Başlıktaki Latince deyim bilinen bir söz; "Bu gidiş nereye Hazret?" anlamında. Kutsal Kitaplardan İncil'de yer alıyor.
Roma’yı terk eden Aziz Petrus, Roma’ya dönen Hz. İsa’ya soruyor. “Quo Vadis Domine! -Bu gidiş nereye Hazret?” ve “niye?” diye devam ediyor, Hz. İsa’nın cevabı efsane; “sizin yüzünüzden ikinci kez çarmıha gerilmek için”. Varoluşçu felsefe için nereye? sözü temel kabul edilir. Ben kimim?, nereden geliyorum?, nereye gidiyorum? sorularının cevabını bulmak için insanlar yıllardır göz nuru dökmüş, yüzlerce eser yazmış-çizmişler.
Yeni yılın ilk yazısında hafif tonda, mutlu, neşeli şeyler yazmak âdettendir. Editörler genelde bu tarz yazılar isterler sayfaları için. Yeni yıldan beklentiler umutlu olmayı gerektirir çünkü. (Aslında değişen bir şey yok, sadece bir rakam değişti 18’di 19 oldu.) Dünya aynı Dünya, Türkiye aynı Türkiye.
Ve Fenerbahçe aynı Fenerbahçe. 112 yıllık tarihi boyunca yaşamadığı/yaşatmadığı kadar sıkıntıyı ve kederi bugünlerde yaşıyor/yaşatıyor sevenlerine. Bunu gören büyük-küçük tüm taraftarlar da Başkan Ali KOÇ’a soruyorlar; “Quo Vadis Domine!” diye. Çünkü gidiş pek hayra alâmet değil. Yaşananlar sanki yaşanacakların yanında pek önemsiz kalacak gibi gözüküyor. Fenerbahçe hızla çöküşe doğru gidiyor, koskoca Titanic’in büyük bir hızla buzdağına doğru yol aldığını gören üç-beş kişinin feryatları, feveranları da duyulmuyor bu arada.
Sorunlar yumağı haline gelmiş bir organizmayı rehabilite etmek için seçilen yöntem ve kadronun bu işi beceremediği/beceremeyeceği bu kadar ortadayken “transfer bombaları”yla buradan çıkış nasıl olacak merak konusu.
Yaşananları mantık süzgecinden geçirerek nedensellik/illiyet bağı analizi ile açıklamaya çalışan pozitif bilim erbâbı bir izah getiremiyor. Yönetimin acemilikleri, yanlış sportif direktör ve teknik direktör seçimi, yanlış transferler vb. bir dolu veri, elde kalan hüsranı açıklamaya yetmiyor. Daha duygusal ve pesimist görüşe göre ise; seçim döneminde ve ertesinde o kadar çok insanın âhını aldılar ki bu yüzden iki yakası bir araya gelmiyor Fenerbahçelilerin. Bu görüşe göre; başta Aziz YILDIRIM ve diğer yöneticiler hakkında o kadar gerçek olmayan ithamlar edildi ki bu tutan âh, onların âhı. Ardından Kaleci Volkan, Atıf ŞEYŞU ve Nebil DİRAR’ın kırılan gönülleri ile antrenman verilerini dışarı sızdırmakla itham edilerek kapı dışarı edilen antrenör, veri analizcisi ve kondüsyonerin âhı geliyor. Bu insanların her birinin ana-babası, eşi, çoluğu-çocuğu etkilendi bu yaşananlardan, demek ki kimsenin âhını almamak lazımmış.
Maddi-manevi yaşanan tüm hatalarından ders alıp, ikinci yarıya kırılan gönülleri tamir etmekle başlanırsa ne âlâ. Yoksa Mualla. Devre arası küsler barışır, ruhsuzlar gönderilir, takıma ciddiyet ve vakar hâkim olursa bu sene kümede kalmak mümkün olabilir, yok değilse Koskoca Fenerbahçe bir alt lige bile düşebilir.
İkinci yarının ilk beş maçında 13-15 puan toplanmazsa yandı gülüm keten helva. (İkinci yarının ilk maçı Bursa deplasmanı sonra Malatya ve Göztepe ile içeride Kayseri ile deplasmanda ve Konya ile içeride oynayacak Fenerbahçe.)
Galibiyete üç puan verilmeye başlanan 18 takımlı 1994-95 sezonu itibarı ile sezonun ilk devresini düşme potasında bitiren 72 takımın 46’sı o sezonun sonunda bir alt lige düşmekten kurtulamadı. Daha acı olan ise; son 10 sezonda ligin ilk devresini 17. Sırada bitiren tek takım (Sivas) o sene küme düşmedi, onun dışındaki diğer dokuz takım 17.likten kurtulamayıp küme düştü.
Quo vadis Fenerbahçe?