Dünya küreselleşiyor ama evrenselleşmiyor. Küreselleşme yerel unsurları dünyanın dört bir tarafına saçsa da bunu ham, ilk fabrikadan çıkış haliyle yaptığı için evrenselleşme mümkün olmuyor. Genel baktığımız ama lokali gözden kaçırdığımız bir karmaşayla karşı karşıyayız.

Bu değişimden şüphesiz seküler anlayışta etkileniyor. Ünlü filozof Charles Taylor’un “Seküler Bir Çağ” kitabının da konusu olan post-seküler biçimin buram buram yaşanmadığını özellikle şu dönemde iddia edebilir miyiz? Ben pek mümkün görmüyorum.

Taylor’a göre, din artık insanların hayatında hem var hem yok. İnsanlar cami ve kiliselere gidiyorlar, ahlaki normları dinden devşiriyorlar, Allah’a inanıyorlar, hatta modern çağın başlangıcına göre daha dindarca bir hayat sürüyorlar. Ancak insanlar ne dünyevi zevklerinden vazgeçebiliyorlar ne de dinsel inançlarından.

TÜRKİYE’YE AK PARTİ’YLE GELEN SOSYOLOJİ

Bana kalırsa AK Parti’nin çıkış hikâyesinin tekrardan okunması gerektiği bir zamanı yaşıyoruz. Türkiye Turgut Özal’la birlikte dünyaya açılırken küreselleşen bir ülke oldu. Özellikle 90’lı yıllarda Türkiye toplum yapısı değişirken ideolojinin bir kenara atıldığı kitleselleşmenin ön plana çıktığı bir trend tüm siyasi partileri ve bireyleri esir aldı.

AK Parti, “milli görüş gömleğini çıkararak” siyaset sahnesine soyunurken ideolojiyi bir kenara bıraktı, kitlesel bir parti olarak Türkiye’ye son 17 yılda damgasını vurdu. Kitlesel bir parti olmak ülkeyi de kitlelerle birlikte yönetme iddiasını beraberinde getiriyor. AK Parti’nin 17 yıllık iktidar serüveninin temelinde salt ideolojiden uzak, kitlesel bir normla hareket ettiği tespitini geçmişteki politik uygulamalara bakarak çok rahat yapabiliriz.

Evet, AK Parti muhafazakâr-demokrat bir parti olarak tanımlansa da bugün belirli bir ideolojik merkeze oturmuyor. Gücü de buradan geliyor zaten. Ne HDP gibi etnik siyaset yapan belirli bir kesimin partisi oldu AK Parti ne de CHP gibi ülkenin seçilmiş olduklarını iddia eden elitistlerin partisi.

Keza AK Parti kendini ideolojik olarak tanımlamış olsa ve buna yönelik politikalar gerçekleştirmiş olsaydı muhtemelen 17 yıl iktidarda kalamazdı. Öyle ki AK Parti, sadece muhafazakârların oyunu almış olsaydı belki de hiç iktidara gelemezdi. AK Parti, tüm toplum dinamiklerinin oyunu alarak bugünlere geldi ve bu kitleselleşme iddiasını her daim sürdürdü.

ERDOĞAN’IN TÜRKİYE İTTİFAKI AÇIKLAMASI

Açıkçası ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye ittifakı açıklamasını AK Parti’nin kuruluş felsefesini ve ortaya çıkış iddiasını tekrardan hatırlatması olarak okuyorum. Bugün AK Parti sadece muhafazakârlardan oy almıyor, bilakis sekülerlerden de oy alıyor, bu alanda hala daha siyaset sahnesindeki tek parti olma özelliğini koruyor.

Bu fikrime elbette kamplaşmanın yoğun yaşandığı bir dönemde karşı çıkanlar olacaktır. Aslında kamplaşma bile her fikrin özgürce ifade edilebildiği ortamlarda olur. Zaten bahsettiğim sekülerler de opera salonunda kendini stadyumda sanarak tahammülsüzlüğün tezahüratını sergileyenler değil ya da modayı modernizmin temel şartı olarak sayan görmemişler de değil. Yaşam tarzındaki özgürlüğünü savunurken ülkenin bağımsızlık mücadelesine destek verenler. Dinini yaşarken, bunu kimsenin sorgulamasına izin vermeyip toplumsal yaşamında dünyevi zevklerinden vazgeçmeyenler. Çünkü sadece Türkiye değil, dünyada böyle bir düzlemde ilerliyor.

Türkiye dönüşürken bu dönüşümün lokomotifi muhafazakârlar oldu. 90’lı yıllarda vesayetçi zihniyet tarafından en totaliter uygulamalara maruz kalan muhafazakâr kesim ülkenin dönüşmesinde ve özgürleşmesinde ilk sırayı hep korudu.

Her şeyden önce kendini entelektüel zanneden elitist kesim AK Parti’ye “gerici” yaftasını yapıştırırken kitlesel olarak ilk Pride yürüyüşü bile muhafazakâr bir parti olan AK Parti zamanında gerçekleşti. Bunu anlamak istemeyenler, tahammülsüzlüklerini sürekli yaşam tarzı pratikleri üzerinden şımarıklıkla dile getirenler ise faşist yerine “modern” sayıldı.

EMANET OYLARLA VE İMAMOĞLU İLE CHP’DE NE DEĞİŞTİ?

Aslında ne CHP’de ne de CHP’ye oy verenlerde değişen bir şey yok. Milat gazetesi yazarı Ufuk Coşkun’un geçenlerde yazdığı gibi CHP ittihatçı bir parti olma özelliğini koruyor. Zaten CHP değişirse adına CHP de denmez.

Öyle ki, 2015 yılında başlayan bir süreçle HDP’ye verilen “emanet oylarla” partinin genleriyle oynandı bir kere. Bundan böyle CHP, yoluna HDP’siz devam edemeyecek duruma geldi. Parti yönetimini de Kemalist dediğimiz kesimin aksine “CHP kapatılmalıdır” diyen Ortodoks sola yakın kişiler doldurdu. Bunu birkaç hafta önceki yazımda da dile getirmiştim.

Bu seçimlerde CHP ilk kez Nişantaşı’nın, Etiler’in dışına çıkarak muhafazakârların yoğun yaşadığı yerler olan Bağcılar, Esenler gibi yerlere gitti. “Birlikte yaşam” teması altında bir siyaset yürüttü. Samimi ya da değil, ilk etapta başarılı olduklarını söylemek mümkün.

Partinin nerdeyse bir asırlık serüvenine aykırı olan bu davranış alışılagelmiş bir şey değil. Geçenlerde Bağdat Caddesi’nde bir kafede otururken yanımdaki masada şöyle diyorlardı:

“Ekrem İmamoğlu CHP’den sıyrıldı, oruç tutuyor, bize lazım olan bu, ülkede öyle bir kesim de var.”

Öyle bir kesimin varlığıyla ilk kez tanışır gibi yapan bu kesimin de bu politikadan memnun olduğunu söylemek mümkün. Kendi kitlesel iddiası olan AK Parti’yi belli ki “birlikte yaşam” vurgusu üzerinden yıpratma amacı güdüyorlar.

PEKİ, AK PARTİ NE YAPMALI?

Kitlesel parti olma iddiası “birlikte yaşam” biçimini de beraberinde getirir. Bugün AK Parti’de olan ama CHP’de olmayan bir şey var. AK Parti’nin zaten çıkışı bu, CHP’nin ise döndüğü şey bu. Dolayısıyla birisi çakma dururken diğeri orijinal.

CHP, kendinden olmayanlarla yakınlaşma kimliğini “kamufle aracı” olarak kullanıyor. AK Parti ise bilakis, kendinden olmayanlarla var olan, ötekileri sahiplenen ve onlarla birlikte iktidara gelmiş bir parti.

Bugün CHP ne kadar çok muhafazakâr tabana oynarsa AK Parti de aynı şekilde Taylor’un bahsetmiş olduğum post-seküler kitleye oynamalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 yılında yapmış olduğu açıklamayı daha dün gibi hatırlıyorum. AK Parti’yi belli bir kalıba çekmek isteyenlere karşı “Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki” diye çıkışmıştı. Türkiye ittifakı açıklaması da AK Parti’nin kitleselliğini hatırlatma amacı güdüyor.

Erdoğan’ın bu kitleselliğe vurgusu partinin tüm kanallarına yayılırsa işte o zaman emin olun #herşeydahagüzelolacaktır.

---