Her insana hayatta farklı roller verilir. Bunlardan kimi daha ön plandadır kimi pek dikkat çekmez. Ancak bu diğerlerinin daha az önemli olduğunu göstermez.
Modern çağ beraberinde herkesin meşhur olma çabasını getirdi. Andy Warhol’un bir gün herkesin 15 dakikalığına da olsa meşhur olacağını söylediği tezini yüzyıllar öncesinde Şekspir şu ifadeyle açıklamış: “Hiçbir şey dikkat çekme arzusu kadar sıradan değildir.” Dolayısı ile herkes dikkat çekmeye çalışıyor. Çocukluğunu yaşayamamış olanlar hayatının geç dönemlerinde çocuklaşıyor, gençliğini yaşayamamış olanlar gençlik tutkularını ileriki yaşlarda ön plana çıkarıyor. Mutluluktan uzak kalmışlar onu bir Kızılelma olarak farklı kapılarda arıyorlar. Dikkat çekme çabası gündelik hayatımızın içine farklı şekillerde sirayet ediyor. Gösteri çağını gereklerinden biri bu. Artık iyi aşçı olmak değil iyi sunum yapmak önemli. Yemeğin lezzeti değil konu olan ne şekilde sunulduğu. Aşçıların yerini “sıra dışı şefler” aldı. Farkındayız değil mi? Nimete şükretmek yerine sunum hokkabazlıklarına şapka çıkarıyoruz. Nimeti veren yerine onu oyuncağa çevirene dikkat kesiliyoruz. Lafım elbette bu işi oyuna çevirenlere.
Misafir ağırlamak da ayrı bir gösteriye dönüştü. Eve gelecek olanların etkilenmesi ve dillere destan şekilde ağırlanması giderek domestik bir gösteriye dönüştü. Evde yediklerimizi herkes görsün istediğimiz için sosyal medya üzerinden de paylaşıyoruz. Bu sayede evet, yine sıra dışı oluyoruz.
Bir şirket, bir belediye yahut bir okul sıra dışı işlerle anılmak istiyor. Artık kimsenin sırada bekleyip işin hakkını vermeye sabrı yok. Arz talep dengesinde işler böyle yürüyor. Böyle olunca da içi pişmemiş ama yüksek ısıda kavrulmuş insanlar hayatımızı sarıyor. Sırada beklemedikleri için mesleklerinin özünü kavrayamamışlar ve meslekleri değil dikkat çekme arzuları yönlendiriyor. Tiyatrocuysa sahnedeki performansını değil sosyal medyada yaptığı rollere odaklanıyor. Bu da beraberinde başarısızlığı getiriyor. Ciddiyet, neşesiz bir davranış olarak algılanıp öteye itiliyor.
Medya dünyasında sıkça görüyoruz sıra dışı insanları. Müktesebatları çok zayıf oldukları için sürekli bir cambazlığın içindeler. Teatral hallerle kendilerini pazarlıyorlar ve en büyük zararı savunduklarını iddia ettikleri düşüncelere veriyorlar. Acı bir durum.
Sıra dışı akademisyenler var mesela. Sıkıcı akademik koridorlardan bulaşıp kendilerini spekülatif tezlerle gündeme getirmeye çalışıyorlar. Sonra? Akademik çalışmalarından çok ona buna yetiştirdikleri laflarla akılda kalıyorlar.
Sırada beklemeye tahammülü olmayan tevekkülden nasiplenmemiş kişiler işte böyle gündelik hayatı ifsat ediyorlar. Geçen gün belediye başkan adaylarından birinin yer sofrasındaki resmini gördüm. Mütevazi sofranın etrafında haberi yokmuş gibi çekilen fotoğrafta iftarı filanca komşusuyla yaptığını söylüyor. Ancak resmin diğer tarafında havanın henüz oldukça aydınlık olduğu görünüyor. Yani? Çok büyük ihtimal mizansen bir sofra sıra dışı bir paylaşım iştahına kurban gitmiş.
Çözüm? Şudur: Sıra dışı olana değil işinin hakkını verene rağbet göstereceğiz ve hepimiz rahat edeceğiz.