Kadınlar kendileri ne kadar yenilmez sanıyorlar. Yıkılmadık ayaktayız türküsünü söyleyen kadınlar oldu artık. Bu cengaverliğin sonu hayra alamet değil.
Sokaktaki yavru kediyi kurtarmak kadar kolay değil her yaralı ruhu kurtarmak. Okulunu okumadığın yaraları dikemezsin. Yarası derin, öfkesi harlı kişiler seni de ateşinin içine alır. Yanarsın, sön diye su atanın olmaz. Unutma gücün sihir, sihrin her büyüye iksir değil. Bana bir şey olmaz sevgim dağları deler deme. Sonra delik deşik bir ruhla hayata tutunmaya yol ararsın. Bulamazsın!Yıkılır, kırılırız hem de bizimki öyle kolay kolay şifa bulmaz. İki el yatağında teselli bulmaz. Bizim hafızamız yıllara meydan okur. Unutmayız! Kurunun yanında yaşı da yakarız, bilmeyiz. Gün gelir tutkalla yapıştırdığımız parçalar tekrar ayrılır. Yaptığımız makyaj bir gün gizleyemez hale gelir yaşadıklarımızı.
Maharetini aşk hayal ettim
Malumunuz şu an okuduğunuz yazıları bizler birkaç gün evvelden yazıyoruz. İşte sizin bu haberi duyduğunuzun üçüncü günü benim ilk günüm. Sıla 45 dakika boyunca şiddete maruz kaldı. Hem de kimden? Sevdiği ve unutamayıp aylar sonra döndüğü adamdan. Ahmet Kural’ın eski sevgilisine de şiddet uyguladığını duymuş çokta kaile almamıştık. Sıla ile ayrılıklarının ardında yine şiddet konuşulmuştu ama her iki tarafta bu yönde açıklama yapmayınca kimse bu aşka şiddeti yakıştıramamış ve bu haberi de es geçmişti. Bunca çıkan habere rağmen Sıla’nın şiddete maruz kaldım demesine şok olduk. Biz yakıştıramadık, herkesin sevdiği o şarkıları yazan, söyleyen kadını bu halde düşünmeye. İnanmak istemedik o aşk dolu bakan, herkesi güldüren adamın bu denli psikopat ruhlu olabileceğine. Herkesi kıskandıran o aşk dolu Ahmet Kural bakışını arayan bir dolu kadın yıkıldı. Adam gibi adam yoktu lafını bugün daha bir içten söyledi haberi duyan tüm kadınlar. Biz evlenecekler diye beklerken onlar birbirlerinin en kötü anısı olmak için tekrar bir araya gelmişler. Elbet morlukları, yaraları, bereleri iyileşecek. Ama Sıla’nın da dediği gibi hiçbir ceza yaşadığı kabusu hayatından silemeyecek.
Ekmek arası sözler
Ey Allah’ım sen büyük konuşturma! Diyeceğim, diyorum ama gel de konuşma. Geçmişimde anlaşamadığım küstüğüm arkadaşlarım oldu. Kimleri ile bende barıştım. Kimilerinin de ‘’Yüzü şeytan görsün.’’ dedim ve bitti. E zaten bunu dedikten sonra bir zahmet bitsin. Sen kavga et. Eteğinde ki tüm taşları dök. İşine, ekmeğine, karakterine tüm hakaretleri et. Sonrada sanki hiçbir şey olmamış gibi barış. Tamam barıştın vıcık vıcık o pozlar ne. Ne kadar itici. İnandırıcılıktan uzak. Samimiyetsiz. Ohh bee içimi döktüm bi rahatladım. Bu kadar lafı geçenlerde instagram da önüme çıkan bir fotoğraf yazdırdı. Bülent Ersoy, Nur Yerlitaş, Deniz Seki ve Gülşah Saraçoğlu el ele diz dize. Gülşah Saraçoğlu’nun atölyesinde Bülent Ersoy’a dikilen elbisenin provası için bir araya gelmiş bu dörtlü. Merak edenler için fotoğraf hala duruyor Gülşah Saraçoğlu’nun instagramında. Sadece ben mi hatırlıyorum? ‘’Gülşah Saraçoğlu’nun diktiklerini köpeğin önüne at giymez.’’ dediğini Bülent Ersoy’un. Gülşah’ın da altta kalmayıp Ersoy’u can evinden vurup, ‘’Onun da takıları sahte.’’ dediğini. Bununla da yetmeyip birbirlerine davada açmışlardı. Yine Nur Yerlitaş’ın bir davette ‘’terzi karı’’ diye bağıra bağıra söylediği kişi Gülşah Saraçoğlu. Aynı davette Nur Yerlitaş, Deniz Seki için ‘’Deniz kim?’’ diyerek aşağılayıp aynı masaya oturmamıştı. Bunlar sadece yakın zamanda olan ve bir çırpıda hatırladıklarım. İşin aslı astarı şu, hadi bir sebepten barıştınız, o fotoğraf ne? Kör göze parmak gibi. Bari gizli gizli görüşseydiniz de namınız yürüseydi.