Ermenistan, Gence'de sivil halkı hedef alarak yaptığı saldırılar ile savaş suçu işlemiştir.
Ermenistan, Gence’de sivil halkı hedef alarak yaptığı saldırılar ile savaş suçu işlemiştir. Savaş suçu, asker veya sivil kişilerin, savaş hukukunu ihlâl ettiği durumlarda, uluslararası ceza hukuku çerçevesinde cezalandırılabilecekleri suçları ifade eder. Devletler arası çatışmalarda özellikle sivil halkın öldürülmesi eylemi, savaş hukukunun ihlâli anlamına gelmekte ve bir savaş suçu sayılmaktadır. Savaş suçlarının, uluslararası insani hukuk bağlamında önemli bir yeri olduğu bilinmektedir.
Bu alanda Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi (1945), Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (1993) ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (1994), yakın tarihten örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Eski Yugoslavya’da ya da Ruanda’da işlenen savaş suçları ile Ermenistan’ın işlediği savaş suçu arasında, sivillerin hedef alınması bağlamında bir fark olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, Ermenistan’ın Gence’de sivillere yönelik saldırısından sorumlu olan kişilerin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları gerekir. Öte yandan, Ermenistan’ın sivil yerleşim yerlerini hedef alarak sivillerin ölümüne neden olması, insan hakları bağlamında da çok açık bir ihlale işaret etmektedir. En temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlaline…
Peki, söz konusu insan hakkı ihlali apaçık ortadayken Batı neden herhangi bir tepki vermemektedir? Öyle görünüyor ki Batı dünyasının gözünde insan hakları, kendi toplumları için “yüksek değer”i, öteki toplumlar için ise “araç değer”i ifade etmektedir. Yani Batı, kendi insanının insanca yaşamını olanaklı kılan bir “yüksek değer” olarak gördüğü insan hakları ve ilişkili kavramları, “öteki” söz konusu olduğunda “araç değer” olarak görmektedir. Böylelikle Batı, “öteki”nin insan haklarını, kendi yarar ve çıkarı perspektifinden görmekte; “öteki”ne yönelik işgal, müdahale, yaptırım gibi eylemlerini temellendirirken insan hakları kavramını araç kılmaktadır. Tam da bu nedenle Gence’de yaşamını yitiren sivillere ilişkin Macron’dan, Merkel’den, İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’den ya da diğer Batılı siyasi figürlerden bir tepki gelmemektedir.
O halde Batı dünyasının, insan hakları belgeleri bağlamında, unuttukları kendi tarihlerini hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Eylemlerini aşağıda yer alan söylemlerini dikkate alarak değerlendirdiğimizde Batı’nın ne kadar tutarlı olduğunun sorgulanmaya açık olduğunu söyleyebilirim!
İngiliz Haklar Bildirisi
Petition of Rights - 1628
“Oysa Magna Carta nizamnamesiyle, hiçbir özgür kişinin yakalanamayacağı, hapse atılamayacağı, kişisel özgürlüğünden, haklarından, serbestçe hareket edebilmekten alıkonulamayacağı, yasadışı kılınamayacağı, sürülemeyeceği, kendi zümresinden olanların yasal bir kararı ya da ülkenin bu konuda bir yasası olmadıkça, hiçbir biçimde zarara uğratılamayacağı emir ve ilan edilmişti.”
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi
American Declaration of Independence - 1776
“Aşağıdaki gerçekler bizim için gayet açıktır. Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır. Yaradanları tarafından bağışlanmış bazı vazgeçilmez haklara sahiptirler ve bunlar arasında yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı hakkı da vardır.”
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi
Déclaration des Droits de l'Homme et du Citoyen - 1789
Madde I: İnsanlar, özgür ve eşit haklarla doğar ve yaşarlar.
Madde II: Bütün siyasal birliğin amacı, insanın doğal ve daimî haklarını korumaktır. Bu haklar, özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme haklarıdır.
Birleşmiş Milletler - İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
Universal Declaration of Human Rights - 1948
Madde 3: Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.
Avrupa Birliği - Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
European Convention on Human Rights - 1950
Madde 2: Yaşam hakkı
1) Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.