Öncelikle tarihi 2300 küsur yıla yaklaşan şanlı Türk ordusunun bütün milletçe desteklenen Afrin/Zeytin Dalı Harekâtı'nın başarı ile bitmesini temenni ederim.
Şu altı günde gerçekleştirilen performans fevkaladedir ve Türk ordusunun ne kadar kabiliyetli ve Türk devletinin ne kadar kararlı ve azimli olduğunu dosta düşmana göstermiştir.
Ünlü Prusyalı general ve stratejist Clausewits’in “Über Krieg / Savaşa Dair” adlı eserinin ana teması savaşın tıpkı para ve maliye politikası gibi devletin ana stratejisi için bir araç olduğudur. Bir devletin varlık amacı ise ülkede öncelikle huzur ve güvenin tesisi, her açıdan adaletin sağlanması ve milli servet ve refahın arttırılmasıdır. Devletlerin uzun dönem stratejileri ve kısa dönem politikaları bu üç amaç için eşgüdüm içerisinde uygulanır. Devletin rejiminin ne olduğundan bağımsız olarak bütün rejimler için bu hedefler geçerlidir.
Şu anda yapılmakta olan Afrin Harekâtı sahadaki diğer güçler olan Rusya, ABD ve İran’ın aksine öncelikli olarak ülkemizin huzur ve güvenini tesis etmek için yapılmaktadır. Diğer ülkelerden ABD Ortadoğu’da kendi iktisadi ve siyasi hakimiyetini arttırmak için bölgede bulunmakta, BOP hedefini gerçekleştirmek için kukla bir PKK devleti kurdurma amacını gütmekte, bölgedeki milli devletleri parçalayarak kendi firmaları için sömürülecek korumasız bir pazar oluşturma yolunda çaba sarf etmektedir. Kendilerine göre ABD’nin refahını ve servetini arttırmayı amaçlamaktadır. Bu ise öncelik sıralamasında üçüncüdür.
Rusya ve İran da, öncelikli olarak kendi güç ve etki alanlarını genişletme projelerini hayata geçirmeye çalışırken, aynı zamanda kendi ülkelerinin huzur ve güveni için de sahada bulunmaktadır. Ama esas öncelikleri refah ve servetlerini arttırmaktır. Bu savaşın ABD ve vekil güçleri tarafından kazanılması uzun dönemde bu ülkelerin güvenlik ve huzurunu tehdit etmektedir.
Türkiye’nin Afrin harekâtının hiçbir şekilde Ortadoğu’da güç elde etmekle, kendisine bağlı yeni etki alanları oluşturmakla bir ilgisi yoktur. Suriye Savaşı’nın başlangıcından beri Türkiye’nin ana hedefi Suriye’de çatışmasızlık ortamının sağlanması ve buradaki terör faaliyetlerinin sonlandırılmasıdır. Bu sayede kendi ülkemizde de huzur ve güvenin tesisi mümkün olacaktır. Bu amaçla zaman içinde değişen taktiksel diplomatik pozisyonlar almıştır, başlangıçtaki ortak (ABD) seçiminde hatalar yapılmıştır, kısa vadeli siyasi çatışmalar (Esad karşıtlığı) bu taktik hataların sebebi olarak kabul edilebilir. Unutmayalım, Suriye ile aynı anda Türkiye de emperyalist saldırının her boyutta hedefi olmuştur. 2013’ten bu yana Türkiye’nin yaşadıklarını başka bir ülke yaşasa ne devlet kalırdı ortada ne de millet. Bütün bu diplomatik pozisyon değişimlerinin arkasında Türkiye’ye yönelik bu saldırıların da etkisi bulunmaktadır. Bugün itibarı ile Türkiye doğru diplomatik pozisyonlar (bölge ülkeleri ile ittifak) almış ve şanlı Türk Ordusu’nu bu siyasi hedefler doğrultusunda yetkinlikle kullanmaktadır.
Türkiye için bölücü PKK ve dinci DEAŞ – El Kaide terörünün yarattığı güvenlik tehdidinin ortadan kalkması için Türkiye’nin bölücü terör örgütü yandaşları tarafında Rojava olarak adlandırılan Kuzey Suriye’de bütün PKK mevzilerinin teröristlerden arındırılması ve buranın Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine bırakılması gerekmektedir. Suriye Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin her ikisi de güç ve servet artırımı için değil ancak kendi güvenlik ve huzurlarını tesis etmek için savaşmaktadırlar. Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin doğal müttefiki Suriye Arap Cumhuriyetidir. Çünkü Afrin Harekâtı sadece başlangıçtır. Nasıl mı? Anlatayım…
Afrin operasyonu görece daha kolay bir operasyondur. Sınırımızın hemen dibinde, Türk birlikleri tarafından kuşatılmış dar bir bölgedir. Dolayısıyla harekâtın lojistik maliyeti nispeten düşük olacaktır. Öte yandan Afrin, Rus etki alanı sayılmakla birlikte, Rusya’nın genel stratejisinde çok kolaylıkla feda edilecek bir aktördür. Bu yüzden, harekât öncesi uygun diplomatik pozisyonun sağlanması da kolay olmuştur. Ancak operasyon Menbiç’e ve sonra da Ayn-el Arap ve Haseke’ye uzadığı andan itibaren karşımızda ABD olacaktır. ABD’nin bölücü terör örgütünden vazgeçmesi şu anda pek mümkün görünmemektedir. Ancak ve ancak hukuken haklı bir çizgide, arkamızda geniş bir koalisyonla birlikte hareket eder ve ABD’yi bölgede yalnızlaştırırsak ABD’nin kendi güvenliği tehdide düşeceği için bölücü örgütü terk edebilecektir. Bunun nasıl yapabiliriz? Kerkük ve Musul’da nasıl yaptıysak öyle yapabiliriz. Yani Suriye merkezi hükümeti, meşru güçleriyle kendi topraklarını eşkıyadan temizlemek için operasyon başlatır ve biz de ona Türk Ordusu ile destek oluruz. Böyle durumda Rusya ve İran da bizi destekler. Göreceksiniz, böyle bir durumda ABD hiç sesini çıkarmayacak ve teröristler Türk ve Suriye orduları tarafından imha edilecektir. Aksi takdirde, Türkiye bu operasyonu Suriye Arap Cumhuriyeti ile ortaklaşa yapmazsa Rusya hemen ABD’nin yanında yer alır, Rejim de PKK ile anlaşır. Ordumuz güçlüdür ancak, ordu tek başına güç değildir. Uygun diplomatik şartlar ve iktisadi destekle ordunun gücü bir anlam ifade eder.
Bugün için operasyonun sadece Afrin’de kalmaması için bir şekilde Suriye Arap Cumhuriyeti ile doğrudan iletişime geçilmesi gerekmektedir. Suriye de bunu beklemektedir. Siyasi olarak farklı yerlerde bulunabiliriz, Rejimin katlettiği sivillere içimiz yanabilir, ancak kendi güvenliğimizi tam anlamıyla tesis etmek için stratejik menfaatlerimizin tam olarak örtüştüğü Suriye ile doğrudan ilişki içine girmemiz zorunludur.
Allah Devletimize ve Milletimize zeval vermesin.