Blanc & Noir Farklı kültürleri birleştirmek, bununla zenginleşebilmek ve herkese aktarabilmek için yol almaya devam eden piyanist Selin Şekeranber ve Yudum Çetiner, geleneksel Türk müziğini ve klasik batı müziğini harmanlayan renkli ve orijinal bir müzikal anlayışla 14 Aralık'ta AKM Aspendos Salonu'nda 21.Uluslararası Antalya Piyano Festivali kapsamında müzikseverlerle buluşacak.
2010 yılında İtalya’da düzenlenen “Ibla Grand Prize World Music” yarışmasına katılan tek Türk piyanistler olarak 200 yarışmacının arasından sıyrılıp “Jüri Özel Ödülü” almaya hak kazanan ikili A.K. Müzik İstanbul çatısı altında çıkardıkları albümleri “The Essence of Piano Duo”, “Hands” ve sonraki yıllarda Almanya'da çıkardıkları “Outside” albümleri ile Türkiye, Almanya, İspanya, Hırvatistan, Estonya, Avusturya, Mısır, İtalya, Fransa ve Amerika’da dinleyicilerle buluştu. 2018 ve 2019 yıllarında ABD turneleri kapsamında Greenspring Uluslararası Müzik Akademisi´nde, Virginia Commenwealth Üniversitesi ve James Madison Üniversitesi’nde konserler ve ustalık sınıflarında dersler verdiler.
Fazıl Say’ın dünyaca tanınmış “Kara Toprak”, “Kumru” ve “Alla Turca Jazz” eserlerinin iki piyano ve dört el için düzenlemelerini yapan ikili bu eserleri Almanya’nın en prestijli nota basım evlerinden biri olan Schott Yayınevi aracılığı ile müzisyenlerle paylaştı. İkilinin bugüne kadar düzenledikleri ve klasik müzik repertuvarından seçip yorumladıkları eserleri kapsayan albümleri ve son olarak 2020 yılında çıkardıkları kendi bestelerinden oluşan ninni albümleri “Imagine” tüm dijital platformlarda dinleyici ile buluştu.
Selin Şekeranber ile Yudum Çetiner ile 21.Uluslararası Antalya Piyano Festivali öncesi keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
-Blanc & Noir’in misyonu nedir? Siz bir araya nasıl geldiniz?
Y.Ç. Blanc&Noir olarak bizim misyonumuz iki kadın müzisyen olarak kendi potansiyelimizi ve yapmak istediklerimizi özgür bir şekilde müzik aracılığıyla gerçekleştirmek. Bunu yapabildiğimiz sürece birçok genç kıza ve insanlara hayallerini gerçekleştirebilmeleri için biraz olsun ilham olabilmek ve onları müziğimizle motive edebilmek en büyük tutkumuz.
S.Ş. Biz son on yıldır kendimizi adadığımız bu yolda, düzenli olarak konserler ve projeler üretmeye çalışmaktayız. Bizim müzikal yolculuğumuz 12 yasımızdayken Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde sevgili hocamız Prof. Dr. Namık Sultanov ’un sınıfında başladı. Ankara´da başlayan müzik eğitimimize Moskova, Almanya ve İsviçre’de devam edip ardından iki piyano repertuvarına duyduğumuz ilgiden dolayı Stuttgart Konservatuar’ında iki piyano oda müziği Master eğitimimizi dünyaca ünlü Stenzl Duo ile tamamladık. Çocukluğumuzun birlikte geçtiği arkadaşlık ve okul dönemi, aynı hocada eğitimimize başlamamız ve ortak müzikal zevklere sahip olmak bizi yılların eşliğinde daha da yakın ve uyumlu hale getirdi. İki meslektaş olmanın dışında birlikte çok severek vakit geçiren iki dostuz. Sanırım aramızdaki bu enerji müziğimize de yansıyor. Bizim için her zaman birlikte olmak yalnız başına olmaktan çok daha özel ve anlamlıydı. Hatta çok güzel bir söylem var “Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git ama ama uzağa gitmek istiyorsan yola birlikte çık.“
" Çeşitliliğimize bir gönderme yapıyoruz."
-Duo Blanc & Noir ne demek? Bu ismi neden seçtiniz?
Y.Ç. Duo Blanc et Noir yani “Beyaz ve Siyah” ismimiz Selin´in aklına gelen bir fikirdi. Bize çok uyduğunu düşündüğümüz bu ismi Fransızca yazmamızın nedeni de ilk konserlerimizden birinin İsviçre
Lozan Uluslararası Müzik Festivaline denk gelmesi oldu. Bizden acil bir grup ismi istediler ve biz de ismimizi onların yerel dili olan Fransızca'da belirttik. Biz iki farklı karakterde ve ruhta insanlarız ama bu içimizde ya da müziğimizde sadece siyah ve beyazı bulundurduğumuz anlamına gelmiyor. Tam tersine farklılığımızdan doğan çeşitliliğimize bir gönderme yapıyoruz aslında.
S.Ş. Biz siyah ve beyaz diye anılsak da piyano tuşları dışında hiçbir şey bu iki renkle sınırlı değil, rengarenk bir dünyada yaşıyoruz. Hem müzik dünyası hem de sanat renklerden oluşuyor. Biz sadece kontrast olmaya rağmen uyumlu olabilmeyi simgeliyoruz.
-Enstrumanistlerde yada klasik müzik dünyasında erkek egemen bir yapı mı var?
YÇ. Bizim 2022 yılında gerçekleştirmek istediğimiz bir sosyal medya projemiz var ve konusu Kadın Besteciler. 10 farklı Kadın bestecinin eserini tanıtmak istiyoruz. Konser salonlarına ve konser programlarına bakarsanız bu sorunun cevabını zaten açık ve net görebiliyorsunuz. Bu aslında çok üzücü çünkü inanılmaz yetenekli, başarılı ve iyi kadın müzisyen, enstrümantalist ve besteci varken hep programlar ve solistler yüzde 90 erkeklerden oluşuyor. Hala bu konu üstünde konuşmamız bile çok üzücü ama bu erkek dünyasında ne kadar çok kimseye boyun eğmeden varolabilirsek o kadar çok artacağız ve bu durum değişecek. Kararları artık sadece tek bir cins vermemeli. Dünya değişiyor ve erkek-kadın elele verip güçlerini birleştirebilir çok daha yaratıcı, renkli ve iyi işler çıkacağına eminim.
-Klasik müzik camiasında deneysel çalışmalara nasıl bakılıyor? Sizce klasik müzikte de bir fanatizm var mı?
S.Ş. Kesinlikle var ama dünya değişirken bu fanatizm de değişmeye başlıyor. Yeni besteciler, genç dinleyiciler bu yüzyılı temsil ederken fanatizm de zamanla yok olacak. Yeni her zaman zor kabulleniliyor ama zaman insanları kendiliğinden bu değişime de hazırlıyor. Stravinsky’nin Bahar Ayini eserinin fiyasko olarak adlandırılan ilk seslendirilişini düşünüyorum bu esere çalışırken ve şimdi ise konser programlarının vazgeçilmez eserlerinden biri. Değişen ise eser değil insanlar ve algılarımız.
YÇ. Sanırım bu biraz da hangi ülkede ve hatta hangi şehirde olduğunuza ve dinleyicilerin hangi yaş gurubuna ait olduğuna da bağlı. Müzik özgür bir yaratıcılık ortamı, tabi ki yeni ve deneysel fikirler, müzikler de paylaşılmak istenecek. Ama bazen önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zor gerçekten Einstein’ın da dediği gibi…Ben Stuttgart’ da yaşıyorum ve Stuttgart Opera’sında en son Wagner’in Das Reingold eserinin modernize edilerek sahnelenişini dinledim. Eserin sonunda dinleyicilerin bir bölümü ayakta alkışlarken bir bölümü yuhalayarak salonu terk etti. Ama bu ikisi de sanatın içimizdeki derin duygulara hitap etmesiyle ilgili ve bence ikisine de yer olmalı. Sanat bazen de bizi rahatsız edip olumsuz duygularımızı da harekete geçirebilir çünkü müzik ve sanat sadece iyiyi değil hayatı yansıtmalı ve hayat da biliyoruz ki her zaman günlük güneşlik değil.
-Batı Müziği ve Türk Müziğinin ortak noktaları ve zıt yanları neler? Bir araya getirildiğinde müzikal olarak nelere dikkat etmek gerekiyor?
S.Ş: Batı müziği çok sesliliğiyle Türk Müziğimiz tek sesliliğiyle anılır. Ama tam da bu yönleri ikisini de özel yapandır. Batı armoni zenginliğini Türk müziğimizin melankolik melodileri ve ritimleriyle birleştirince ortaya çok güzel bir sentez çıkmaktadır. Biz de kendi aranjmanlarımızda bunları birleştirmeye çalışıyoruz, ayrıca klasik müzik armoni bilgisiyle beste yapan Türk bestecilerimiz çok iyi eserler yazmaktadırlar.
Y.Ç: Türk müziğimiz ve kendi bestecilerimiz kesinlikle bizim için öncelikli. Konserlerimizde mutlaka bir Türk eser vardır, bu eserlerde kendimizi yabancı ülkelerde de piyanomuzun başında evimizde
hissediyoruz. Biz okul süremiz boyunca klasik müzik eğitimi aldık, yurtdışında yaşayarak bir çok ülkenin kendi bestecilerini evlerinde tanıma, öğrenme sansımız oldu. Bu durumdan dolayı farklı bestecileri seslendirirken onların ruhunu anlamaya çalışıyoruz ve hepsinden farklı farklı etkileniyoruz. Açıkçası biz repertuvarımızı oluştururken sevdiğimiz ve çalmaktan mutluluk duyduğumuz eserlere kapılarımızı açıyoruz. Çünkü iyi müzik her zaman iyi müziktir. Bence en büyük ortak nokta budur. En önemli nokta her zaman çaldığımız eserleri yorumlarken besteci, müzik ve kendi hislerimiz üçgeninde hepsinin hakkını vererek yorumlayabilmek. Stil ve tarz olarak eserin tam olarak nerede durduğunu anlayabilmek ve dinleyicilere buna göre anlatabilmek.
-Kendi besteleriniz var mı?
Y.Ç: 2021 Ocak ayında tamamen kendi bestelerimizden oluşan bir ninni albümü çıkardık. IMAGINE adlı bu albümü Corona döneminin başlarında farklı ülkelerde ayrı kaldığımız dönem hazırladık ve besteledik. Her ay için bir ninni yani 12 parçadan oluşan bir albüm, eserleri piyano çalabilen anne ve babaların da hızla öğrenebileceği bir seviyede yazdık. Ayrıca her ay için bir de hikaye yazdık ki her ninninin bir de hikayesi olsun.
S.Ş: Ninnilerin hikayelerinin illüstrasyon çalışmalarını Brooklyn’de yaşayan sanatçı Kristiana Pärn hazırladı. Tüm ninnilerin notalarının, hikayelerin ve görsellerin olduğu kitabımız IMAGINE 2022 yılında Almanya’da yayınlanacak. Ayrıca Schott Music’ten yayınlanan bir piyano ve iki piyano için dört el kendi düzenlemelerimiz bulunmakta.
-Türkiye ve dünyada beğendiğiniz piyanistler kimler?
Y.Ç: Sevgili Fazıl Say bize her daim ilham olan çok değerli bir piyanist ve besteci. 21. Uluslararası Antalya Piyano Festivali kapsamında konser yapan piyanistler de hep yakından takip ettiğimiz değerli müzisyenler.
S.Ş: Ülkemizden çıkan büyüklerimiz olan piyano ikililerini, Khatia Buniatischwili ve Marta Argerich’i güçlü karakterleri ve yorumlarından dolayı takip ediyoruz.
-Repertuvarınızı oluştururken nelere dikkat edersiniz?
S.Ş: Konser ve albüm temalarımız bizim repertuarlarımızı belirleyen etkenlerdir. En büyük öncelikse her zaman sevdiğimiz ve çalmak istediğimiz eserlerdir.
Y.Ç: Tüm eğitim süremiz boyunca klasik piyano repertuarını çalıştık ama jazz müziğe de her zaman ilgimiz vardı. Uzun yıllar yurtdışında yaşamanın getirdiği özlem de bizi Türk Halk, Türk sanat ve Türk klasik müzik eserlerine yaklaştırdı. Repertuarlarımız bu eserlerle daha da zenginleşerek büyümekte.
-Yurtdışında da önemli performanslar sergiliyorsunuz. Dinleyici açısından baktığımızda yurtdışında yada ülkemizde ne gibi farklar görüyorsunuz?
Y.Ç: Türk bestecilerimizin ve Türk müziğinin eserlerini seslendirdiğimizde her zaman olumlu yorumlar alıyoruz, insanlar çok ilgililer. Yurtdışında gerçekleştirdiğimiz her konserimizin ardından dinleyiciler genelde çok tanımadıkları, değişik ritimli ve biraz melankolik duyulan kendi ülkemizden gelen müziği ve bestecileri soruyorlar, notalarını ve CD kaydını istiyorlar. Hatta bu yüzden ilk albümümüz „The Essence of Piano Duo’ da yerli bestecilerimizin eserlerine ağırlık vermiştik. HANDS albümümüzde Mozart Sonat yorumumuza ve albümdeki eserlerin seçimine dair övgüler aldık. OUTSIDE albümümüz ise yine kendi aranjmanlarımızdan, Türk ve Alman bestecilerden oluşan bir albüm olarak en çok dinlenen albümlerimizden biri oldu.
S.Ş: Yurtdışındaki konserlerimizde daha ileri yaştaki dinleyicilerle karşılaşıyoruz ama Türkiye’de daha dinamik ve genç bir dinleyici gurubu var bu beni çok mutlu ediyor.
-Antalya Piyano Festivali’nde sahne alacaksınız. Nasıl bir konser bekliyor bizleri? Dinleyicilere bir mesajınız var mı?
Y.Ç: Antalya Piyano Festivali’nde dinleyicilerimize heyecanlı bir program hazırladık. Kısa anlatımlarla eşlik edeceğimiz bu konserde en sevdiğimiz klasik dönem dört el piyano repertuvarımızdan eserler seçtik. Corona dönemi boyunca hepimiz seyahat etmeyi, farklı dünyalara gitmeyi çok özledik işte bu özlemimizi gidermek için M. Moszkowski’ nin From Foreign Parts adlı Süitinde altı farklı ülke için yazdığı kısa ve eğlenceli eserleri seslendireceğiz. Ardından programımızda dört el piyano repertuarının kraliçesi olarak adlandırılan F.Schubert’in Fa minör Fantazisi yer alacak. Bizim için hayatın farklı dönemlerini yansıtan bu eserin bizim kalbimizdeki yeri de çok farklı.
S.Ş: C.Debussy nin Petite Suite eseri programınızdaki diğer süit, adı gibi sevimli bir eser. Dört farklı bölümden oluşuyor. Bir kayıkta sallanırcasına başlayan ilk bölümden sonra Marş, Menuett ve Bale gibi dans temalı bölümleriyle bizi programın sonundaki A.Piazzolla’nın Libertangosuna doğru ısındırıyor adeta. L.Van Beethoven’ın 250 doğumyılı için özel olarak bizim sevdiğimiz eserlerinden derlenen ve bizim için Tobias Forster’in düzenlediği Beethoven Medley’de dinleyicilerimiz bizim Jazz müziğine olan ilgimizi keşfederken tanıdıkları Beethoven besteleri bu düzenlemedeki halleriyle onları şaşırtacak.