Yıllardır bu işi yapıyorum. Ve yıllardır da işim gereği neredeyse tüm kamuoyu araştırmalarını inceliyorum. Sizlere söyleyeceğim tek şey, genellikle ilk söyledikleri ile son söyledikleri arasında ciddi farklar bulunduğu. Başlarda genellikle siyasi eğilimlerine göre açıklamalar yapıyorlar. Çünkü onlar da biliyorlar ki hafızalarda son söyledikleri kalıyor. Diğer hepsi unutuluyor.
Seçim mevsimi geldi. Kamuoyu araştırmacılarına gün doğdu. Gazeteler, televizyonlar, tartışma programları onlarla dolu. Elbet çok önemli bir iş yapıyorlar. Çünkü eldeki tek veri onların çalışmaları. Öyle olunca da kıymetliler.
Ancak “Seçim” denildiği an başlayan curcunada ortalık verilere boğuluyor. Ve kimin ne dediği ne zaman dediği, nasıl dediği birbirine giriyor. Veriler zamandan ve mekândan koparılıp kuru rakamlara dönüştüğünde ortada çıkarılacak bir sonuç kalmıyor. Çünkü söz konusu seçimler olduğunda matematik değil, sosyoloji ve psikoloji devreye giriyor.
Bu kargaşa içinde işini iyi yapan ile kötü yapan arasındaki ayrım da kalmıyor. Her biri “Ben doğru bilmiştim” dediği anda takipçinin de aklı karışıyor haliyle. Acıklı tarafı, doğru da söylüyorlar. Çünkü her biri mutlaka bir şeyi biliyor. Ama kimse bilemedikleri, ıskaladıkları şeyleri söylemiyor.
Sonuçta, araştırma kuruluşları da birer ticari şirket. Para kazanmaları lazım. Müşterileri kim olabilir? Başta siyasi partiler. Sonra şirketler, yatırımcılar. Belki yayıncılar. Hal böyle olunca da gündeme gelmeleri lazım. Tabii ki başarıları ile. İşte o yüzden seçim dönemlerinde ön planda oluyorlar. Sonrasında ise zaten unutuluyor. Taa ki diğer seçime kadar.