SEZAR'IN HİKAYESİ: YENİ ROMA

İki yazı önce meşhur Romalı general ve devlet adamı Sezar'ın iktidarının beş yüzünü ele almıştım.

Abone Ol

Sezar iktidarın beş yüzünden dördünü etkin olarak kullanmaktaydı. Ancak kendisi bir uzman iktidarına sahip değildi; uzmanlık alanı askerlik olduğu için bu onun zorlayıcı iktidarını ve referans iktidarını destekleyen bir unsurdu. Adeta antik çağ Akdeniz kıyılarında bugünkü popülist sağ siyasetçilere benzer bir profil çizmekteydi. Elindeki askeri güçle zorla iktidara el koymuş, yağmaladığı Galya’dan elde ettiği ganimetle ve el koyduğu rakiplerinin mallarıyla halkı ve din adamlarını satın almış, yönetim kademelerine kendine yakın adamları yerleştirmişti. En sonunda kendini ömür boyun diktatör ilan ettirerek “tek adamlığını” resmiyete bağlamıştı. Ama işler burada tersine dönü. O zamana kadar kendine karşı koymayan, karşı koysa bile gücü yetmeyen, olup bitenlere ses çıkaramayan senatörler Sezar’ın diktatör ilan edilmesinden 1 sene sonra hep beraber Senato’da Sezar’ı öldürmüşlerdi. Bunun sonucu Sezar taraftarları ve karşıtları arasında bir iç savaş çıkmış ve iç savaş sonunda Roma Cumhuriyeti Roma İmparatorluğuna dönüşmüştü. İlk İmparator da, Sezar’ın varisi ve büyük yeğeni olan Gaius Octavianus Julius Caesar olmuştu ki, kendisi Augustus adıyla tanınır. Senatörler Sezar’ı niçin öldürdüler? Bu onun “tek adam” olma heveslerinin sonucu muydu? Yoksa başka sebepleri de var mıydı? Bu soruların cevaplanması için Sezar’ın hayalindeki Yeni Roma’yı anlamak lazım…

CUMHURİYETİN KALIBINA SIĞMAYAN ROMA

Daha önceki yazıda anlattığım gibi Roma Cumhuriyeti İtalik Yarımadasında bir şehir devleti idi. İç siyasi dengeleri, kanunları, yönetim şekli hep bu şehir devleti ölçeğine uyumlu bir şekilde tasarlanmıştı. Ancak zaman içinde hemen hemen bütün Akdeniz’in kıyılarına hâkim olan büyük bir devlete dönüşmüştü. Roma sınırlarını koruyan yüz binlerce lejyonerin büyük kısmı Roma Vatandaşı olmayanlar arasından seçilmekteydi. Roma servetini oluşturan büyük ticarette Roma Vatandaşlarından çok vatandaş olmayan tebaanın payı bulunmaktaydı. Sezar elde ettiği mutlak gücü korumak ve Roma yönetimini ulaştığı sınırlara uygun olarak yeniden düzenlemek istiyordu. Bu projesinin adı da “Yeni Roma” idi.

YENİ ROMA

Aslında Sezar’ın Yeni Roma’sı iktisadi ve siyasi bir değişim ihtiyacını yansıtmaktaydı. Yukarıda belirtildiği gibi Roma’nın sınırları, ekonomisi, ordusu ve nüfusun miktarı ve içeriği çok değişmişti. Bu köklü değişim eski sistemdeki birçok unsurun ortadan kalkması veya içerik değiştirmesi anlamına geliyordu. Böyle bir değişim günümüzde bütün kamuoyunun ortak kararıyla gerçekleştirilir. Sezar ise değişimin hızlı olması gerektiğini düşünüyordu. Bu görüşünün sebebi olarak sadece eski sistemin asilzadelerinin sistem değişikliğine karşı olmasını göstermiyordu, aynı zamanda, kendi mutlak iradesinin ve ölene kadar değişmez iktidarının bir gereksinimi olarak da istiyordu. Temelde üç alanda yenilik yapmayı düşünmüştü: Yönetim gücünün içinde eski patrici ailelerinin etkisini sınırlandırmak ve Roma vatandaşlığının kapısını başka uluslardan tebaaya açmak, İtalya dışında yeni Roma kolonileri kurmak ve geniş çaplı yol ve inşaat faaliyetlerine girişmek. Bu anlamda Sezar reformlarını aşağıda kısaca özetledim:

JÜLYEN TAKVİMİ: Sezar'ın reformlarından en önemlisi, geleneksel cumhuriyetçi ay-güneş takviminin kaldırıldığı ve onun yerine artık Jülyen Takvimi olarak adlandırılan bir güneş takviminin konduğu takvimle ilgiliydi. Bu Jülyen Takvimi bugün kullandığımız güneş takviminin atasıdır.

YASAMA VE YARGIDA REFORM: İmparatorluğu daha iyi yönetmek ve destekçilerini makamlarla ödüllendirmek için yargıçların ve senatörlerin sayısını (600'den 900'e) artırdı. Ayrıca İtalya'nın dışında, özellikle de Roma'nın MÖ 2. yüzyıldaki fetihleri sırasında yıkılan Kartaca ve Korint bölgelerinde, İtalya'nın nüfusunu eyaletlere boşaltmak ve huzursuzluğu azaltmak için koloniler kuruldu. Kraliyetin asilzadeleri isimlendirme yetkisi, adamlarının (özellikle kendi ordularında savaşmış tecrübeli ve sadık lejyonerlerin) ailelerinin yararına olacak şekilde yeniden canlandırıldı. Daimi mahkeme jüri havuzları da tribuni aerarii'yi kaldıracak ve geriye yalnızca şövalyeleri ve senatörleri bırakacak şekilde değiştirildi. Yani asilzadeler arasına kendi lejyonerlerini yerleştirmek ve onları toprak sahibi asilzadeler yapmak, rakip asilzadeleri Roma’dan uzaklaştırmak için Roma dışı şehir ve kolonilere göndermek ve yargıç, senatör ve tribünler arasına kendi yandaş adamlarını yerleştirmek amaçlanmaktaydı. Bunlara ek olarak nüfus ve siyasi temsiliyeti de değiştirmek istiyordu.

NÜFUS VE VATANDAŞLIK: Kendisinin ve devletin yönetimini istikrara kavuşturmak için daha fazla idari önlem aldı. Sezar, nitelikleri sıkılaştırarak tahıl üretim hacmini 320.000'den 150.000 ton civarına düşürdü. Nüfusun azalmasını engellemek için çok çocuklu ailelere özel ikramiyeler teklif edildi. (Yani Sezar “Bir çocuk yetmez, en az üç olmalı!”, demekteydi.) Nüfus sayımının yapılmasına yönelik planlar yapıldı. Vatandaşlık, Cisalpine Galya'daki bazı toplulukları ve Cádiz'i kapsayacak şekilde genişletildi. Hatta yeni Senato’daki Senatörlüklerden bazıları vahşi ve barbar olarak bilinen Galyalı şeflere verildi. (Yani Sezar “Galyalı mülteci kardeşlerimiz!”, diyordu) Romalı asilzadelerin toprak, gelir ve siyasi gücü azalırken, Sezar ve “mülteci kardeşlerinin” gücü ve serveti artmaktaydı.

BORÇ YÖNETİMİ VE SİYASİ AFLAR: İç savaşlar sırasında Sezar ayrıca yeni bir borç geri ödeme programı başlatmıştı (borçlar affedilmezdi ama ayni olarak ödenebilirdi), belli bir miktara kadar kiraları bağışladı. Düşmanlarının kendisine duydukları şükran duygusunu geliştirmek ve kendisi ile Sulla'nın intikamcı diktatörlüğü arasında bir zıtlık oluşturmak amacıyla, iç savaşlar sırasında ki düşmanlarının çoğu affedildi: Buna bağlık olarak Sezar'ın merhameti sıradan insanlara yönelik siyasi propaganda ve tapınak toplantılarında yüceltildi.

İNŞAAT VE ALTYAPI YATIRIMLARI: İspanya'ya yaptığı keşif gezisinden önce başlayan inşaat programları, burada Sezar Forumu ve Venüs Genetrix Tapınağı'nın inşasıyla devam etti. Ostia limanının genişletilmesi ve Korint Kıstağı boyunca bir kanalın genişletilmesi de dahil olmak üzere diğer bayındırlık işleri de planlandı. (Yani kendi adını taşıyan meydanlar, yeni ve görkemli mâbetler, yol ve kanal inşaatları iktidarının halk içinde somutlaşmasına yol açtı.) Bu işlerle çok meşgul olması ve Senato'yu, yargıçları ve kendisini ziyarete gelenleri görmezden gelmesindeki katılığı da Roma'daki pek çok kişiyi yabancılaştırdı.

YÖNETİMDE PARTİZANLIK VE YOLSUZLUK: MÖ 58'de Clodius tarafından restore edilen sivil dernekler olan collegia yeniden kaldırıldı. Destekçilerini ödüllendirme eylemleri, astlarının yasadışı zafer törenlerine izin vermesine ve müttefiklerin yılın geri kalanında bu görevi üstlenebilmesi için konsüllükten istifa etmesine neden oldu. MÖ 45 yılının son gününde, sonraki konsüllerden biri öldüğünde, Sezar'ın yerine bir günlük bir müttefiki seçilmişti. Desteklerini sağlamak için partizanlarının yolsuzluğu da göz ardı edildi; taşra şehirleri ve müttefik devletlerden faturalarını ödemek için zorla haraç alındı. Yani siyasi taraftarlarını bir arada tutabilmek için yolsuzluk ve usulsüzlüğe izin verdi ve bunların yol açtığı bütçe açığını da diğer Romalıların cebinden ödedi.

SEZAR’IN SONU BİZE NE ANLATIYOR?

Bütün bunların sonucunda diktatör ilanından bir sene sonra Senatörlerin çoğunluğunun katıldığı kumpasla, Sezar, Senato’da öldürüldü. Aslında kendisi Cumhuriyet’i ortadan kaldırmak istemiyordu, büyüyen devleti yeni ölçeğine göre yeniden yapılandırmak ve ölene kadar tek güç kalmak istiyordu. Ancak ölümünü takiben çıkan iç savaş neticesinde Senatörlerin ve asilzadelerin en korktuğu şey gerçekleşti: Cumhuriyet ortadan kalkmış, Krallar’a bile rahmet okutacak Roma İmparatorları dönemi başlamıştı. Bir lider ne kadar karizmatik ve başarılı olursa olsun, her şeyden önce yaptığı iş ve eylemlerinde meşruiyeti gözetmelidir. Bu yüzden herkesi etkileyecek temel kararlarda tek başına değil, her kesin rızasını alarak karar vermelidir. Askeri ve iktisadi güç yoluyla, yani zorlayıcı iktidar ile satın alınan sadakat, meşruiyete değil hem iktidar sahibinin hem de toplumun yozlaşmasına yol açar. Gerçek muktedir olanlar hukukun çerçevesinde halkın rızasına dayalı eylemler yapar, her zaman eleştiriye açık olurlar. Değerli olan bu şartlar içinde lider olabilmek ve lider kalabilmektir.