Roboski, Şırnak'ın Uludere İlçesine bağlı Ortasu köyünün eski adı.
Roboski, Şırnak’ın Uludere İlçesine bağlı Ortasu köyünün eski adı.
Türkiye bu ismi, 28 Şubat 2011 gecesi TSK’ya bağlı F-16 savaş uçaklarının bir hava operasyonu sırasında yaptığı bombalama neticesinde mazot kaçakçılığı yapan 34 köylünün yaşamını yitirdiği vahim olay ile biliyor.
Konu, geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bu köyü ziyareti ve ziyaret sırasında yaptığı bazı açıklamalar neticesinde yeniden gündemde.
Ziyaret ekseninde yürüyen tartışmalara değinmeden önce, Türkiye’nin yakın tarihinin ve AK Parti iktidarları dönenimin en vahim olaylarından biri olarak tarihe geçen bu olaya dair bazı değerlendirmelere ihtiyaç olduğu kanısındayım.
Birincisi, sözü edilen tarih Türkiye ile ABD ilişkilerinin gerginleşmeye başlamasının ilk dönemlerine tekabül ediyor.
ABD’nin, iç ve dış politikada bağımsızlıkçı bir çizgi izleyen ve bu konuda kararlı bir tutum sergileyen AK Parti iktidarı ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ciddi şekilde rahatsızlık duymaya ve bu eksende iktidarı yıpratma saldırılarına girişmeye başladığı dönemler.
İkincisi ABD’nin denetiminde olan FETÖ ve unsurlarının başta TSK olmak üzere devletin tüm kurumlarında etkin şekilde faaliyette oldukları dönem.
Üçüncüsü, Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı.
Bu olayla ilgili en kritik ve en önemli konu da bu.
O dönem kamuoyuna çok az yansısa da konuyu takip edenler, Hakan Fidan’ın Mayıs 2010 tarihinde Türkiye’nin en genç MİT Müsteşarı olarak bu göreve atanmasından özellikle İsrail’in büyük rahatsızlık duyduğunu anımsayacaktır.
İsrail ve ABD ile güdümlerindeki çevreler o dönem Hakan Fidan’ın bu görevden alınması konusunda büyük bir çaba içerisine girdiler.
Ve bunun taşeronluğunu da o dönem “cemaat” diye anılan FETÖ üstlendi.
FETÖ ile AK Parti iktidarı ve Erdoğan’ın ilk ve sert şekilde karşı karşıya geldiği konu Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na atanmasıydı.
FETÖ’cü güçler tüm girişim ve çabalarına rağmen Fidan’ın görevden alınması konusunda Erdoğan’ı ikna edemeyince saldırıya geçtiler.
Kişisel değerlendirmem o ki Uludere olayı, FETÖ’nün İsrail ve ABD’den ihalesini aldığı AK Parti iktidarı ve Erdoğan’a yönelik ilk büyük ve fiili saldırı girişimidir.
Olay sırasında ABD’nin kısıtlı ve yanıltıcı istihbarat paylaşımları yapması, terör örgütü PKK yöneticilerinden Bahoz Erdal kodadlı Fehman Hüseyin’in telsiz konuşmaları ile konunun içinde olması ve hava operasyonunun hemen ardından FETÖ’cü unsurların düzenli ve sistematik bir şekilde Hakan Fidan’ı hedef alan sosyal medya paylaşımları, yalan bilgi aktarımları ve yalan yanlış açıklamalarda bulunmaları, olayın içinde ABD ve İsrail’in de bulunduğu, PKK’nın da dâhil edildiği, TSK’daki ayağının ise doğrudan FETÖ unsurlarınca yürütülen planlı ve organize bir saldırı olduğuna işaret ediyor.
Bu saldırı, her ne kadar fiilen oradaki köylülere yönelik gerçekleştirilmişse de asıl hedef AK Parti iktidarı, Erdoğan ve Hakan Fidan idi.
Ki, 7 Şubat 2012’de FETÖ’nün yargıdaki unsurları eliyle Hakan Fidan’ı tutuklamaya yeltendiği MİT kumpası olayında bu çok daha net şekilde ortaya çıktı.
Zaten sonrasında adım adım Türkiye ile ABD ve İsrail ilişkileri giderek daha fazla gerginleşmeye başlarken FETÖ’nün AK Parti ve Erdoğan’ı yönelik saldırıları da giderek yoğunlaştı ki, 15 Temmuz darbe girişimi bunun son halkası oldu.
Dolayısıyla bir kez daha vurgulamak gerekirse Roboski ya da Uludere olayı esasen AK Parti iktidarı ve Erdoğan’a yönelik bir saldırı girişimiydi.
Türkiye, o günden bugüne aynı güçler tarafından düzenlenen sayısız saldırı girişimiyle mücadele etti ediyor.
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun bu olayda hayatını kaybedenlerin ailelerini ziyareti ile başlayan tartışmalara.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, FETÖ ile iş birliği halinde bu olayın içinde yer alan PKK ve güdümündeki HDP çevreleri ilk günden itibaren, bu olayı ve yakınlarını kaybeden ailelerin acılarını, bölge halkında Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik kin ve öfke duygularına tahvil etme çabasındalar.
Ve bunu “Roboski Katliamı” adıyla yapmaktalar.
Bu açıdan bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun ziyareti sırasında Roboski tabirini kullanmasının bölücü unsurların bu çabalarına bir nebze katkıya dönüştüğünü belirtmek gerek.
Kılıçdaroğlu’nun ziyareti ve yaptığı açıklamalara dair HDP kanadından dillendirilen memnuniyet ifadeleri de bunu destekler nitelikte.
Bu açıdan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin eleştirilerinde haklılık payı olduğu ortada.
Yoksa, herhangi bir siyasetçinin ziyaret ettiği bir yerleşim birimini resmi isim dışında yerel halkın kullandığı şekliyle dillendirmesinde elbette herhangi bir mahsur yoktur.
“Helalleşme” mevzusuna gelince…
Esasen Türkiye’de “helalleşme” gerektiren en büyük acıların CHP’nin tek parti iktidarı döneminde yaşandığını anımsatmak gerek.
Kürtlere, dindar mütedeyyin kesimlere ve de alevi ve solculara yönelik en büyük ayrımcılıklar, en büyük haksızlıklar, en büyük katliamlar bu dönemde yaşandı.
Devam eden süreçlerde yaşanan acıların ve sorunların büyük kısmı da aynı dönem kurulan tek tipçi, baskıcı sistemin devamı olarak cereyan etti.
Şayet bir “helalleşme” sürecine girecekse CHP’nin öncelikle anlayış ve paradigmalarını sorgulayarak kendisi ve kendisine benzeyenler dışındakilere yönelik kin, öfke ve nefret duygularından arınması ve de bu çerçevede kendi tek parti iktidarları döneminde yaşanan acılarla yüzleşerek bu acılar nedeniyle toplumun ilgili tüm mağdur kesimlerinden özür dilemesi gerekmektedir.
Bunun ötesindeki “helalleşme” söylemleri laf-ü güzaftan öte bir ehemmiyeti yoktur diye düşünüyorum.