İçerisinde bulunduğum tur otobüsü Ağlasun'dan Sagalassos'a doğru yolu kıvrım kıvrım tırmanırken, Hasan Hüseyin Korkmazgil'in 'Ağlasun Ayşafağı' şiir kitabı geldi aklıma.
Yıllar evvel şair ile Ağlasunlu Azime Hanım’ın tutkulu aşkı canlanıverdi gözümde. “Ağlasun dedikleri bir yaşlı çınar / iki kerpiç dağ başında / bir tenha pınar…” bir coğrafyada olduğumu hatırladım.
Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’i pek çoğumuz Ahmet Kaya’nın seslendirmiş olduğu şarkılarından biliyoruz, belki de bilmiyoruz. Erken yaşta kaybettiğimiz Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Azime Hanım’ın yaşam hikâyesi çok ilginç. Okunmasını tavsiye ederim.
Muhteşem bir antik kent
Sagalassos’un bilet gişesinden geçtikten sonra muhteşem bir antik kent karşımda duruyordu. Antik kentin bir yanı ziyarete açık, diğer yanında da çalışmalar sürüyor. Bu durum mutlu etti beni açıkçası. Koyu ve anlamsız yasaklamalar doğru değil. Gelen ziyaretçiler de geziye açık olan alanları gezdiklerini ve ziyarete açık olmayan alanları ihlal etmediklerini gözlemledim. Antik kentin çalışanları da güler yüzlü insanlardı.
Sagalassos antik kenti
Sagalassos antik kenti Burdur’un Ağlasun ilçesinde, kenti 1400-1750 metre yükseklikten gören bir tepede bulunmakta. Antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer alan antik alanda ilk yerleşim izleri günümüzden 12 bin yıl öncesine kadar gittiği düşünülmektedir. Ancak Tunç Çağı’na ait birkaç çanak çömlek parçası dışında bu dönemde bilinen bir yerleşmeyle ilgili herhangi bir bilgi bulamadım. Sagalassos ismi büyük olasılıkla Luwice kökenlidir. MÖ 14. yüzyılın ortalarında bir Hitit kraliyet mektubunda Salawassa’nın Luwi dağ kalesi olarak bahsedilir.
Kazılar ve yüzey araştırmaları
Antik kent ile ilgili gerçek araştırmalar Fleischer’in 1972 ve 1974 yıllarında mezar anıtı çalışmasıyla birlikte başlamış. 1986’da ‘Pisidia Projesi’nin bir parçası olarak mimari ve epigrafik bir yüzey araştırması yapılmış. Epigrafik araştırmaların önemi oldukça büyüktür. Antik alanda yazı buluntusunun kentin kimliğine erişimde büyük katkısı olur. Antik alanda bulunan her yazı bilimsel gerçeklik taşır. 1991 yılında Waelkens geniş ölçekli kazılara başlar. 1993 yılından günümüze kadar yerleşmenin ve etrafındaki 1200 km2’lik alan üzerinde çeşitli disiplinlerden bilim insanlarınca yapılan çalışmalarla; büyük, disiplinli arkeolojik projelerden biri haline gelmiş.
Antoninler Çeşmesi
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan antik kentin en dikkat çekici yapısı hiç kuşkusuz ki Antoninler Çeşmesi’dir. Antoninler Çeşmesi MS 161-180 yılları arasında Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yapılmış ve tanrı Dionysos’a ithaf edilmişti.
Kısa bir süre önce ilk haline uygun olarak restore edilip suyun akması sağlanan çeşme antik kentin en gözde bölümünü oluşturuyor. Bu bölümde, hayal gücünün de yardımı ile bir anda 2 bin yıl evvele gidebiliriz.
Teraslı yapı
Çeşme dışında en dikkat çekici yapı kentin tiyatrosu ve Kahramanlar Anıtı’dır. Kentin planı, dağın eteğinde üzerinde kurulmuş olduğu teraslı yapı düşünüldüğünde antik kent oldukça dikkat çekici. Sagalassos, 1000 yıllık seramik üretimi ile antik dönemlerdeki en uzun süre seramik üretimi yapan merkezlerden biri olmuştu. Kent, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile iyi korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş.
Mutlaka görün!
Sagalassos, Akdağ’ın 2271 metrelik yükseltisinin orta yerinde yeni ziyaretçilerini beklerken, bir yandan da restorasyonlarla ayağa kalkmaya çalışıyor. Kentin dili olsa da söylese; kurulduğundan günümüze kadar başından geçenleri.
Nehir şiirin, nehir şairi Hasan Hüseyin Korkmazgil
Yazıya nehir şiirlerinin nehir şairi Hasan Hüseyin Korkmazgil (1927-1984) başladım. Yazdığı şiirleri ezbere okuduğumuz, değeri hala anlaşılamayan bir edebiyatçımızdı. ‘Temmuz Bildirisi’, ‘Ağlasun Ayşafağı’, ‘Acıyı Bal Eyledik’, ‘Koçero Vatan Şiiri’, ‘Haziranda Ölmek Zor’, ‘Acılara Tutunmak’ gibi kitaplarla çıktı karşımız ama tam olarak göremedik…
damlanın damlayı itişidir bu / dalganın dalgaya bindirişidir
ellerim lagaş'tan / hatuşaş'tan geliyor
sesim benim / galgamış'tan / homeros'tan / dedekorkut'tan
ateşte ölmeyenim ben / suda boğulmayanım
ellerimde döndü dünyanın ilk tekerleği / ilk ateşti ilk sözüm, şu ellerimdi mavi
gök tanığımdır / yağız yer tanığımdır / altun güneş tanığımdır ki
dünyada ilk ben sevdim barışı
atları nehirleri / kızarmış ekinleri / ormanlı baharları
sever gibi sevdim / ilk ben barışı
yüzümde binlerce yıllık göçün
o evrensel çizgileri / dünyada ilk ben sevdim kavgayı
barışa varmak için…
Ağlasun Ayşafağı
“geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi hele bana şöyle geldi, bir göz açıp etmiş gibi”
yorgundu yel. Yoktu hava. Pisti karanlık. Kucakta kaldı ölü.
sen, korkak sabır!
sen, renksiz umut!
sen, yönsüz öfke!
defolun!
acımak, sen de!
alışmak, sen de!
sen de, yatalak acı!
defolun!
daha mı?
yine mi?
ne vakte dek?
kucakta kaldı ölü
kucakta kaldı ölü
heeeey
kucakta kaldı ölü!
tören kuklaları, yıkılın siz!
iğreti bayramlıklar, siz de!
siz de, göstermelikler!
defolun!
dışındayım alkışların. Dışındayım bulvar şenliklerinin.
benimle konuşmuyor artık, gümüş leğenlerde fırtınalar kâğıt gemiler.
varoşlar işte orada. Bu çözük kokusu bulvardan varoşlara.
kucakta kaldı ölü. Büyüyor yalnızlığım. Ey ateşler neredesiniz!
nerdesin barışmazlığım!
nerdesin çekik gözlüm!
nerdesin kınına sığmayanım!
kahpelik işte burda!
karanlık işte burda!
gözyaşı işte burda!
ey ateşler neredesiniz
nerdesiniz eeeey
kucakta kaldı ölü!
bıraktım oburkenti. Kaçtım telefon gurbetinden temmuz topraklarına.
soluyan dağ, yaratan yeşil, bezirgânsız sabah ve çıplak gülüşlü özlediğim.
karıştım harman sarılarına, oğul arıların kızgın şenliklerine.
yalansız acı, yalansız umut, yalansız ağıt ve yalansız yoksulluk.
daldırdım ellerimi dağ sularına otlara dikenlere aşka ve yoksulluğa
yaşadım kaç bin yılın ağrısını o ilk yıldızların altında
yaşadım bir eskizaman heykelinin direnen yalnızlığını:
renkli tırtılların kızgın kelebekler halinde savrulduğu o çok sesli yaz gecelerinden uzak pınar ezgilerinin yaprak ve yıkıntıdan kalkıp yaprak ve yıkıntıya konup pırnal kümelerinde cırcırböceklerinin sular gibi coşkunluğuna dönüştüğü o çok sesli çağıran yaz gecelerinde bir eskizaman heykelinin direnen yalnızlığıyla dikilip o insan topraklarda dokundum zamanın soğuk etine seslenen kim?
gelen ne?
kan mı gelincik mi ateş mi gül mü
nedir ayrılık?
nedir bu som kayalardan geçen bu gölge?
gölgeler
gölgeler
ve tuz dağı gözyaşı
ağlasun ayşafağı
ağlasun ayşafağı
ayşafağı