Fırat'ın doğusuna operasyon ve güvenli bölge tartışmalarının giderek yoğunlaştığı bir dönemde HDP'li Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir başkanları görevden alındı.
İçişleri Bakanlığı, söz konusu belediye başkanlarının "terör örgütleriyle iltisak-irtibatı olduğu" ve "terör örgütlerine destek verdikleri yönünde tespit ve deliller bulunduğu" gerekçesiyle görevlerinden alındığını açıkladı.
Elbette bu, yürütülen kovuşturma ve soruşturmalara dayanıyorsa da nihayetinde siyasi bir karardır.
Ki, anayasa ve yasalara göre tüm devletlerin olduğu gibi Türkiye’nin de terörle mücadele kapsamında bu tarz önlemlere gitmesi olağandır.
Yine terörle mücadele kapsamında devletin kendini ve vatandaşlarını korumak için gerekli tedbirlere başvurması hem bir hak hem de zorunluluktur.
Türkiye, yaklaşık 40 yıldan bu yana PKK’ya karşı çetin bir mücadele yürütmektedir.
Özellikle son yıllarda bu mücadele çok boyutlu olarak en üst düzeye çıkarılmıştır.
Buna karşın PKK’ya özellikle Suriye kolu PYD üzerinden sağlanan uluslararası destek de bugüne kadar olduğundan çok daha üst düzeye ulaşmıştır.
Türkiye PKK’ya yönelik mücadelesini yoğunlaştırdıkça, Türkiye üzerinde hesap peşinde olan uluslararası güçler de PKK’ya verdikleri desteği arttırma yoluna gitmişlerdir.
Aslında bu yönüyle PKK, söz konusu uluslararası güçler adına Türkiye’ye karşı vekâlet savaşı yürüten bir terör örgütü konumuna gelmiştir.
Ya da aslında hep öyleydi de bu durum daha aleni bir hale dönüşmüştür.
PYD’nin PKK’nın Suriye’deki siyasi kolu olduğu kadar HDP’nin de aynı yapılanmanın Türkiye’deki siyasi uzantısı olduğu konusunda şüphe yoktur.
Dolayısıyla yukarıda dile getirdiğimiz gibi Türkiye’nin, kendisine karşı bir terör savaşı yürüten bir örgüte karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü önleme başvurması meşrudur.
HDP’li üç büyükşehir belediye başkanının görevden alınması ve eşzamanlı olarak HDP’ye yapılan operasyon kapsamında 400’ü aşkın kişinin gözaltına alınması devletin ve hükümetin PKK ile mücadele kapsamında topyekûn bir mücadeleye girdiğini göstermektedir.
Dediğimiz gibi bu mücadele sonuna kadar haklı ve meşrudur ancak kanaatimce bu mücadelenin ciddi bir eksik ayağı bulunmaktadır.
Birçok kez dile getirdiğimiz gibi devlet ve hükümet bu mücadeleyi yürütürken eşzamanlı olarak gerek kendi içindeki Kürt vatandaşlarının gerekse de Irak, Suriye ve İran’daki Kürtlerin geniş desteğini alacak çok boyutlu bir “Kürt politikası” devreye sokmalıdır.
Böyle bir politikanın devreye sokulması uluslararası güçlerin PKK’ya destek vermesini de zorlaştıracaktır ki bu durum Türkiye’nin PKK ile mücadelesini kolaylaştıracaktır.
En az bunun kadar hatta belki de bundan daha önemlisi PKK mücadele konusunda ulusal bir konsensüs sağlanması şarttır.
HDP’li belediye başkanlarının görevden alınmaları konusunda ana muhalefet partisi CHP’nin, henüz kararlarının içeriğine bile bakmadan karşı bir pozisyon alması bu mücadeleyi güçleştirecektir.
CHP’nin bu tutumunun, uluslararası çevrelerin PKK üzerinden Türkiye’yi yıpratma çabalarına malzeme olacağı kesin.
İç politik hesaplar uğruna CHP’nin bu tür yollara başvurması Türkiye ile birlikte kendisine de ciddi zararlar verecektir ancak bu konuda hükümetin de ülkenin bekasını ilgilendiren konularda diğer partilerle diyalog içinde olması da önem arz ediyor.
Coğrafyamızda haritaların yeniden çizilmeye, küresel ve bölgesel güçlerin güç mücadelesinin kıran kırana sürdüğü bir dönemde Türkiye’nin, beka mücadelesini daha akılcı politikalarla destekleyerek ve kendi içinde daha güçlü bir birlik oluşturarak yürütmesi şarttır.