Fidan dikilir.
Fidan dikilir. Korunur kollanır. Biraz daha büyür etrafı çevrilir, rüzgar ve diğer zarar verebilecekleri engellemek için. Suyu, gübresi her ne ise onlarda bir süre verilir. Birkaç metre olunca yılda bir kez, üzerinde birkaç tane de olsa çiçekleri görünmeye başlar ilkbahar aylarında. Ama meyve pek vermez. Verse bile tadı, tuzu pek olmaz. Yıllar geçer, artık ağacına göre 5-10 yıl ve daha uzun sürebilir ağaç olması. Her bahar daha belirgin çiçekleri açar ve ardından tomurcukları, ardından da meyvesini görürüz.
Artık tam bir ağaç olmuştur. Dalları güçlenmiş. Yaprakları sıklaşmış, meyveleri de çiçeğinin çokluğuna göre, hastalıkların o yıl az olmasıyla da orantılı olarak çoğalır. Arılardan tutun, kuşlara, börtü böceklere ve hatta insanlara faydalı hale gelir. Kuşlar içlerine yuva yapar, soluklanmaya gelirler. Bulunduğu çevreyi güzelleştirirler. Bu arada hem börtü böcek de dahil insanlarla beraber meyvelerinden faydalanırlar. Hatta insanlara gölge olur sarı sıcaklarda. Kök saldığı, kendini büyüten besleyen o topraklara da güven verir. Yağmurda selde, suda, fırtına da onları tutar. Sahip çıkar, onlara vermez kendini yetiştiren, köklerini saklayan, yıllarca besleyen o toprakları…
Bunlar madalyonun bir tarafı… Diğer tarafına gelince. Her sene aynı şeyler olur o ağaçta. Her sene baharda çiçek açarlar. Yapraklanırlar. Meyve verirler. Ardından sonbahar gelir. Rengarenk solarlar. Soluşları da renklidir. Tabiata baktığınızda bunu görürsünüz. Usul usul yaprakları dökülmeye başlar. Kimini sel kimini yel alır. Ama alır muhakkak! Ve kış geldiğinde. Artık dallarında belki birkaç yaprak direnir kalmak için. Gerisi sele suya karışır gider. Tabiri caiz ise, cascavlak ortada kalır.. Kuşlar konmaz, meyveleri olmaz, gölgesi kalmaz. Çevreye kattığı o güzelliği de zemheri alır, götürür birkaç ay.
Yağmur ve fırtına çöker o birkaç ay tepesine… Geleni, gideni de olmaz bahar aylarındaki gibi pek… Bakıp geçerler yanından yönünden…
Belki kış şiddetli olursa, dallarından kimisi de kırılır. Yara alır…
Seneye o dallar belki çürür ve kurur. O dallarından ne kendine ne de başkasına hayır gelir artık. Eğer o dal bir hastalıktan dolayı çürürse, bazen diğer dallara kadar sıçrar, müdahil olunmaz ise de tüm ağacın bedenini bile sarabilir, yıllar sonra. Ve o ağacı iyice kurutabilir…
Her yıl, ağaçlardaki hal aşağı yukarı budur. Kimisi de yaz kış yeşil kalır. Onun hikmeti de ayrıdır. Ve zaten nadirdir o tür ağaçlar. Çünkü Allah, yeryüzündeki yeşil olan her şeye istisnaları hariç, sizlere yukarıda tasvir ettiğim aynı kaderlerini yaşatır.
Ve biz insanlar, her yıl bu tabloyu görürüz. Görüp geçeriz daha doğrusu. Ama her yıl. Düşünün ki, bir insan ömrü, ortalama 70-75 yıl civarında. Çocukluk çağımızı, başka bir deyişle aklımızın erdiği yaş olarak 18 yaşı baz alıp, bunu o ortalama yaş olan 70-75’den çıkartırsak, demek ki ömrümüz boyunca bu izah edilen tabloyu aşağı yukarı yaklaşık her insan 50 defa görüyor…
Görür de, bu benzerlikten neyi çıkarır, bir şey çıkarması gerekir mi ya da? Bu nasıl bir benzerlik böyle? Ben kendi adıma şöyle düşünüyorum; “Sanki Allah her yıl, hayatlarımızın bir nevi özetini, bu tabiattaki ağaçlar, kimi bitkiler üzerinden sanki bizlere ana hatları ile gösteriyor!”.
Ki, benim belki bu konuya dair daha göremediğim, tasvir edemediğim, belki sizlerin gördüğü, şahit olduğu kim bilir, daha neler neler vardır! Sonuçta hepimiz beşeriz..
Bir bakıyorum karşımda envaiçeşit ağaç var, ama hepsi tür olarak ağaç. Aynı kompozisyona kuşbakışı baktığımda hepsinin ağaç olmasına rağmen, her türün sonbaharının farklı olduğunu görüyorum. 6-7 çeşit ayrı renk görüyorum. Kimi kırmızı, kimi kahverengi, kimi sarımsı, kimisi soluk yeşil, kimi sarı kimisi de sarı ve kırmızı karışımı renkler! Belki de aynı insan gibi. Her insanın sonu aynı olsa da, sonbaharı farklı olur. Bu konuda bile ağaç ve insanın kaderi sanki aynı gibi.
Hasıla, tüm bu renklerle bu hayat bizlere emanet edilmiş. Bu renklerle hayat güzel. Hepsinin hayatımızda demek ki ayrı bir yeri var, bize işaret ettikleri var, söyledikleri var. Anlayabilenlerimize tabii ki!
Kışa girdiğimiz bu günlerde, memleketimin bir yerinde gördüğüm, rengarenk bir sonbahar tonu aklıma tüm bunları getirdi. Sizin aklınıza neleri getirir, orasını bilmem. Sağlıcakla kalın.