Peşaverli Abdurrahman, zengin bir ailenin çocuğu.
Bir eli yağda diğeri balda. İyi eğitim almış dünyayı bilen bir Hint Müslümanı… Osmanlı Devleti’nin son döneminde Balkan Savaşları’nda doktor ihtiyacı artınca Hindistan Hilal-i Ahmer heyetiyle Türkiye’ye geliyor. Bir yandan tıbbi heyet içindeki görevlerini yaparken diğer yandan Hindistan’daki gazetelere Türkiye’den haber gönderiyor. Edirne elden çıktığı, Bulgar çizmeleri altında çiğnendiği zaman Peşaver sokakları onun gönderdiği haberle matem havasına bürünmüş, yas tutmuş Hindistan Müslümanları. Annesi, babası zaten razı değilmiş Türkiye’ye gelmesine ama Peşaveri yüksek bir şuurla burada olması, cephede durması gerektiğine inanmış. Savaş bitiminde doktorlardan oluşan heyetin görevi de bitmiş. Peşaveri bu topraklarda kalmaya devam etmiş. Edirne geri alındığında yine haber göndermiş Hindistan’a. Peşaver sokakları aydınlanmış, kandillerle donatılıp Edirne’nin kurtuluşu kutlanmış. Peşaveri Türkiye’de kalmaya devam etmiş etmesine ama kara günler dağılmamış. Cihan Harbi ve sonrasında son topraklarımızın işgali. Ankara’ya geçen ekipte yerini almış ve Halide Edip’le birlikte Anadolu Ajansı’nın kuruluşunu gerçekleştirmiş ve bir numaralı çalışanı olmuş. Yaptığı iş yabancı basındaki haberleri taramak ve Anadolu’dan haberleri onlara iletmek. Memleketine dönmeyi düşünmemiş. Kaderini bu toprakların kaderinden ayrı tutmamış. Peşaveri, TBMM’nin Afganistan’a gönderdiği heyette de yer almış. Savaş bitmiş ve sonra yine evine dönmemiş. Türkiye’nin kuruluş sürecinde burada kalmaya devam etmiş. Sonrasında Rauf Orbay’la mesaisi devam etmiş ve sima olarak da benzedikleri için Orbay’a yapılmak istenen bir suikastin yanlış kurbanı olarak son nefesini bu toprakta vermiş.
Niye anlatıyorum?
Vatan sadece bir toprak meselesi değil bir ruh meselesidir. Doğduğumuz yer doyduğumuz yerden çok uğruna canımızı verebileceğimiz, ömrümüzü vakfedebileceğimiz yer demektir. Zor günlerin ortasından geçerken hatırlamamız gereken kişiler, borçlu olduğumuzu bilmemiz gereken kahramanlar var. Bu toprakların üzerinde yaşadığımız özgür günlerin hepsinin bedelini ödemiş asil ruhlu insanlar.
Zor günler aynı zamanda insan karakterinin tartıldığı bir terazidir. Gerçekte kim olduğumuzu gösteren bir aynadır. Şimdi aynaya bakma zamanı. Karşımızda kimi görüyoruz? Zorluklardan yılan birisini mi? O zaman gördüğünüz kendiniz değilsiniz. Lütfen kendinizi arayın!
Zorlukları görmezden gelmek değil ifade etmek istediğim. Aksine zorlukları tüm boyutlarıyla görmek. Gerçeklerle yüzleşmek ama asla karamsarlığa düşmeden. Güzel bir ölümün güzel bir ömürle, anlamlı bir yaşamın fedakarlıklarla süslenmekle mümkün olacağını bilerek, unutmayarak.
Zor günler, geçmişin gizli kahramanlarını hatırlamak için iyi bir fırsattır. Yoksa küçük gündemlerde boğulan, sürekli yakınan, kendisine bile hayrı olmayan insanlara dönüşürüz. Bunun ne kendimize ne ailemize ne de vatana faydası vardır.
İstanbul’daysanız ve vaktiniz varsa Maçka’daki küçük bir mezarlıkta Peşaverli Abdurrahman’ın kabrini ziyaret ediverin. Hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz fabrika ayarlarımızı fısıldayacaktır. Fırsatınız yok ise oturduğunuz yerden ruhuna bir Fatiha gönderiverin. Zira Kızılay ve Anadolu Ajansı gibi iki köklü kuruma hizmet etmiş bu insanı özellikle bugünlerde hatırlamaya ihtiyacımız var.