımcısına teşekkür ederim.

İstatistiklerimizi her gün ispatladığı için.

İnsanımız psikolojik olarak ne halde onu anlıyoruz.

Masada, 2 kadın, 3 erkek oturuyor..

Bunlardan mutlaka birisi ağır hasta, toplumda beşte bir oranında hastamız var demektir.

Kızmayın, casting demeyin, kurgu demeyin, özel olarak kavga ettiriyorlar demeyin, hiçbirine gerek yok.

Zaten bir tanesi o kadar dengesiz, o kadar ağır hastaki, inanılır gibi değil.

Yanlış anlıyor, bağırıyor, hakaret ediyor, sinir krizi geçiriyor, parmak sallıyor, masalara yumruk atıyor.

Programın adı, yemekteyiz değil, sanki kabustayız.

Sunucu Onur Büyüktopçu çok sabırlı, çok terbiyeli, Allah sabrına sabır katsın.