EDİTÖR
Hangi Lale?
Laleler baharın gelişini haberdar eder. Onlarca renk laleler yılardır parkları, anayol kenarlarını, balkonlarını süslüyor. Laleleri seyretmek insana huzur, gönle sürur veriyor. Ancak lalelerin içinde bir lale var ki işte o benim lalem. Letafet, zarafet, asalet, tevhid hepsi onda saklı; Osmanlı lalesi. Yaprakları elif gibi yukarı kıvrık narin bir güzellik. Osmanlı lalesi diğer laleler gibi birden açıp coşmuyor. Vakarlı duruşu ile diğer lalelerden ayrılıyor. Sessizce ve usulca gelip yine aynı sessizlikle toprağa karışıyor. İşte bir mümin de Allah’ına adanmış ömrünü tıpkı bu lale gibi tamamlayıp gideceği günü hatırlatır. Kısa, vakarlı bir ömür ve sessizlik içinde toprağa karışan bir can. Osmanlı lalesi aynı zamanda binbir rengin Osmanlı ebru sanatında son zamanlarda yerini almıştır. O şekliyle de tevhidi bütün kainatı nakşeden, iç içe girmiş, kaynaşmış renklerle ebru ummanının içinde şekil bulmuş Osmanlı lalesi, aynı zamanda kültürümüzün ve medeniyetimizin ulvi sembolü haline gelmiştir.
Projeksiyon bölümünde ise bu hafta için iki dikkat çekici paragrafı paylaştım. Dahi bilim insanımız rahmetli Oktay Sinanoğlu ve yine bir genç bilim insanımız Dr. Şule Albayrak’a ait satırları bir projeksiyon olarak sunduk. Satırların altını sizler için çizdik.
PERFORMANSA DAYALI BAŞARI (!)
En tahammül edemediğim ve asla boyun eğemediğim bir kelimedir; performans. Bir ara İşletme yönetimleri ve İnsan Kaynakları; NLP denilen bir beceri programlaması ortaya atmışlardı. Aslında bize Batıdan geldiği apaçık olan hibrit bir kodlamaydı bu. Nörolinguistik Programlama da denilen güya duyusal becerilerimizi keşfedip en iyi şekilde kullanmayı sağlayan bir beceri yöntemi olarak tarif ediliyordu. Yüzlerce kitap basıldı, makaleler yazıldı, TV programlarında tartışmalar v.s. Sonrasında da püf diye söndü ancak etkisi kaldı.
Performansa göre maaş
NLP’nin başarıyı yakalama hedefinin arkasından “performans kriteri” geldi ve hayatımızda kaldı. En çok da rekabete dayalı kurumlarda uygulanan ve çalışanın en iyi başarıyı gösterebilmesi için elinden gelenin yapılmasının beklendiği bir kriterler manzumesine mahkûm edildik ve hala da ediliyoruz. Tabii üstü örtülü tehdit olan performans kriterleri de çalışanları acımasız rekabette başarıya giden yolda her şey mubahtır sonucunu getirtiyor. Nihayetinde çalışanlar birbirini eziyor; üstler de alttakilerin yarışını tribündeki yerlerinden izliyor. Bakalım bitiş çizgisini kim göğüsleyecek. Zira maaş zammı bu çizginin ucunda kırmızı kurdeleye bağlı.
Herkes birbirinden farklı ve biriciktir
Performansa dayalı bir hayat döngüsü var. Oluşturulmuş kriterlerin içine sığdırılmaya çalışılan insanlar var. Bir insanın yeteneklerini kullanarak elde edeceği başarı kendiliğinden gelecektir. Başarı yapay olmayacaktır. Her insanın kendi olma hakkı vardır. Çünkü hepimiz kendi özel varlık amacı ile bu dünyadayız. Bunun dışında başkalarının çizdiği çizgiye uymak zorunda değiliz. Hele ki çocuk yetiştirirken ona dayatılan, başkasına göre kriterler koymak yapılacak en büyük haksızlıktır. Proje evlilikler, proje çocuklar, proje evler, proje siteler hep bu performans kriterine uyanlar için oluşturulmuş birer şablondur..
Nihai başarı
Performans kriterlerine dayalı bir hayat kimseye mutluluk getirmediği gibi ruhsal boşluk, kendini çözümleyememe hayatın anlamını kavrayamama gibi karmaşık duyguları da beraberinde getirdi. Bu durumda kimisi Ferrarisini satıp Ege’de köye gidip yerleşti. Kimisi de kendini yoga, moga, meditasyona verdi. Başarı arıyorsak eğer bunun ancak mutluluk olmaktan geçtiğini dolayısıyla nihai olarak huzurda olduğunu biliyoruz. O yüzden en başından çok geçmeden illa bir kriter gerekiyorsa bunu yaratıcıyı memnun etmekten geçtiğini söyleyebiliriz. Hakkın rızasını kazanmış bir insan bir kul huzura erecektir. Bunun da formülü bellidir. Huzur aradığın şeyde değildir. Sana verilendedir. Onunla yetinip şükredersen gerçek başarıyı elde edersin.
Peki başarı nedir?
Bu arada başarı nedir diye de sorsak herkese göre değişkenlik gösterecektir. Çünkü başarı kişiden kişiye değşen izafi bir durumdur. İslam karşılıklı mumeleyi eşitlikçi bakmaz; bilaakis adaletli ve hakkaniyetli bakar. Hasta ve engelli bir insanla, sağlıklı bir insanın performansı aynı olmaz. Olması da gerekmez. Muallim ile talebenin ders yapması karşılıklıdır. Öğretmen kapasitesi ve imkanları kadar, öğrenci de kapasitesi ve imkanları kadar eğitime dahil olabilirler. Muarif kelimesi karşılıklı öğrenme ve eğitim görmeyi ifade eder. Onun için herşeyde bir iş birliği vardır. Öğretmen ve öğrenci yanlızlaştırılmaz. Birliktelik aheng ve verimliliktir. Esas olan, insan ömründe amacına değerlerinden sapmadan ulaşabilmesidir. Başarı kimine göre para, kimine göre şöhret, kimine göre mal, mülk, evlad ve iyaldır. Bir bilge için başarı başta insan olmak üzere hiç bir yaratılmışın gönlünü kırmadan, Allah’ın rızasını kazanmak, cennetine talip olmak ve iyi bir insan olmaktır.
BİZ KİMİZ?
Acayip bir yolculuk bu, hepimiz aynı vagondayız. Birbirimizi tanımıyoruz. Ezel aleminden de tanışık değiliz. Kimimiz deli, kimimiz şüpheli, kimimiz yabancı, kimimiz ürkek, kimimiz suçlu. Ama aynı vagondayız biz hepimiz. Bakışlar soğuk, silik, duyarsız. Net değil, ışıltılı değil. Koskoca dünyada küçücük bir vagona sıkıştırılmışız haberimiz var mı? İpler kimin elinde, nereden yönetiliyoruz, bu vagonun sürücüsü kim? İpleri oynatan kuklacı mıyız, yoksa ipleri başkasının elinde bir kukla mıyız!.. Kimiz biz? Binlerce deli soru var metropol insanının kafasında. Öyle bir sıkıştırılmışız ki hiçbir yere kıpırdayamıyoruz. Mahkûmuz bu yolculuğa. Herkes aynı yere bakıyor, aynı anlamsız suratlarla. Hepimiz kurbanız burada!.. Bir kişi hariç; bilin bakalım o kimdir bu arada?
POZİTİF – NEGATİF
Pozitif:
Ağacın yaralarını sarmak
Kalabalık bir cadde. Bir amca caddenin diğer tarafına geçiyor. Usulca ceketini ağacın dibine bırakıyor. Belediyenin ağacın dallarını toparlamak için sardığı plastik bandın aralarına cebinden çıkardığı mendillerle destek yapıyor. Ağacın yara aldığı yerlerini sarıp sarmalıyor. Tıpkı bir güvercinin kanadını okşar bir yaralı kalbi sarar gibi. Bu davranış, Allah’ın yarattığı her şeye gösterilen hürmet ve sevginin dünya tezahürüne yansımasıdır.
Negatif:
Ağaca levha çakmak
Bir anaokul reklam levhasını veya adres yönlendirme levhasını ağaca çakarsanız o kuruma güveniniz kalmaz. O okulda doğayı korumak adına yapacağınız her türlü aktivite sırıtır, dolayısıyla inandırıcı olamazsınız. Söylediklerinizin inandırıcı olması, inandığınızı yaşamanıza bağlıdır.
PROJEKSİYON
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu:
“Hakkari’de bale yapmakla, Moda sahilde köpek gezdirmekle aydın olunmuyor.”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Şule Albayrak:
“Özellikle medya vaizleri sosyal medyayı bir savaş alanı olarak görmekten vazgeçmeli; dini anlatımı, hikmet, güzel öğüt ve temsil boyutlarını dışarıda bırakarak sadece cedele indirgemekten acilen vazgeçmelidirler. Zira Kur’an-ı Kerim’de (Nahl 16:125) “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et” şeklindeki ayet açık biçimde kullanılacak din dilinin nasıl olması gerektiğini işaret etmiştir. Ancak günümüzde bir kısım dini grup temsilcilerinin bunlardan sadece cedeli, onu da sosyal medyanın sınırlılığı içinde gerçekleştirdikleri görülmektedir. Oysa medya vaizlerinin de iyi bilmesi gerektiği gibi İslam geleneğinde yapılacak tartışmaların bile bir usulü, yöntemi vardır. “İlmü’l edeb ve’l münazara” tam da bu tartışma usullerini ortaya koymak için geliştirilmiş bir ilimdir. Öte yandan Gazali, İhya-i Ulumiddin adlı eserinde uzun uzun din bilginlerinin kamusal tartışmalardan kaçınması gerektiğinden bahseder. Oysa bugün kendini geleneğin temsilcisi gören ve Gazali’yi dilinden düşürmeyen birtakım dini liderler hem ayeti hem de üzerine dayandıklarını iddia ettikleri geleneği esas almazken modern teknolojinin sunduğu imkanları sonuna kadar kullanmakta örneğin sosyal medyanın nimetlerinden bolca faydalanmakta beis görmemekteler. Bize de buradan “Edep yahu!” demek düşer.” (Kriter dergisi)
PERİSKOP
Sağlık programında muayene olur mu?
Majör TV kanallarımızın birinde sabah kuşağında çok izlenen bir sağlık programına denk geldim. Başı örtülü bir hanım muayene masasına yatırılıyor ve program doktoru tarafından milyonların önünde kalça ve kalça girintilerine kadar sıkılmak suretiyle muayene ediliyor. Ben izlerken çok rahatsız oldum. Kendi özel alanıma giriliyormuş kadar sıkıntı duydum. Muayene edilen hanım da doktorun sorduğu sorulara sıkıntılı bir ses tonu ile cevap verdi. Öncellikle hasta doktor özeline giren, hastanelerde, muayenehanlerde dahi perde örtülerek hatta içeriye başka hastanın bile alınmadığı özel bir ortamda yapılan muayenelerin ortalığa dökülmesinin çok çirkin olduğunu söylemeliyim. Hasta ile ilgli özel durumlar, ağrılarına sıkıntılarına ilişkin soruların cevabını bir insan ekranlarda neden versn ki? İş çığrından çıkmıştır. Bir İletişmci olarak bunu kınıyorum ve başta doktorları hasta mahremiyeti konusunda göreve çağırıyorum. Herşey reyting uğruna yapılmaz ki!.. Edep Ya Hu!..