Geçen yazıda teknolojik değişim ve teknik ilerlemeyi bir büyüme modeli içinde formel bir şekilde anlatan iktisatçıların en meşhuru Romer'ın modelinden bahsetmiştim.
Geçen yazıda teknolojik değişim ve teknik ilerlemeyi bir büyüme modeli içinde formel bir şekilde anlatan iktisatçıların en meşhuru Romer’ın modelinden bahsetmiştim. Kısaca hatırlayalım isterseniz:
“Her şeyden önce, teknolojik değişim için yeni fikir, icat veya keşif gerekir. Bunlar içinse iki gerekli şartın sağlanması gerekir: beşerî sermayeyi arttırabilecek bir eğitim sistemi ve bu beşerî sermayeyle teknolojik değişimi sağlayacak AR-GE araştırmaları için yeterli mâli sermaye. Eğer bunlar varsa öncelikli şartlar oluşmuş demektir. Fakat, bu yeterli midir? Değildir. Bunların yanında yenilikçiliği teşvik eden ve destekleyen bir girişim gücü ile inovasyon yatırımları karşılığında mâkul bir getirinin olması gerekir, yani telif ve patent hakları. Romer’ın modeli basitleştirilmiştir: tam rekabet vardır ve dolayısıyla yenilikçiliğin getirisi yoktur. Girişimcilik önemsenmez. Mali sermayenin sınırsız olduğu varsayılır. Hepsinden önemlisi bilgi bir ortak mal olduğu için bir firmanın yaptığı inovasyonu her firma bedelsiz olarak kullanır.” (ENDOJEN BÜYÜME VE BEŞERÎ SERMAYE, DÜNDAR MURAT DEMİRÖZ, 18.09.2023, YENİBİRLİK)
ROMER MODELİNİN EKSİKLİKLERİ
Şu anda içinde yaşadığımız çağda firmalar arasındaki ulusal ve uluslararası rekabetin dikkate değer bir kısmı inovasyonlara dayanmaktadır. İnovasyon icat ve keşifler ile ortaya çıkan teknolojik değişimin girişimciler eli ile üretime uyarlanması için yapılan yatırımlara verilen addır. Yani teknolojik değişimin kaynağı icat ve keşifler iken, bunun üretimde yol açtığı değişim anlamına gelen teknik ilerlemenin kaynağı da inovasyonlardır. İnovasyon mevcut bir ürünün daha ucuza ve daha yüksek kârla üretimine neden oluyorsa “süreç inovasyonu” ve mevcut bir ürünün nitelik değiştirmesi veya yeni bir ürünün üretimine neden oluyorsa “ürün inovasyonu” olarak adlandırılır. Gerek süreç gerekse ürün inovasyonu için AR-GE harcamalarına ihtiyaç vardır. AR-GE harcamaları diğer yatırımlara göre daha fazla risk ve belirsizlik içerir. Ayrıca standart yatırımlarda yatırımın başlangıç dönemi tek dönem ise AR-GE yatırımlarında bu birden fazla dönem alabilir. Bu yüzden AR-GE yatırımları için daha fazla risk sermayesi ayrılmalıdır. Yani finansal imkânların yeterliliği AR-GE harcaması ve inovasyon yatırımları için zorunludur. Romer modelini kurarken isteyen herkesin mevcut faiz düzeyinden rahatlıkla finansman bulabileceğini varsaymıştır. Bu Romer modelinin birinci açmazıdır. Gerçek hayatta bir inovasyon projesine ciddi kaynak elde etmek için çok çaba harcamak gerekir. Herkes de finansmana ulaşamayabilir.
Yeterli miktarda para olsa bile, bu finansman imkânlarını kullanabilecek sağlam bir girişim gücüne ihtiyaç vardır. Nihayetinde, krediyi bulup AR-GE harcamasını yapacak olan girişimdir. Girişim gücü bireyler de olabilir, firmalar da… Ancak bir ülkede sağlam bir girişim gücünün olması demek ticaretin işleyişinin önündeki yasal engellerin kaldırılması, yenilikleri teşvik eden bir mevzuatın oluşması olduğu kadar, aynı zamanda, ülkenin köklü bir girişim kültürüne de sahip olması anlamına gelir. İşte tam burada, Romer’ın tam rekabet piyasası varsayımı girişimi öldürmektedir. Çünkü tam rekabetçi piyasada, aslında, girişim gücü yoktur. Girişim, bütün iktisat ders kitaplarında bahsedildiği gibi bütün kaynakları bir araya getirip üretim ve satışı organize eden üretim faktörüdür. Ancak bu tanımda bir eksik vardır: girişim aynı zamanda üretim süreci ve üründe gerekli yenilikleri planlayan ve gerçekleştiren kişi veya kurumdur. Dolayısıyla girişim gücü olmadan inovasyon da olamaz. Tam rekabetçi piyasada ise, firmalar ürettikleri malın fiyatını belirleyemeyen, ödedikleri maliyetleri belirleyemeyen, mevcut ürün yapısını veya üretim teknolojisini veri kabul eden pasif bir kimliktedir. Halbuki girişimci mevcut yapıyı kırıp, yeni bir yapı inşa etmekle de yükümlüdür; inovasyon bu demektir. Sonuç olarak tam rekabetçi bir ekonomide inovasyon yapabilecek inisiyatife sahip firmalar yoktur. Romer’ın modeli “gökten zembille inmiş icat ve keşifleri” çok küçük belki de sıfır maliyetle hayata geçiren, hayata geçirdiği anda bu inovasyonun hızla bütün ekonomide bedavaya kopya edildiği bir ekonomiyi anlatır. Bunun bugünkü gerçeklerle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. İkinci eksiklik de buradadır.
Tam rekabetçi bir piyasasının uzun dönemde temel sonuçlarından biri de sıfır ekonomik kârdır. İnovasyon uzun dönemli bir iş olduğu için Romer modelinde AR-GE harcamaları ve İnovasyon ekonomik olarak anlamlı bir kâr getirmez. Bir iş kârlı olmadıkça girişimci niye onun maliyetini üstlensin? Girişimcinin inovasyon yapabilmesi için normal üstü kârlar elde edebilmesi gerekir. Romer’ın modelinde bu da yoktur. Burada Türkiye güncelinden bir örnek vereyim: Mühendis kökenli ve finans doktoralı olup kendisini ekonomist (!) (iktisatçı değil elbette) olarak lanse eden meşhur isimlerden biri Türkiye’nin kurtuluşunun daha fazla fen lisesi açmakta olduğunu söylemişti bir zaman. Bu Hocamızın Romer’ın modelini bildiğini veya bilse bile anlayabileceğini pek zannetmiyorum ama tam da Romer’ın söylediğini söylemektedir. Daha fazla mühendis yetiştir, bunlar daha çok inovasyon yapsın (girişimci yok çünkü!), ekonomi daha hızlı büyüsün! Ne güzel İstanbul be!
Romer bütün bu gerekli şartlardan sadece eğitim sistemi üzerine bir şeyler söylemiştir. Bu da beşeri sermaye birikiminin eğitim sistemine bağlı olması yüzünden tabiîdir. Fakat mevcut haliyle Romer Modeli veya ondan türetilen diğer modeller teknolojik değişim, teknik ilerleme ve büyüme arasındaki ilişkiyi tam olarak vermemektedir. Ancak Schumpeter bunu çok güzel anlatmıştır. Burada benim Hocamın Hocasının Hocası olan Joseph Alois Schumpeter’in değindiği üç nokta çok önemlidir: Yaratıcı yıkım kavramı, geçici baskın firma modeli ve beşeri sermaye birikimine bağlı teknolojik paradigma değişimi.
YARATICI YIKIM
Yaratıcı yıkım (Almanca: schöpferische Zerstörung / yaratıcı tahribat), yeni inovasyonların eski inovasyonların yerini aldığı ve geçerliliğini yitirdiği bir süreci tanımlayan ekonomideki bir kavramdır. Kavram, en kolay şekilde, onu Karl Marx'ın çalışmasından türeten ve inovasyon ve iş çevrimi teorisi olarak popülerleştiren Avusturyalı iktisatçı Joseph Alois Schumpeter ile özdeşleştirilir. Bazen “Schumpeter'in fırtınası” olarak da bilinir. Marksist ekonomi teorisinde bu kavram, daha geniş anlamda, kapitalizm altında servetin birikmesi ve yok edilmesiyle ilgili bağlantılı süreçlere atıfta bulunur.
Alman sosyolog Werner Sombart, bu terimlerin ilk kez Krieg und Kapitalismus (Savaş ve Kapitalizm, 1913) adlı çalışmasında kullanıldığını kabul etmektedir. Ancak Marx'ın daha önceki çalışmalarında, yaratıcı yıkım veya yok etme fikri (Almanca: Vernichtung / imha), kapitalizmin yalnızca önceki iktisadi düzenleri yıkıp yeniden yapılandırmasını değil, aynı zamanda (ister savaş, ister düzensiz veya düzenli ve periyodik krizler yoluyla olsun) mevcut servetin değerini sürekli olarak düşürmesi ve yeni servetin yaratılmasına zemin hazırlaması gerektiğini de ima eder.
Schumpeter belli dönemsel aralıklarda icat ve keşiflerin yol açtığın teknolojik değişime ve bunun üretimin sektörel ve servetin toplumsal dağılımını değiştirecek şekilde inovasyonlara ve teknik ilerlemeye yol açtığını söyler Burada ana aktör girişimcidir. Pekiyi girişimcinin aktif olarak yer aldığı piyasa nasıl piyasadır? Schumpeter bu soruya cevabı inovasyonlara dayalı bir rekabetin geçerli olduğu geçici baskın firma modeli ile vermiştir.
GEÇİCİ BASKIN FİRMA MODELİ (Transcient Dominant Firm Model)
Baskın firma tekelci gibi piyasayı yönlendiren ve diğer firmaların takip ettiği, piyasa payının yüzde 50’sinden fazlasına sahip lider firmaya verilen addır. Geçici baskın firma ise belli bir süre için bir patent anlaşmasıyla belli bir ürün veya üretim teknolojisinin kullanımında tekel gücüne sahip olan firmadır. Schumpeter’in modelinde bu piyasada çok sayıda firma vardır. Firmalardan biri ürün veya süreç inovasyonu yapar ve bu inovasyonun patentini alır. Patent süresi müddetince bu inovasyonun sağladığı teknoloji tekeli kârlarından da yararlanır. Diğer firmalar için de yeni bir ürün veya üretim süreci geliştirmenin yolu açıktır. Bu da onları AR-GE harcamalarına ve inovasyona teşvik eder. Eğer başka bir firma daha nitelikli bir ürün veya daha düşük maliyetli bir üretim süreci geliştirirse bunun patentini alır ve yeni geçici baskın firma o olur. Bu modelde firmalar teknoloji tekelini ele geçirmek için inovasyon harcamaları yolu ile rekabet ederler. Her yeni patent bir önceki tekelin yıkımını ve yeni bir tekelin yaratılmasını sağlar: yaratıcı yıkım. Burada kritik rol hangi alana, nasıl AR-GE harcaması yapacağını öngören ve bunu planlayıp gerçekleştiren girişimcidedir.
TEKNOLOJİK PARADİGMA DEĞİŞİMİ
Schumpeter’e göre her teknolojik paradigma kendi ihtiyaçlarına göre bir eğitim sistemini de beraberinde getirir. Eğitim sistemi beşerî sermayenin üretilmesini üstlenir. Aynı zamanda eğitim sisteminin yüksek öğretim kısmı da bilimsel araştırmaların, dolayısıyla icat ve keşiflerin kaynağıdır. Her teknoloji paradigması kendi ihtiyaç duyduğu beşeri sermaye birikimini yaratır, ancak bu paradigma içinde yer almayan icat ve keşifler ilk başlarda kâr getirmez. Zaman içinde teknoloji paradigması yaşlanmaya başlayıp toplumun değişen ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyince, daha önce değerlendirilmeyen icat ve keşifler inovasyonlara yol açar. Bunları girişimciler yapar. Ancak inovasyonların hayata geçmesiyle birlikte teknoloji paradigması da değişmeye başlar. Teknolojik değişim dönemleri Schumpeter’e göre 45-60 yıllık bir periyotta gerçekleşmektedir. Her teknoloji paradigması bir Kondratieff Dalgasına karşılık gelir. Dolayısıyla, doğrudan bunu söylemese de, Schumpeter beşerî sermaye birikimi, girişim gücünün aktif inovasyonları ile birlikte her paradigmanın ilk 20-30 yılında doğal büyüme oranında bir artış, akabinde de takip eden 20-30 yılda bir azalış olacağını söylemektedir. Bu modelin geçerliliği aktif bir girişim gücüne, inovasyonları teşvik edecek bir getiriye (patent gelirleri ve sağladığı tekelci kârlar), AR-GE finansmanını sağlayacak bir mali sermayeye ihtiyaç duyar.
Pazartesi benim teknolojik değişimle ile ilgili kendi bakış açımı anlatacağım.