İki hafta önce Kanal D'de bir dizi yayınlanmaya başladı.
İki hafta önce Kanal D’de bir dizi yayınlanmaya başladı. Adı “Camdaki Kız”, Gülseren Budaycıoğlu’nun romanından televizyona uyarlanmış. Dizi daha başlamadan dikkatleri çekeceğini göstermişti. Bunun en büyük nedeni Kanal D’nin başarılı tanıtım kampanyasıydı. Kanal D bunu “Sadakatsiz” dizisinde de yapmıştı. Dizi daha başlamadan müthiş iyi bir tanıtım kampanyası yaparak dizi ile ilgili bir merak uyandırmış ve daha dizi başlamadan golü atmıştı. Aynı şeyi “Camdaki Kız” dizisinde de yaptı. Mükemmel bir tanıtımla ilk merakı yarattı. Burada sözü gelmişken Kanal D’nin diğer kanallara göre tanıtım konusunda daha başarılı olduğunun altını çizmek lazım.
Reytinglere hızlı girdi
“Camdaki Kız” geçen hafta ilk bölümüyle ekranlara geldi. Başarılı bir sosyal medya tanıtımı ile Twitter’da TT oldu. Dizinin ilk bölümü reklamsız olarak yayınlandı. Hemen ardından tekrarı yayınlandı ve perşembe gününe iddialı girdi. Burada Kanal D üstüne düşen görevi yaptı. Ben perşembe günleri Fox’ta yayınlanan G.Kore uyarlaması olan “Mucize Doktor” dizisini seyretmeyi tercih ediyordum. Bu nedenle “Camdaki Kız”ın ilk bölümünün tekrarlarından birine denk geldim. Dizinin çekim kalitesi, içindeki Retro – nostalji duydu ve konusu ilgimi çekti “dizi tutar” dedim. Nitekim de ilk hafta dizi ilk ona girmeyi başararak reytinglerde “ben de varım” dedi.
Geçtiğimiz hafta dizinin ikinci bölümü yayınlandı. İkinci bölüme bir bakayım dedim. Biraz iş, güç mevzuları yüzünden sinirliydim, diziyi izledikçe içimdeki sinir ve öfkenin arttığını ve ruh halimin biraz bozulduğunu hissettim. Hatta dürüst olayım hayatımda ilk kez bir diziyi izlerken küfrettim hem de üç kez.
Ya çişim gelirse?
Dizi psikolojik bir dizi. İki aile arasında geçiyor. Otel zincirlerinin sahibi, demode, zengin cimri bir diktatör baba, evli bir kadınla sapık bir ilişki yaşayan oğlu ve garip ailesi ile geçmişte valilik görevinde bulunan mülayim bir aile reisi ile onun manyak karısı ve zavallı kızı arasında geçiyor. Kızının namusunun iki bacak arasından ibaret olduğunun sanan bir (benzetmem için çok özür dilerim) geri kafalı anne ve onun kızına yaptığı baskıyı anlatıyor. İkinci bölümde bu saçmalıkların dozu daha da arttı. Kızına bir erkek elinin değmemesi için çırpınan bu anne, kızını navigasyonla takip ediyor, dışarıya çıkmasına, bir arkadaşıyla buluşmasına izin vermiyor, iş – ev arasında mekik dokurken kızına mayo tarzı bir iç çamaşır (korse) giydiriyor ve o elbiseyi bir mühür gibi mühürleyip kızın evden dışarı çıktığı anlarda tuvalete dahi gitmesini engelliyor.
Kızı “anne ya çişim gelirse” diye sorduğunda, anne “çok su içme gelmez” cevabını veriyor. Belli ki anne ya kafadan noksan ya da geçmişinde yaşadığı bir travma nedeniyle hafif uçmuş. Trajik diyaloglar, travmatik garip bir hikaye. İkinci bölümü izlerken biraz gerildim. Dizideki bu annenin topluma rol model olup olamayacağını düşündüm. Ortada bir anne var, kızına normalin kat ve kat üstünde şiddete varan bir baskı uyguluyor. Bu kızın o otel zengini cimri babanın kendisini kırbaçlatarak evli bir kadınla sevişen ve yasak aşk yaşayan oğlu ile evlendirilmesi gündemde. Baba çıkmış kıza ve annesine kendi öz oğlunu yeriyor. Bir yandan oğlunu evlendirmek istiyor, diğer yandan oğlunu evlendirmek istediği aileye ve kıza oğlu hakkında aklına gelen her türlü olumsuz şeyleri söylüyor. Gerçeklerde uzak, hem de upuzak bir hikâye. Bir de Tako diye bir tip var ki mutlaka bakın. Bugüne kadar cüce olarak adlandırılan kısa boylu arkadaşlarımıza hep sempati ile bakan toplumu bu insanlardan nefret ettirmeye aday bir karakter. Bütün mallar bir yerde toplanmış.
BBG Evinin dizi versiyonu gibi
Dizinin ikinci bölümünü izlerken “bu kadarı da olur mu ya…” dediğim anlar oldu. Ertesi gün reytinglere baktım, dizinin ikinci bölümü totalde üçüncü, AB grubunda ise birinci oldu. Beklenen bir sonuçtu. Toplum zaten mazoşist saçma sapan şeylere her zaman ilgi duyar. Ya yakıp yıkacaksın ya da bu dizi de olduğu gibi olduğu psikolojik takılacaksın. Bu aralar psikolojik içerikler çok tutuyor. Sosyal medyada da öyle. Psikolog edasında ünlülere sorulan soruları içeren bir youtube programı daha geçen ay Exxen’e satıldı. Hem de bir ton para karşılığında. Psikologluk olan bir toplumun psikoloğa gitmek yerine psikolojik vakaları gözetleme sevdası yeniden ortaya çıktı. Bu geçmişte yine ortaya çıkmış ve “Biri Bizi Gözetliyor” adlı reality show gündem yaratmıştı. Bu dizi de de “gözetleme” ana teması var. Bir ailenin abartılı mahremiyet kaygısı ve onun sergilenişi.
Yazarın üç hikayesi aynı anda televizyonda
Bu diziye kadar ben Gülseren Budayıcıoğlu’nun adını duymamıştım. Benim eksikliğim olabilir ki öyle. Meğer Gülseren hanımın dizi piyasasında bu ilk dizi haline getirilen yapıtı değilmiş. Zaten hali hazırda TV8’de “Kırmızı Oda”, TRT’de ise “Masumlar Apartmanı” adlı yayınlanan diziler de aynı yazarın romanlarından televizyona uyarlanmış. “Camdaki Kız” ise üçüncü dizisi. Yani aynı yayın döneminde üç dizide onun hikayeleri işleniyor. Bu bir yazar için büyük bir başarı. İyi para kazanmıştır Budayıcıoğlu. Ayrıca şunu da söylemek isterim ki özellikle TRT’nin “Camdaki Kız” gibi bir dizinin yaratıcısı olan bir yazarın bir yapıtını kullanıyor olmasına çok şaşırdım. Eski TRT olsaydı bin tane denetleme kurulundan geri dönerdi bu yazar.
İkinci bölüm sosyal medyadan tepki aldı
İkinci bölümünde şiddet katsayısını arttıran “Camdaki Kız” için sosyal medyadan da çok eleştiri geldi. Benim izlerken gerildiğim bu dizi hakkında insanlar ne düşüyor diye merak ettim ve sosyal medyayı inceledim. Meğer bu şekilde düşünen sadece ben değilmişim. Yüzlerce ileti gördüm, hepsi de dizinin içerdiği psikolojiyi ve yazarı eleştiriyordu. Diziye konu olan eserin yazarı Gülseren Budayıcıoğlu’da TT oldu.
RTÜK’e: Şiddetin sizdeki tanımı nedir?
Eleştirilerin büyük bir bölümüne katıldığımı söylemek istiyorum. Söylemek istediğim bir diğer şey de RTÜK’le ilgili. RTÜK medyayı incelerken “şiddet” konusunu hangi tanıma göre uyguluyor merak ediyorum. Yani RTÜK’te şiddetin tanımı nedir? Şiddet birine yumruk atmak mıdır sadece? Psikolojik şiddet kavramı var mı RTÜK’ün lügatında? Yoksa, ki bence yok. Olmalı ve psikolojik şiddet kavramını da tanımlamalı. Ayrıca psikolojik şiddetin yer yer fiziksel şiddetten daha fazla zarar verebileceğini de hesaplamalı. Sadece yatak sahnelerini veya sevişme sahnelerini değil, toplumda olumsuz örnek davranışlar oluşturabilecek “Camdaki Kız” türündeki dizileri “psikolojik şiddet” teması altında mercek altına almalı ve gerekli uyarıları yapmalı.
Eğer bu uyarılar yapılmazsa bozulmak için adeta bahane alan toplumda, namus aşkıyla kızlarına mühürlü korse giydiren analar, evli barklı kadınlarla değişik cinsel fanteziler yaşayan oğullar, zengin, küstah ve baskıcı ama ayakta uyutulan babaların sayısı artar. Bu dizi eğer senaristler tökezlemez tutar ve bu sezonu zirvede tamamlar. Ama bize ne kazandırır? Hiçbir şey. Psikolojimizi nasıl etkiler? Bozar. Kim kazanır? Yine reyting sistemi.
Dünya müziğinde bir Türk
PUBG MOBILE tutkunlarının sevilen ismi Ece Seçkin, oyunun 3. yıldönümüne özel hazırladığı ve İngilizce seslendirdiği “Benjamins 3” adlı rap şarkısının ardından oyun için yaptığı İngilizce ve Türkçe seslendirmeler oyun severlerin beğenisini aldı.
Hem oyuna özel şarkı hem de oyun içi seslendirmeleri yapan Ece Seçkin, 1 milyarı aşkın kişinin indirdiği, globalde dünya starları ile çalışan ve çok güçlü bir kitlesi olan PUBG MOBILE ile yaptığı bu iş birliği ile en büyük başarıyı yakalayan Türk yorumcu oldu.
Türk oyun severlerin yanı sıra dünyanın dört bir yanından mesajlar alan Ece Seçkin'in, özellikle İngilizce seslendirdiği rap şarkısı “Benjamins 3” bu aralar epey seviliyor. Ece Seçkin çok cici ve sempatik bir kız. Aynı zamanda çok yetenekli, spekülasyondan, magazinden uzak düzgün bir hayatı olan ve kalbi ile atan bir yorumcu. Son yıllarda yıldızı iyice parladı, bence daha da parlayacaktır, çünkü işini tipik bir başak burcu titizliğe ile yapıyor.
Cartel grubu uyuşturucuya HAYIR diyor
CARTEL grubundan Ince Efe'nin hazırlayarak yapımını üstlenmiş olduğu "YOK" adlı uyuşturucuya hayır diyen UDDY proje albümünde CEZA ile birlikte Fuat, Cartel Grubu'ndan Ince Efe gibi toplam 19 rapçi bir araya geldi.
Uyuşturucuya dur demek amacıyla hayata geçirilen proje ile ilgili ilk fikir Cartel Grubu'ndan Çelik Bilek ismiyle bilinirlik elde eden Ince Efe (Abdurrahman ince)'ye ait. "YOK" adlı proje Almanya'da ve tüm dünyada uyuşturucu maddeler gençleri zehirlerken Cartel Grubu üyelerinin bir şeyler yapmayı hayal ederek konu hakkında farkındalık yaratmak amacıyla bu albümü hazırladı. Albümün en büyük özelliği ise ilk kez 19 rapçinin bir araya gelmesi. Raperlar bu albümü çok sevecek.
Bu albümde Romandan Rock’n Rola kadar her şey var
Anadolu ve Balkan müziğini hayranlık uyandırıcı sürprizlerle harmanlayan Kolektif İstanbul, 15’inci yılına “Kısmet” adlı albümle girdi. Ada Müzik etiketiyle yayınlanan beşinci stüdyo albümleri ile grup içinden geçtiğimiz zorlu süreçte dinleyiciye hoş bir nefes aldırmayı hedefliyor. On üç şarkıdan oluşan “Kısmet”, albüme adını veren aynı adlı şarkıyla açılıyor. Dinleyiciyi Balkanlardan başlayarak Anadolu’ya devam eden bir seyahate çıkaran albüm alaturkadan Roman havalarına; tangodan rock’n roll’a uzanan geniş bir müzik yelpazesi sunuyor.
Uluslararası başarılara imza attılar
Fransa'nın Brötanya bölgesinden Richard Laniepce tarafından 2006 yılında İstanbul’da kurulan grup, günümüze kadar farklı müzisyenlerle çalışarak müziğini zenginleştirdi. Montreux Caz Festivali, Schleswig-Holstein Müzik Festivali, İstanbul Caz Festivali, Fira Mediterrania gibi uluslararası festivallerde performanslar sergiledi. İstanbul Kolektif, müzik yolculuğuna günümüzde, Laniepce (saksafon) başta olmak üzere Aslı Doğan (vokal), Batuhan Baraç (davul), Ertan Şahin (suzafon), Tamer ve Talat Karaoğlu kardeşlerden (tuşlu çalgılar ve klarnet) oluşan altı kişilik kadrosuyla müzik kariyerine devam ediyor.